• belediye çevre düzenlemesine önem verse, parklara bahçelere çınar gibi büyüdüğünde güzel görünümlü ağaç dikse daha güzel olacak şehir. bu arada belediyenin ülkemdeki suyun en ucuz şehir olduğunu söylediği ancak çeşitli oyunlar ile ton başına eklenen yan ücretler ile aslında en pahalı olduğu şehir.
  • nazlı cazlı olandır.
    aşkım göz kırpıp kaçma artık.
    ya güneşli kal ya yağmurlu.
  • memleket iken hasret oldu güzelim
  • bu pazar günü yani 17 mart alsancak ve civarına gelecek arkadaşlara uyarım; pazar günü cumhur ittifakının mitingi var planlarınızı bunu göz önünde tutarak yapınız.

    edit: siyaseti takip etmeyi bırakınca kimin kim olduğunu karıştırmışım. gelen uyarılar için teşekkürler.
  • canım memleketimdir.

    şu an güzelyalı sahilinde denize karşı boyoz yemek için neler vermezdim. çimenlere yayılıp saatlerce sohbet ederdik. zaman ne çabuk geçiyor...
  • 1927 yılında 9 eylül sergisi'ne katılan gazeteci hikmet şevki'nin izmir ve izmir eğlence hayatına dair izlenimleri:

