• sevmiyorum ama çok etmişimdir. bazen tek çare çünkü.

    çocukluğumun epey bir zamanı bizim peder yurtdışındaydı. şimdi şimdi farkediyorum ki babamın uzakta olması beni inanılmaz hırçın bir çocuk yapmış. bir de kardeşim var, kardeşimi koruma içgüdüsüyle anormal kavga ettim liseye kadar. lisede mecbur kaldıkça, üniversiteden beri de işte nadiren. mevzular da çoğunlukla incir çekirdeğini doldurmayacak şeyler.

    mesela ilk büyük şehre yerleştiğimizde çok acayip bir mahalleye taşındık -ki hala aynı mahalledeyiz ama mahalle resmen evrim geçirdi, mavi saçlı çocuklar görüyorum gittiğimde-, peder bey de o esnalar yurtdışına filan gitmiyor, normal çekirdek aileyiz yani. okula yazdırdılar bizi, babam okula gitmeden aldı beni karşısına dedi ki sakın ha sakın kimseyle kavga etmiyorsun. peki dedim. kardeşim birinci sınıf, ben dördüncü sınıftayım. okula da birlikte gidip geliyoruz. bir akşam okuldan dönerken, üst sınıflardan bir çocuk gördü bizi, kardeşimi çağırdı. dedim kim bu, beşinci sınıftan bir abi dedi, ne istiyor senden dedim, abi paramı alıyor, dövüyor beni dedi ağlamaya başladı. meğer kardeşim arkadaşlarıyla oynarken bu piçe çarpmış mı ne olmuş, piç bellemiş o zamandan beri çocuğu, eza ediyormuş. bana söylerse kavga edeceğimi düşünmüş bizimki, kavga eder de babam abimi haşlar diye korkmuş, söylememiş durumu. o zamanlar en hassas noktam kardeşim. babam çoğunlukla uzakta olduğundan, çocuk ezilsin üzülsün istemiyorum, çocuğun ağladığını gördüm ya, benim kayış koptu. dedim kardeşime "sen doğru eve gidiyorsun, anneme abim 5 dakikaya gelecek de.", abi ne olur gidelim filan diyor ama mümkünatı yok, yediremem kendime, 7 yaşında çocuğu dövmek neymiş göstericem. bizimkini gönderdim, o sinirle oğlanın yanına vardım. sevgili okur, hiç unutmuyorum, yağmur filan yağmış, yerler göl olmuş. ben o pezevengi bir çitiledim ki o yağmur sularında anlatamam. suya soktum soktum çıkardım. bi de bu bana bıçak çekti -mahalle mahalle değil teksas amına koyim-, bıçağı görünce hepten delirdim, ağzını burnunu dümdüz ettim at sikinin. ertesi gün okul çıkışında 3-5 oğlan gelip dövdüler beni ama sıkıntı değil. çünkü ödü koptu beni gördükçe, bir daha bulaşmadı ne bana ne kardeşime.

    bizim bu mutlu aile tablomuz çok uzun zaman geçmedi ki yine bozuldu, peder gitti yurtdışına. bu sefer daha sık geliyor ama uzak yani. adam uzak olunca bana bi şeyler oluyor, peder bey gidince oldum mu ben sana gangsta? her gün kavga dövüş birileriyle. o onu demiş, bu bilmem ne demiş, sürekli aksiyon. bir de böyle gariban çocuklara sataşırlardı, ona müsade etmezdim gördüğümde. epey hareketli geçti ortaokula kadar öğrenciliğim. baktılar ki ben o okulda kalırsam it kopuk olucam, aldılar beni ordan, çok nezih bir ortaokula verdiler. ortaokula başlarken babam yine aldı beni, bu sefer dedi ki "kavgaya karışırsan senin taalukatını sikerim", acayip çekinirim babamdan ve inanılmaz sayarım dediğini. söz verdim. babam daha az gitmeye başladı yurtdışına, ben de uysallaştım. ortaokuldaki sınıf alabildiğine hanımevladı kaynıyor. sınıf arkadaşlarım 5 yıldır birlikte okuyan çocuklar, ben yabancıyım. en arka sırada oturuyorum, yanımda benim gibi yeni gelmiş başka bir çocuk daha var. tamamen kendi halimdeyim. bana sataşan olursa cevap vermiyorum filan. sevgili okur anımsarsın, ortaokulda filan sınıfın en güzeli en yakışıklısı kadar, en güçlüsü muhabbeti de yapılır. bizim sınıfın erkekleri sınıfın en güçlüleri diye bir liste yapmışlar, ben o listede en sondayım ama hiç takmıyorum.

