• kışı sevmeme neden olan nuri bilge ceylan şaheseri..
  • bugün izlediğim ve gerçekten çok başarılı bulduğum bir film. daha önce nuri bilge ceylan filmi izlememiştim ama bu filmden sonra tüm filmlerini izlemeyi düşünüyorum. haluk bilginer, melisa sözen ve serhat kılıç'ın oyunculuğuna da bayıldım. sahiden çok güzel bir film olmuş. sıkılmadan izledim diyebilirim. tek anlamadığım şey nejat işler'in istanbul türkçesi ile konuşması oldu. onun dışında her şey harikaydı
  • her biri birbirinden uyuz karakterlerin olduğu başarılı film. nihal desen ayrı bir cins, aydın ha keza. nejla zaten uyuzluk abidesi.
  • filmin kamera arkası görüntülerinde sinema yapmaya çalışılırken başlı başına bir sinema yapmış yönetmen nuri bilge ceylan ve oyuncular demet akbağ ile haluk bilginer.

    konuştukları mevzuların kendisi bir film derinliğinde.

    "bizim kötülükle boğuşmamızda samimi olmayan bir şey var" ve devamındaki "sıradan hayatın içine bir göktaşı gibi düşüyor bu konuşma, çünkü çok absürd... düşünceyle uğraşan bir insan sonunda bu noktaya varabilir ama sıradan insanlar için bir göktaşı bu", "bir insan bir kitapta takılmıştır, onu gündelik hayata sokar" gibi cümleleri keyifle izledim açıkçası.
  • kışın yavaştan özlendiği şu sıcak günlerde insanın içini serinleten bir nuri bilge ceylan şaheseri.

    o kadar büyük bir ustalık barındırır ki, ilk dakikayla derinlikli bir çehov hikayesinin içine düşürür ve film bitince düştüğünüz o derinlikten çıkmakta zorlanırsınız.

    filmdeki sessizliğe eşlik eden, izlerken dinginlik veren oschubert sonatı ve kar altında peri bacalarının o muhteşem güzelliği...her şeyiyle güzel, çok özel, arşivlik bir baş yapıt.

    edit: sonat eklendi
  • gerçeklikten koptuğum sahnelerin bolca olduğu film,

    demirkubuz filmlerinde bu hiç olmuyor neredeyse,

    topluluk halinde yer alınan sahneler, hiç gerçekçi değil,

    yönetmen bu tür bir ilişkileri taşrada nasıl yaşatmış ya da yaşanmasını beklemiş, ilginç.

    bir filmde neden bu kadar şarap kullanılır anlamış değilim,

    elitizmin milli içkisi olduğu sahneleri anladım da,

    bağış cemiyetinde şaraplı toplantısı, hiç anlaşılır değil!

    hele "taşra" denilen yerde hiç.

    ikili diyaloglar çok iyi, muhteşem!
  • kitabının çıkmasını nasssııl sabırsızlıkla bekliyorum anlatamam.

    üç maymun'un muhteşem bir kitabı vardır; filmin senaryosu, film hakkında çıkan haberler, yönetmenle / oyuncularla röportajlar, çekim günlükleri vs.. çok kapsamlı bir çalışmadır, filme bakışınızı değiştirir. aynısının kış uykusu versiyonunu da bekliyorum, özellikle senaryosunu okumak için. auteur sinemasının cilvesi; sevgili nbc yazarken başka, çekerken başka, kurgularken başka insanlarından ve ben kış uykusu'nun ilk yazımını pek bir merak etmekteyim.

    film vizyona gireli 3 seneyi geçti, e hadi?
  • kış uykusu'nun metin değerinin yüksek olduğunu düşünüyorum ve yapısını da başarılı buluyorum. çatısı, ritmi ve karakterleri bir roman gibi ayarlanmış ve son derece düzenli bir film. yani kasaba ve mayıs sıkıntısı gibi zamanda ve mekanda kırılmalar yaratan, saf optik ve ses göstergelerine dayanan, deleuzyen ifadeyle bir "zaman-imge" değil, klasik bir "hareket-imge" filmi.

    nuri bilge ceylan, kasaba ve mayıs sıkıntısı'nda bir tür şiirsel sinema arayaşındaydı. bu daha çok gerçeğin şiirsel taraflarına ağırlık veren, görüntülere, seslere ve bir çeşit akışlara dayanan bir sinemaydı bu iki film.

    nuri bilge ceylan bu yolda gitmeyeceğini zaten edebiyatı daha çok sevdiğini söylerek belirtmişti. nuri bilge ceylan belli sinemacıları seviyor, ama asıl yapmak istediği şey edebiyat. o edebi kaynakları, sinema kaynaklarından daha çok benimsiyor. kış uykusu için yazılan sayfalarca senaryodan belli bu zaten. zaman-imge'nin son derece yaratıcı kurgu dizilimine karşın, kış uykusu son derece basit, ana-akım bir kurgu sentaksı izliyor: açı-karşı açı modeli. sürekli birbirine karşı konuşan karakterler, bir roman zenginliği yaratıyor fakat bu son derece banal bir yöntem. ilginç olan, bir sahneyi açı-karşı açıyla kurgularken, çekimlerden çekime hemen hemen hiç açı değişikliğine de gitmiyor, yani sizin optik algınızı bozacak her şeyden kaçınıyor, seslere ya da imajlara değil, sadece konuşmalara odaklanmanızı istiyor.

    böylelikle diyalogların, ya da karakterler arasındaki gerilimlerin esas alındığı, edebiyat düzleminde, oldukça da psikanalizle deşmeye müsait bir film oluşuyor. zaten ele aldığı konu, son derece global. yani nerede geçtiğine bakılmaksızın, eleştirmenlerin bayılacağı türden.
  • bir zamanlar anadolu'da'ya oranla insanı daha çok anlatan film.

    film aslında belli bir mesaj vermek kaygısıyla çekilmemiş. kurgunun ana ekseninde şu konuyu anlatıyor diyebileceğimiz bir şeyler aramak yerine; gerçeği, doğalı, insanı çaresizliğiyle, mutsuzluğuyla baş başa halini izleyip bizi bize göstermesinden elde edilecek çıkarımlarımızı üretebileceğimiz bir yaklaşım sergilememiz istenmiş gibi.
  • nbc'nin çok fazla sahne tekrarı yaptırdığı için bir oyuncunun kendisiyle tartıştığı ve sonrasında ayrıldığı için filmin belli bir kısmından sonra gözükmediği film.

    (bkz: bu ünlüyü tanıyabildiniz mi)
hesabın var mı? giriş yap