    izmir geceleri nasıl eğleniyor?
    gündüzleri burada ticarethanelerde, muhtelif bankalarda hummalı bir faaliyetle çalışan izmirliler, yorgunluklarını geceleri muhtelif eğlence köşelerinde dindirmeye çalışan zümreye dahil değildir. birçok paralar sarf ediliyor. fakat yine arzu edilen şekilde eğlenemiyorlar.
    izmir 9 eylül sergisine gazetemiz namına iştirak eden muharririmizden:
    izmir’in yakıcı ve bunaltıcı sıcakları akşam olunca diniyor. gündüzleri iri ter tanelerinin sıralandığı yüzler rüzgarın hafif ve serin öpücüklerine maruz kalıyor. ihtiyar bir atın hayattaki bütün arzuları dinen bir mütevekkil gibi birçok insanları taşıdığı tramvay, lakayt ve soğukkanlı bir insan tavrıyla kordon boyunda piyasa ederken, açıkgöz gençler ticarethane kapılarına dalıyor, bankalara uğruyor, borsanın gürültülü salonunda münakaşalara devam ediyor. her ne tarafa bir göz gezdirecek olursanız, karşınızda çalışan, didişen, uğraşan bir izmir gençliği mevcut. bu gençlere gündüz işbaşında ticarethane köşelerinde, mali müesseseler içerisinde tesadüf ettiğiniz halde geceleri eğlence yerlerinde bulmanın imkanı yoktur. eğlence yerlerini dolduranlar büsbütün başka bir sınıf, başka bir zümredir. kordon boyunda sıralanan bar ve kahvelerde boyalı kadınları yüzlerine bakarak, birçok kadehleri boşaltan, bozuk yaylı bir kemanın taksimine birçok banknotlar atanlar izmir’in ticaret merkezinde dolaşanlardan büsbütün ayrıdır.kordon boyundaki kahvelerin birinde üç boyalı kadının çatlak sesi, bozuk ve akortsuz bir çalgının gönül karartan nağmeleri kulakları tırmalıyor. her gece birçok zavallı genç bu bar köşelerinde sızıyor. bir çok emekler, günlerce uğraşmalar neticesi kazanılan paralar dört kadeh rakının, üç boyalı kadının, çatlak ve sevimsiz bir çalgının uğruna eriyip gidiyor. biraz ileride salih bey’in meşhur otelinin bahçesinde ecnebi aileleri dans ediyorlar. bu bahçeye giren bir yabancı kendisini bir türk vilayetinden ziyade herhangi bir ecnebi memleketinde zannedebilir. orada fransız kadınlarının şuh latifelerine, ingilizlerin soğuk ve kısık gülüşlerine, italyanların tebessüm saçılan bir bakışla konuşmalarına şahit olunur. bir davulla, piyano ve gitardan mürekkep, galata balozlarının bile kolaylıkla kabul edemeyeceği bir cazbant heyeti, gelen misafirleri kaçırmak hususunda en birinci amil oluyor. çalgıcılar başkalarının eğlenceleri için değil, kendi zevklerini temin edebilmeleri için çalıyorlar. davulcuların mütemadiyen dönen gözleri, piyanistin aldığı tavırlar, gitar çalanın kendinden geçerek söylediği ingilizce şarkılar bu cazbant heyetini keyfe çıkmış bir mirasyedi grubuna benzetiyor.kordon boyunda biraz ilerledikçe gündüzleri ticaret aleminde didinen simaların geceleri nerede bulunduklarını anlamak kabildir. gecenin karanlığında evlerinin önüne sıra ile iskemlelerini dizen aileler, geceleri çıkan hafif serinlikle gündüzleri kendilerini tazip eden sıcakları unutmaya uğraşıyorlar. bunlar temiz ve samimi aile toplantıları. o gece toplantılarından da kahkahalar yükseliyor. oradan da hafif şarkı sesleri duyuluyor. fakat bir aile muhiti arasında geçen samimi ve güzel sözler, latif ve sevimli kahkahalar. bu evleri biraz ilerlediniz mi, karşınıza sıralanmış üç bar gözüküyor. bu barlardan birisinde bir ecnebi cambaz kumpanyası işliyor. suratı boyalı, cilvesi soğuk bir palyaço türkçe en müstehcen küfürleri söylüyor. garip değil mi ki onun söylediği bu küfür herkesi kızdıracak yerde güldürüyor. hem de saniyelerce devam eden bir kahkaha ile mukabele olunuyor. bu barın yanındakilerde iki kadın başı, üç müşteri ancak görünüyor.bu iki bar halet-i nez de bulunan hastalara benziyor. izmir’de gece eğlencesi deyince karşıyaka kulübü hatıra geliyor. en temiz ve en nezih eğlence ancak o güzel kulübün içerisinde bulunuyor. haftada bir gün “gülcemal”in cazbant şefi yüksek sanatkar mehmet bey’in kemanından süzülen ahenk karşıyaka kulübünü coşturuyor.fakat kibar bir coşkunluk, güzel bir eğlence. izmir gibi mümtaz bir vilayetimizde birinci kordon kahvelerinde utla çarliston oynamak manasız olduğu gibi karşıyaka
    kulübündeki nezih eğlencelerine iştirak etmemekte doğru değil. bu kadar muazzam ve mühim işlere girişen izmirlilerin eğlenmek ve zevk etmek hakkıdır. bence izmir’in gündüzü, türk izmir’i zenginleştirmek için uğraşan, didinen, çarpışan zinde, kurnaz ve malumatlı bir gençtir. ihracat mevsiminde başlayan müzik sıcaklar bu genci hedefine arzu edilen kuvvette ilerlemekten men etmiyor. izmir’in geceleri durgun ve mahzun kızlara benziyor. izmir’in en büyük eksikliği eğlenecek yerlerinin, gündüz ki yorgunluğu dindirecek mahallerinin azlığıdır. ticaret aleminde muvaffakiyet kazanan dimağların, pek yakında türk izmir’de bu köşeleri de meydana getireceğini ümit ediyoruz. ümidimizde haklıyız. çünkü izmir, şimdiye kadar kalbimizde beslediğimiz her ümidi hakikat yaptı. izmir: 15 ağustos 927 hikmet şevki
  • geçenlerde eminönüne bağlı olduğunu tabelalardan anladığım, ama tam neresi bilmediğim bir yerden geçerken, benzerlikten dolayı kendimi bir anda çankayada gibi hissetmem üzerine burnumun direğini sızlatan, özlediğim memleketim.
  • yormayan memleket.

    sokaga ciktigin zaman soyle uzaklara bakinca yuzlerce rte ve bilimum ampul figurunun asla gorulmedigi sehir.

    sehrin her ama her hucresinde, guzel koselerin hepsinde badem biyikli dolandirici ve din simsarlarina rastlamak, onlarla muhatap olmak mi, yoksa 10’dk daha metro - vapur beklemek mi?

    sikerler metrosunu, vapurunu olm. akpsizligin kiymetini bilin lan.

    not: son 10 yildir istanbul, 1988 karsiyaka, max 10 seneye tekrar karsiyaka.
  • dağlarında çiçeklerin açmaya başladığı şehir.
hesabın var mı? giriş yap