• --- spoiler ---

    herkesin dediği gibi güzel ve kaliteli bir film olmuş. sonunu tahmin edebiliyorsunuz. bana göre virgil'in bi kazık yiyeyeceği diğer üç karakterle yaşadığı olaylarda çok belliydi. mekanik zımbırtılardan anyalan robert çeki geri verdi *, billy efendi desen o da benim derdim para deel gibisinden tavırlar içindeydi ve tabiki kendi ressamlığından bahsederken aldığı olumsuz cevapların geri dönüşü olacağı ve bir yere bağlanacağı belliydi. claire hanım kızımız desen güya kaç sene kendini bir odaya kapamış, virgil bi yağmur altında dayak yedi diye iki günde sosyalleşti öyle mi ? birde gözüme çarpan bir detay, ilk başta fake diyerek kendine ayırdığı o kızın tablosunu ilk gördüğümde aha lan mihrimah sultan dedim. mihrimah sultan . sonu beklediğim gibi olmasada güzel filmdi.
    son olarak, o kafede sürekli çay veren eleman, son sahnelerde virgil çayı içerken, sike sike içiyon dimi pezevenk dercesine bakmamış mı ?

    --- spoiler ---

    güzel film. izleyin, izletin.
  • bir iki gündür herkese izlettirmeye çalıştığım muazzam ve bir o kadar da leziz film.
  • son zamanların gerçekten güzel filmlerinden biri. tam sevdiğim tarz.

    --- spoiler ---

    virgil karakterinin titizliğinden ötürü başak burcu olduğunun vurgulanmasını bekledim ama olmadı. adam kesin başak burcu. kendimden biliyorum.

    ayrıca sonlarına doğru claire ile karşılaşmalarını umdum ama o da olmadı. son kez görüp, ona çemkirmesini isterdim. adamın hayallerini ve hayallerinde yaşattığı kadınlarını çaldı. prag'a gitmeler falan o anı bekletti bana.

    --- spoiler ---
  • filmi bana tavsiye eden arkadaşıma, bir auctionist ve acrophobic genç bir kızın aşkını anlatıyor deyip bir güzel kandırdığı için şükran borçluyum.

    zira;

    --- spoiler ---

    filmin son dakikalarına kadar, virgil kaza yaptığında hastaneye kaldırılırken bile, o aşkın gerçekliğine kendimi salak gibi inandırmışım. şok yaşadım, ağır şok yaşadım.. ve tam da bu yüzden film beni daha çok çarpmış olabilir.

    --- spoiler ---

    filmin sanatsal yönü çok ağır, tornatore'un sinemasına ek olarak içerdiği sanat eserleriyle de bir süre sonra film izlerken doyumsuzlaştırıyor seyircisini. her sahnede başka bir sanat eseriyle karşılaşıyorsun, katmer katmer açılıyor o sahneler. sırf bu bile aşırı keyif verdi bana izlerken.

    tornatore'un daha çok yaşaması gerek.

    (bkz: automaton)
  • nasıl bu fikre vardım emin değilim ama:

    --- spoiler ---

    filmdeki hatun kişi ortaya çıkana kadar onun robot olacağını düşündüm nedense.
    --- spoiler ---

    kendimi kınıyorum şiddetle.
  • son zamanlarda yapılmış en güzel film. müzikleri, oyunculukları, senaryosu ve tabii ki de sonuyla oldukça güzel olmuş. jim sturgess'in de sonunda böyle başarılı filmlerde yer alması sevindirici, daha çok filmde oynasın hatta aralarda şarkı da söylesin istiyoruz.

    --- spoiler ---

    filmin yüzümüze çarptığı acı gerçek; her aşk bir sanat eseridir ve her sanat eseri taklit edilebilir.
    --- spoiler ---

    şöyle de güzel bir soundtrack'a sahiptir ; http://www.youtube.com/watch?v=bycsllru6as
  • tutkuyla bağlı oldukları şeylerden kendisini vazgeçirecek hiçbir şey olmadığına inanır insan. ta ki, bütün düşüncelerini ve enerjisini esir alan ‘o’ şeyle karşılaşana kadar.

    virgil oldman, antika sanat eserleri üzerinde üst düzey bilgiye sahip ve sanat camiasında görüşlerine çok değer verilen, antika ve açık artırma uzmanıdır. eserlerin, orjinal mi veya replika mı olduklarını kısa bir bakışta anlayabilen oldman, antikalara değer biçer ve onları açık artırmalarda uygun fiyatlarla satar.