    sınıfın bela bellediği bir çocuk var, ki çocuğu bizim mahalleye koysan siker gönderirler, bana salça olmaya başladı. kalemimi alıyor, defterimi karalıyor, kitaplarımı camdan aşağı atıyor, kravatımı çekiyor, birkaç defa yol paramı aldı eve yürüyerek gittim. hiç uymuyorum ama ben çocuğa. ben uymadıkça çocuk sakinleşir, beni rahat bırakır diye bekledim ama azdıkça azdı pezevenk. yanına 2 arkadaşını da alıp benle dalga geçiyorlar her teneffüs. artık kız filan mevzularına uyanmaya başladık, puşt bana dayılanarak manitalara poz atıyor ki korkunç zoruma gidiyor. birgün bu üç çakal yine geldiler. defterimi yere attı belalım, sertaç bak git dedim, ne yaparsın lan dedi, sertaç git lütfen dedim, adam mı oldun lan deyip kitapla kafama vurdu. ronronronron. ulan kan yürüdü beynime, dayılanıyordu ama hiç vurmamıştı daha önce. vurunca bende film kaydı, fırladım yerimden, bu çakalı yakaladım kravatından ama yemin ederim canı çıktı çocuğun korkudan. bıraksam bela olmayacak ama o kadar dolmuşum ki anlatamam. lan bu herifi duvalarlara vura vura dövdüm. kaçmaya çalıştı, koridorda yakaladım da yerlerde sürükledim. nöbetçi öğretmen zor aldı elimden piçi. ağzı burnu şişti, gömleği parçalandı sertaç'ın. tabii yancıları da bana saldırmaya çalıştılar ama sıra arkadaşım indirince bir tanesini diğerinin götü yemedi ses etmeye. beni müdürün odaya aldılar, müdür olacak soru işareti çocuğu ne oldu bile demeden pataklamaya başladı beni. dayaktan bıkıp durmasını fırsat bilip mevzuyu anlattım. yalvar yakar eve haber vermemesi için ikna ettim. o müdürün de ta amına koyim, piç sanki benim günahım var. çocuğun babası filan geldi okula ama anlattım adama olayı, sınıftan birkaç çocuk da benden yana şahit oldular. adam sertaç'a sikecekmiş gibi baktı, sertaç da bana bir daha bulaşmadı. üstelik, okulun en kuuğl çocuğu oldum.

    bak sonra lisedeyken bir çocukla kavga ettim ama meseleyi hatırlamıyorum bile. bana sorsan berabere bitmiştir dövüş ama bu pezevenk nasıl olduysa dayak yediğine ikna olmuş da intikam gözlermiş. aradan bir 10 gün kadar zaman geçmiş, arkadaşlarımla internet kafede oyun oynuyorum. internet kafenin bi 300-400 metre kadar ilersinde pastane var, sırayla ekler alıyoruz ordan. o gün de sıra bende. kalktım gittim pastaneye. kavga ettiğim çocuk, abisi, bir de hiç tanımadığım tıfıl bir oğlan önümü kestiler. herfiler beni takip ediyorlarmış, hehe. eleman kardeşime yanlış yapmışsın filan dedi. ben de buna atarlandım. ya dönsem internet kafeye deparla 30 saniyemi almaz ama yediremiyorum kendime kaçmayı. dikleştik, dikleştik, en son dedim ki elemanın abisine "ben kardeşinle teke tek dövüştüm. delikanlıysan teke tek dövüşelim." delikanlısın filan dedim ya, yediremez şimdi grup olarak saldırmaya diyorum. adamlar fırsat kolluyormuş sevgili okur, beni bir aldılar aralarına, 3-4 dakika tempolu sopa yedim. şimdi kavga etmeyen adam 3-4 dakika ne ki lan der ama bil ki sevgili okur, 3-4 dakika çok uzun zaman. bizimkilerden biri sigara içmeye çıktığında görmüş mevzuyu da bereket yetişti. öldürecekti pezevenkler beni. arkadaşım koşarak geldi, çocuğun abisine çok sağlam bir tane vurdu o koşaradım momentle, çocuğun kıblesi şaştı. abi kıbleyi şaşırınca yalpalaya yalpalaya kaçtılar. keşke ben de kaçsaymışım amına koyim.

