• filmin kendimce anafikri: ışın kılıcı nimet gibi bir icattır. adamları değil ikiye, yirmiye bile bölseniz ortalıkta damla kan olmaz, üstünüz başınız kıpkırmızı dolaşmazsınız.
  • uma thurman'in oynadigi karakterin gercek adinin gizlendigi film. filmde adini soylerken duyulmamasinin biplenmesinin nedeni ise tarentino'nun insanlarin filme dudak okumak icin tekrar gelmelerini saglamakmis... pis herif...
  • (bkz: bize yazacak bişey kalmamış ki)
    öncelikle yuen woo ping amcanın önünde bir kez daha saygı duruşuna geçmemiz gereken film...

    bulabildiğim kadarıyla aşağıdakileri paylaşmak isterim;

    -muhteşem gözlü ablanın bruce'un sarı kostümünü muhteşem taşıması,
    -ablaya kılıcı yapan ninja, büyük usta sonny chiba'nın canlandırdığı hattori hanzo karakteri daha önce gölge savaşçıları adlı bir japon tv dizisinden
    -hannie caulder (burt kennedy 1972 usa) ve lady snowblood (toshiya fujita 1973 japan) filmleri quen*'i en çok etkileyen intikam filmleri*
    -daryl hannah'ın hemşire kılığınd ablaya karşı giriştiği olay black sunday (1977) filminden marthe keller'ın, robert shaw'ı iğneyle aynı olaya girmeye çalıştığı sahneden
    -blue leaves'de gerçekleşen bire karşı yüz dövüş sahnesi, kahramanın kılıç yerine ellerini kullandığı, ilk kung-fu filmi olan chinese boxer (jimmy wang yu 1969) filminden (bu sahnenin kareografisi quen'e aitmiş)
    -suç kraliçesi o-ren ishii black lizard'dan esinlenilmiş
    -daryl hannah'ın canlandırdığı elle driver karakteri, içerdiği şiddetin sertliğiyle porno sayılabilecek they call her one eye filminden.
    ki tarantino bilindiği üzere kendisini etkileyen filmlere gönderme yapmaktan çok hoşlanır bu onun o filmlere ve geçmişine bir saygı duruşudur (bunu önceki tüm filmlerinde de görmüştük)

    görüldüğü üzere tarantino gerçekten manhattan beach video archives'de çalışırken izlemediği film kalmamış,
    tarantionesk denilen olguya da tamamen inanıp, dizlerimiz üzerine çökerek selamlıyoruz ustayı,
    yedi kıtanın tüm filmlerine hükmeden bu filmi bizlere sunduğu için bolca teşekkür ediyoruz.
  • bitiminde damağınızda kalan tadını, dilinizle kazımaya çalıştığınız sanat eseri...

    filmde diyalogların azlığı ve tarantino vari o keskin mizahın çok az oluşu kimilerine göre tarntinonun seneryoları artık roger avary ile birlikte yazmamasına bağlıyor oysa roger'ın tek başına çektiği filmlere bakıldığında zaten bu tip pop diyaloglardan ve mizahtan eser yoktur... diyalogların azlığı bence tamamen hikaye ile alakalı, şiddet var, intikam var diyalog ve mizah yerine ki tadından yenmiyor.
  • insanı katana almaya iten film
  • kimi sahneleri izlerken "ne kadar güzel bir sahne izliyorum. uğraşmışlar, didinmişler bizim için böyle bir sahne hazırlamışlar. helal" diye düşünürken kendimi yakaladığım film. gayet güzel bir film işte. sinema. katıksız, pür haliyle sinema. kurgusuyla, senaryosuyla, başrol oyuncusularıyla, görsel detaylarıyla, sahne kurgusuyla her şeyiyle sinema. filmdeki mantıksızlıklara (kan fışkırması) ve komik ögelere (dayak yiyen japonlar) takılmak bence anlamsız, çünkü tarantino bütün japon/karate filmlerini süzmüş ve belli ki sevdiği, hoş bulduğu unsurları da katmış. heyecanla ikincisini (michael madsen, david carradine filan var daha) bekliyorum.
  • şu ana kadar seyrettiğim en duygu yüklü tarantino filmi.
  • q.t., filmlerinin iki farklı dünyaya ait olduklarını, pulp fiction ve jackie brown’ın daha az ya da çok realizmle oynadığı quentin universe’e, kill bill’in ise “saf” film dünyasına ait olduğunu söyler. bu anlamda kill bill, tümüyle hayalden türemiştir ve yaşadığımız gerçeklikle ilgisi olmayan kurmaca bir evrenin coğrafyasında ikamet eder. bu evrende akıl yürütmenin hükmü yoktur; buradaki fantazmatik ölümün de ölüm gibi olmadığı gerçektir. büyü bozumu harikası kill bill, yönetmenin hayatın kendisine değil, daha önce başka yönetmenlerce kurulmuş evrenlerine dikizci olmasının da bir sonucudur. zira keyifli zihinler için üretilmiş yırtma-yapıştırmadan oluşan, içerik yetmezi, tüketime yönelik bir seyirliktir söz konusu olan; yüzlerce filmden parçalar içeren, ruhlarını çalan, mizanseni, müziği ve herşeyden çok oyuncuları alıp kolajlamış bir yapılanma mevcuttur filmde.
  • bekledigime degdigini gönül rahatlıgıyla söyleyebilecegim, bitiminde allak bullak hissetsem de(hoş bu gayet doğal ve beklenen bir yanetkiydi) garip bir huzur yaşadığım, ama herşeyden çok reservoir dogsun karizmatik aktörü michael madsenın başına gelecekleri düsünerek yüzümü ekşittigim (bkz: yazık oldu) (yine)bir quentin tarantino şaheseri.
  • bu filmi begenmeyen insanlari ben de begenmiyorum. yani düsünüyorum, sinemadan azicik, cok az, avucici kadar anlayan her insanin bu filmi begenmesi gerekir diyorum. hayir, kimseye "salak", veya "sinemadan anlamaz" demek istemiyorum, ama düsününce iste, ben bu filmi begenmeyenleri begenmiyorum. nasil begenirim bilemiyorum.

    neymis efendim? "bos" mu bu film? efenim bos olan sizsiniz, sinemada doldurulmaya ihtiyac duyuyorsaniz, "insani insana anlatan eser"lerden baska bir boktan anlamiyorsaniz. karsinizdaki bosluguyla dolu bir filmdir. didaktik veya gizliden gizliye, mesaj vermeyisi, "tözü mözü" olmayisi ve buna ragmen tikir tikir isleyisiyle istisnai bir eserdir. bir sinemacinin en vahsi ve kendinden gecmis sinemasal fantazilerinin en bilincli ve kendini bilir bir sekilde sunumudur. bir yandan müzik kullanimiyla, görselligiyle, yönetimiyle tikir tikir isleyen bir film, diger yandan kendi kendine bakan ve seyirciye "baksana" diyen bir basyapittir. ve evet, bir yönetmenin masturbasyonudur. amma agiz sulandiran, seyrine doyum olmaz bir masturbasyon.
hesabın var mı? giriş yap