• başlıkta kundak aradım, bulamadım. demek ki kimse yazmamış, ben yazayım.

    sebebi yetiştirilme şekli. bebekliğini dört bir yanını saracak şekilde kundakta, çocukluğunu "aman çocuğum üşütüp hasta olacaksın şu kazağı ve montu da giydirelim sana" sözlerini işiterek ve çevredeki herkesten soğuk betona oturma, terli terli su içme gibi kibar uyarıları alarak geçiren biri büyüdüğünde soğuk havada tişört giyemez. soğuk havada kazağının altından belin açıkta kalsa cırcır olacak şekilde geçer hayatın.

    abd'de mesela soğuk havada yürü sırtına montu geçirip, sokaklarda kıçında şort ayağında şıpıdık terlikli insanlar görürsün. sen montunun ceplerine ellerini iyice sokuştururken düşünürsün bu adam nasıl üşümüyor diye.

    anadolu insanı kundağı sever. ister ki bebeğinin, çocuğunun açıkta bir yeri kalmasın, üşütüp hasta olmasın. hayatımızın ilk bir kaç yılını ne kadar giyinik geçirdiysek, geri kalanını da aynı oranda giyinik geçiriyoruz.

    insanımızın evladına olan aşırı ilgisi karakterimizi de olumsuz olarak şekillendiriyor. örneğin, sendeleyip düşen bir çocuğa koşup, daha durumunu tespit etmeden ve kendi kendine kalkıp kalkamayacağını bile beklemeden elinden tutup ayağa kaldırıyoruz. tek başına bir halt yapamayacağını düşündüğümüzü ve zor anlarında hep başkalarından yardım beklemesi gerektiği mesajını çocuğun beynine beynine veriyoruz. oysa doğrusu, ciddi bir durum olmadığı belliyse çocuğun kendi kendine ayağa kalkmayı denemesini beklemek. memleketimizde malesef, her düşen çocuk bir yerine zarar gelmemiş olsa dahi ağlar. gel der, sen de gidersin. ağlamak daha kolay, o yüzden kendi çabasıyla ayağa kalkmayı denemez bile çocuk artık. güçlü bir birey olarak yetişmekten uzaklaşır. sadece türkiye'ye özel olmayan kültürel bir sorun sanırım.

    neyse, nereden nereye. anlayış değişse de yeni nesilller marul gibi gezmese bari.
  • genelde range rover olmak üzere, türevi lüks arabaların içinde standart donanım olarak bulunan concon gençtir. araçtan inerken içi ve kapişonu kürklü hırkasını ya da montunu üzerine alır. botlarının bağcıklarını bağlamaz, aşortmanın paçalarını bu yarı açık botun içine sokar.
  • belki yeni yaptırdığı ejderha dövmesini göstermek istiyordur.
  • benim lan bu

    karasal iklim yaşanan uşak 'ta yetiştiğimden mi, üniversite ve iş hayatımın ilk yıllarını yani 6,5 seneyi yine karasal iklimin kralı eskişehir 'de geçirdiğimden mi, yoksa askerliğimi -15 ile 15 derece arasında şırnak uludere civarındaki dağlarda dolaşarak yapmamdan mı bilmiyorum ama oldum olası nefret etmişimdir sıcak havalardan. ofis ortamında da birkaç tane menepoz teyze olduğu için , mecburen tişörtden başka seçenek kalmıyor kış günleri olsa bile.

    vakti zamanında bu sıcak yerlerde yaşamamak adına büyük sözler de söylemiştim, ama yapmamak lazımmış, sonrasında hayatta yaşamam dediğim izmir 'de 1 sene, belki yaşanabilir dediğim bursa 'da 6 ay, kışın bile sıcağından, güneşinden nefret ettiğim antalya 'da da son 1 senedir yaşıyorum.

    bundan sonraki durağım antarktika olur inşallah...

    edit: tanım (bkz: tereciye roka satan cocuk)
  • calistigi ortam cok sicaktir. evden cikarken kat kat giyiniyordur, isyerine varinca da strip tease.
  • hastalanıp hastaneye gidenlerin devleti zarara soktuğunu öğrenmemize vesile olan insandır. hastalanan olursa çekip vuracaksın. bak bir daha devletini zarara uğratacak şerefsiz çıkıyor mu...
  • kas mı yaptın sen minnoş
  • yine denizde 2 kilometre açılabilen esrarengiz amcalar familyasından, gizemli bir büyüğümüz. hiç üşüme, titreme, tüyleri tiken tiken olma belirtisi de göstermiyor. sanırsın: bedenine bir tür nanoteknoloji ürünü losyon sürüyor yada sprey sıkıyor ve görünmez bir zırh oluşturuyor. sırrı çok gizli, kimseyle paylaşmıyor ki üşememenin verdiği karizmanın yegane sahibi olarak yaşamak istiyor. tek sıkıntısı sıkça karşılaştığı: sen böyle üşümüyor musun sorusu. bunu da genelde -üşümüyorum çelikleme var bende, diye yanıtlıyor. bunun üzerine, "ha tamam o zaman" kisvesiyle cevaplayıp; içten içe, zatürre ol da gör ebenin çeliklemesini pezevenk! diyerek, atkınızı beyaz boynunuza dolayıp hızla uzaklaşıyorsunuz.
  • ankara'nın bar ortamlarında sıklıkla görülen insan modelidir. hani mekanın içini anlarımda be arkadaş dışarıda ne işin var tişörtle. adamların içinde buhar kazanı var sanki hani ne yediğini görmesem arada leblebi, fıstık yerine kok kömürü atıyor ağzına diyeceğim. tamam evladım güzel çalışmışsın basmışsın ağırlıkları o kadar para bayılıp mesai harcamışsın vücut geliştirmeye de sağlığına yazık be oğlum karıyı kızı titremeden kesmeye çalışıyon. neyse bu sevgili arkadaşlarıma gerçek kesit adlı programın alameti farikası olmuş bir sözle veda etmek istiyorum.
    bi çeki düzen ver be oğlum kendine!
hesabın var mı? giriş yap