    hülasası, hoş şey değil ama lazım kavga etmek. en azından kendini savunmayı ve ne zaman kaçacağını bilmek lazım. bu arada o hiç tanımadığım tıfılı üniversitedeyken gördüm, aynı okula gidiyormuşuz. o da bu hikayenin mutlu sonu olsun.

    düzeltme: gunes girmeyen eve girer deve'ye uyarısı için teşekkürler.

    düzeltme-2: polat alemdar aradı. çocukluğumu kurtlar vadisi kids veya kurtlar vadisi: gangsta'nın yolu diye dizileştirmeyi teklif etti. başrolde de frodo oynayacakmış. değerlendiricem ama tam şeyapamadım.

    düzeltme: caylaktozu'nun uyarısıyla kimi yanlışlar düzeltildi. kendisine teşekkürler.
  • yıllardır kendimi ne kadar yontmaya çalışsam da bazen içimdeki davar su yüzüne çıkıyor. fikirlerime katılmayan ya da bir şekilde anlaşmazlığa düştüğüm kişilerin suratlarına yumruk atmak, böpreklerini tekmelemek vasıtası ile ikna etmek istiyorum. aynı şekilde ikna olmaya, yerde yatarken ''yalnız iyi ikna etti ibne'' demeye de razıyım.

    oldu baya aslında, ankara köroğlu üzerindeki migros'da bir taksici ile park yeri yüzünden minnak bi tartışmamız olmuştu. şimdi bu yavşak efendim, (objektiflik fıtratımda yok) milletin dikine park ettiği caddeye arabasını güzelce çekmek suretiyle üç arabalık park yerine arabayı park etmiş. camdan kendisine nazikçe (harbiden) arabasını öyle çekmese iki araba daha sığacağını, hem istese yolda da durabileceğini söyledim. bu hayvan karşılığında ''la yörü git'' minvalinde bi hareketler yaptıı.

    işte o an ne oluyosa bütün o okuduğum o koca koca kitaplar, izlediğim belgeseller, dinlediğim klasik müzikler falan hepsi gidiyo bi yana, smayliy vaz hiyır. içimden böyle ayılar tarafından mağarada büyütülmüş ve eşşek sütü/küfür ile beslenmiş bir yaratık çıkıyo. işte bu yaratık ''dur la sen buradaaahhhğğğ'' diye haykırıp arabayı hızlıca ileriye bi yere attı. arabadan inip koşarak taksiye doğru gitti.

    ne diyon la sen, sen diyon, esas sen ne diyon falan kısmını hızlıca geçtik. lan dedim, insan gibi çeksen arabanı da girsek şuraya falan diyodum ben. bi de anırıyorum ki sormayın. etrafımıza insanlar doluştu. gençten bi oğlan belirdi birden yanımda, tıfıl da bişii. başladı takisciye saydırmaya. geçen gün de aynısını yapmış, küfür etmiş de falan. bi amca ''oğlum uymayın siz'' falan diyo. o sırada beynime hafif bi oksijen gitti sanırım, biraz ilerde taksi durağı olduğunu hatırladım. gerçi taksicilerden birisi şt ömer diye bi çocuk. o oradaysa sıkıntı yok ama olmayabilir de. kalabalık bi grupla beni ikna etmeye gelebilirler, iyicene ikna olduğuma emin olmadan da bırakmazlar allahsızlar. bu arada şt=şartlı tahliye. belalı falan biri olduğundan değil, her yerden kaçışında ''ben şartlı tahliyeyim yoksa seni öldürmüştüm şimdi'' demesiyle meşhur ondan.

    o sırada taksici ekmek parası muhabbetine başlayınca benim hayvan geri şahlandı. ''lannnn'' dedim, ''demagoji yapma''. burada kabahat bende tabi, demagoji yapma ne gtk. cevap olarak ''sensin o amcık'' dedi herif. şimdi demagoji diyince benim aklıma melih gökçek gelir, o yüzden sensin o demesine delirdim. amcıklık çok sorun değildi yoksa

    küfrü yiyince artık vurmak şart oldu. ilk ben vurucam işin kötüsü. tabi ifade verirken anama sövdü diycem. bu bebe de şahit olur mu olmaz mı belli değil. neyse, ben herifi ortaladım. tek bir yumrukla ikna ederim diye düşünüyorum. öyle çok kavga etmiş birisi de değilim ama bağzı kuralları biliyorum. ilk 1 dakkada herifi yedim yedim, sonrası kondisyon yetmezliğinden ağır dayak olur benim için.

    lan tam o sırada polis arabasının mavi kırmızı ışıklarının duvarda yansımasını bi gördüm, benim o canavar manavar vııırrrrttttttttttttt diye götüme kaçıverdi. ulan o kalabalıkta, arkama bakmadan nasıl ustalıkla sıvıştım hala bilmiyorum. baban da mı ninjaydı gtk, duman oldum kayboldum resmen. migros'un içinden dışarıya bakıyorum. yirmi kişi falan var, 3 tane polis var. tıfıl oğlan bişiiler anlatmaya çalışıyo garibim, taksici bas bas bağırıyo. polis geldi ya, şerefsizzzzz. neyse ben ton balıklarının arkasına iyice kamufle oldum. o polisler gitmeden skseler çıkaramazlar beni. gerekirse görevlilerden birinin yüzünü kesip kendime yapıştırırım hannibal hesabı ama hayatta çıkmam.

    neyse ortalık yatıştı, herkesi yolladı polisler. ben de olaya şahit olan herkes gitsin diye oyalanıyorum. o yirmi kişilik gruptaki herkes dışarıda beni bekleyip çıktığımda, ''böyle yavşak görmedik'' diye alkışlasalar yeri.

    diyeceğim o ki gençler, kavga etmeyin. edecekseniz de edin. götünüzü başınızı ayrı oynatmayın, adamı hasta etmeyin. şartlı tahliye olmasam belanızı skerdim.
  • eskiden beceremediğim durum. ama ne zaman yatılı okula gidip kendi ayaklarımın üzerinde durmaya başladım, işte o zaman öğrendim kavga etmeyi, hakkımı savunmayı, itiraz etmeyi. çünkü ancak kavga edersem alabiliyordum istediğimi, ancak kavga edersem insanlar beni dikkate alıyordu. korkak, güçsüz görünmeye başladığın an kaybettiğin andı, öğrenmiştim.

    ve tabi ki korkmadan düşündüklerini söyleyebilmek kendini iyi hissettiriyor.
  • en tehlikelisi, insanın kendisiyle yaptığıdır..

    (bkz: iç ses ile tartışmak/@jeyan s mother)
  • tartışmanın az/çok siddetlisi.

    bazen bu kaçınılmaz olur. ideali tabii bunun olmadığı bi dünya ama hayat çok uzun ve yolun bazı kısımları zichabiliyor (genelde tercihlere bağlı zichislar bunlar ama o kisim konu disi artik)

    ıki kişinin sürekli kavga etmesi, kronik bir kavgacılık hali şüphesiz ki yetişkin bir tavır değil.
    ama kavgadan kaçınmayı kroniklestirmek de asla değil. kavgadan kacinmacilik, görmezden gelmecilik, kafayı kuma gommecilik....

    her şeyin bariz zichtigi bi noktada bulduysa iki insan kendini, açıklıkla kabul etmek gerekir ki, "o" kavga edilecek.
    o kavganın edileceği, ve o kavganın sonunda hiçbirşeyin yikilmayacagi temel motivasyonundan hareketle, "gel bakalım şu kavgamızı bi edelim" tavrını harbiden çok beğeniyorum. (kaldı ki yıkılabilir de. bu yıkımı da yüreklice göze alma halidir bu "hadi" hali aslında temelde)

    kavga, bu tip ifadelerde bazen lafın gelişi. iki medeni insan gibi ölçülü tartışma gibi olması tercih sebebi ise de, maalesef nadiren işin içine kan, ter, gözyaşı filan da girebiliyor. bu nokta ekstrem zichtigi bi nokta.

    yıllar önce okuduğum bi tantra kitabında* , 3 çocuklu kuzey avrupalı bir kari-kocanin tantraya yönelme hikayesiyle ilgili olarak şunu okumuştum,
    ilerleyen yaşlarla ve 3 çocukla beraber çift seksüel olarak uzaklaşır, adamda erken boşalma başlar yıllar içinde, kadın adamı aldatır, sohbet biter, ayni evde iki yabanci olurlar...
    ve bi gün bir araba yolculuğunda berbat bi kavga ederler... aşırı berbat bi kavga.
    bu çok tipik bi zichis mesela. ve o, çok edilmesi gereken bi kavga... belki ömürde 1 veya 2 kere olabilecek bişey...

    aslında sadece çiftler arasında değil, aile ilişkilerinde ya da ticari hayatta, ortaklıklarda veya dostluklarda da olabilir bu.
    yetişkin olma turnusolü gibi bence hakkaten. esasinda kaybı göze alin(a)mayan ilişkinin, tamam ya da devam kararının belirecegi büyük bir yüzleşme. büyük bir yangın ve kaos.

    bitebilir, noktalanabilir. her şey yanabilir. iki taraf da biliyordur...
    ama biraz avantajlı başlamanın bildiğim tek yolu, "gel şu kavgamızı bi edelim" samimiyetidir.

    samimiyet, yakınlaştırır çünkü. hem durumla ilgili (çatışmalı konuyu yok saymamak), hem karsindakine yönelik güven veren bi tavırdır.
    olgun bir tavırdır.

    20 yıl önce etmesi gereken büyük kavgayı edememiş insanlar tanıyorum.
    bu, kavgayı göze alamama halinin sonu biraz gollum yaratiyor insanlardan sanki.
    bakıyorsun, mış gibilik evrenindeler... konuşuyormuş gibiler, bazen gülüyormuş gibiler, idare ediyormuş gibiler... ama aslında 20 yıldır arafta duruyorlar karşılıklı.
    kavgalarini edip cozseler, belki o tantra çiftindeki gibi görece mutlu bir sona ilerleyebilecekler.
    ya da her şey tamamen çökse, bitse; en azından önlerinde net bir yol belirecek. gerçek bir yol...

    "o" kavgayı etmemek, tamamen statükocu bir haldir.
    benim fikrim bu, doğru ve samimi bulmuyorum. bir çift maskeyle geçirmek icin ömür çok uzun. ve maskelerle "gercekten" yaşamak mümkün değil.
    anca mış gibiciliklerle işte öyle...

    bu bence mutsuzluğu seçmenin en yüreksiz yolu...

    yüzleşin ve "o" kavgayı edin. "o" kavganın yaratacağı değişimden korkmayın.
    kısa vadeli sonuclari iyi de olabilir kötü de,

    ama öyle bi kavganın uzun vadeli sonuçları her zaman hayırlıdır
  • bütün kavgaların esas nedeni birikmiş gerilime dayanamayan bünyenin patlamasıdır. dikkat ederseniz her çeşit kavganın sonunda yenen de yenilen de rahatlar. o yüzden ergenler dışında kimse kavga etmeyi cesurluk addetmez, asıl cesaret gerilimlere dayanmaya çalışmak, ve kavga etmeden yaşayabilmektir.
  • "akıllılarla kavga etmek, akılsızlarla oturup tatlı yemekten kolaydır."

    (fudayl bin iyad)
  • bir keresinde şahit olduğum bir kavgayı düşünürken bunu neredeyse görür gibi hissettim.
    sanki birbirine kötü sözler söyleyen insanlar birbirlerine hırlıyorlardı. aynı köpeğin hırlayışı gibi... hatta sanki o ses duyuluyordu kelimelerin arkasından...
    bağırırlarken sanki havlıyorlardı.
    sonra düşününce nefsin iki yüzünün olduğunu hatırladım (ikiyüzlülük). bunlardan biri hiddet yani nefsin köpek yüzü. diğeri de şehvet yani nefsin domuz yüzü dür.
    insan hiddetlenince bir anda nefsindeki köpek yüzü ortaya çıkıyor ve insanı bu hale düşürüyor.
    ancak sonuçta ameller niyetlere göredir.

    bazen insan hiddetlenir, bu hiddetinin kimin için olduğuna göre insanın hali anlaşılmış olur.
    kimin için hiddetleniyoruz? egomuz için mi, allah için mi?

    sonra anladım ki nefsi, egosu için hiddetlenen insan sanki gerçekten de hırlıyor, köpek gibi havlıyor. allah için hiddetlenenler değil, ancak nefsi ve egosu için hiddetlenenler köpeğe dönüşüyorlar...
    ego insanı buna dönüştürüyor. böyle davranmaya sevk ediyor.

    kavga etmek, tartışmak ile ilgili bir hadis:

    "söz veriyorum; tartışmayan, haklı da olsa kimseyi incitmeyen cennete girer." [tirmizi]

    not: şimdi bu noktada bu sitede bazı yazarlar ile ilgili yazdıklarınızı tekrar okuyun, gözden geçirin. orada ne duyuyorsunuz? yoksa hırlama mı? ben onları okuyunca öyle duyuyorum da...

    örnek olarak hırlama sesi:
    https://m.youtube.com/watch?v=dj8n-qwcaeq
  • kavga ederek çözebileceğiniz sorunları konuşarak uzatmayın.
hesabın var mı? giriş yap