    oldman’ın sanata olan tutkusu, sadece eserleri değerlendirme ve açık artırmalarda satmayla sınırlı değildir. kendisi, antika kadın portrelerine de müthiş ilgi duymakta ve bunların koleksiyonunu yapmaktadır.

    hayatı, kendine göre bir düzen içerisinde giden oldman, doğum gününün sabahı bir telefon alır. telefondaki kadın, ölen ailesinden kalma tarihi eserlerin değerlendirilmesi ve açık artırmalarda satılması konusunda yardım istemektedir.

    oldman, antikaların sahibi kadınla, değer biçme ve ürünleri kataloglama işlemleri sırasında, kadının enteresan hastalığı yüzünden, ne kadar istese de bir araya gelemez. bu durum, kadını takıntı haline getirmesine sebep olur.

    artık tutkunu olduğu tarihi eserlerden kafasını birazcık çevirip, bir kadını anlamaya çalışmanın ve onunla ve onun için yaptıklarından heyecan duymanın vakti gelmiştir.

    konuyu sadece bir adamın bakış açısından, nefes kesici ve tatmin edici bir şekilde bizlere yansıtan film, sanata olan ilginizi artırdığı gibi filmin sonuna kadar merak duygunuzu da üst safhada tutacak.

    filmin hem yönetmeni, hem senaristi konumundaki italyan giuseppe tornatore’nin diğer filmleri için de bende ilgi uyandıran filmin, oyuncu kadrosu da kuvvetli. filmin başrolünde, pirates of the carribbean’ın kaptan barbossa’sı, oscar ödüllü geoffrey rush’un etkileyici oyunculuğuna tanık oluyoruz. filmdeki başrol oyuncusuna, teknik konularda yardım eden robert rolünde ise “21” filminden tanıdığımız jim sturgess var.

    çok zengin bir atmosfere sahip film, akıcılığını ve o gizem duygusunu hiç kaybetmiyor.

    fazlası için : filmtavsiyeleri.net
  • tek kelimeyle muhteşem bir sanat eseri.

    geoffrey rush resmen döktürmüş. keza ennio morricone müzik konusunda yine çok iyi. kamera açıları, renkler, mekanlar buram buram kalite kokuyor. bu filme şapka çıkarılır.
  • inanılmaz derecede etkileyici olan film. izledikten sonra 1 saat boyunca bana ekrana mal mal bakmak ve arada bir internette gezip film hakkında ne demişler diye bakmak dışında hiçbir şey yaptırmadı. aradan geçen 1 günün ardından ancak oturup bir şeyler karalayabilecek vaziyette hissediyorum kendimi ve o da en fazla birkaç cümlelik bir şey olabiliyor.

    --- spoiler ---

    filmin sonunun ne kadar yıkıcı olduğu ortada. zavallı virgil aşkı da bir sanat eseri gibi görüp, her sahte sanat eserinde olduğu gibi, sahte aşklarda da biraz gerçeklik payı olabileceğini düşünüyor ve kendini prag'a atıyor. ancak nafile tabii. kendine bu kumpası kuranlardan biri olan robert'ın konuşması esnasında "keşke aşk da bir sanat eseri olsaydı" minvalindeki tepkisinden anlamalıydı virgil, aşkın bir sanat eseri olmadığını.

    aslında robert'ın bu söylemi aşktan ziyade arkadaşlığın bir sanat eseri olabileceği gösteriyor bir nevi. zira her ne kadar virgil ile olan arkadaşlıkları sahte olsa da, vermiş olduğu bu nasihat gerçekten de gerçek ve samimi.

    --- spoiler ---
  • psikiyatrik açıdan çok başarılı bir film

    --- spoiler ---

    virgil obsesif kompulsif bozukluk belirtileri gösteren, kendini hayatın sosyal boyutundan izole etmiş ancak sanat simsarlığında oldukça başarılı olan ellili yaşlarında bir erkek.
    hayata dair yoğun anksiyetesiyle başa çıkma gayreti obsesif belirtiler şeklinde tezahür ediyor. insan ilişkileri onu o kadar kaygılandırıyor ki elinde eldivenlerle dolaşıyor. öte yandan kaygı nedeniyle uzaklaştığı insan temasına ve bir kadının ilgisine olan hasretini ise gizli odasının duvarlarına astığı kendine bakan kadın tablolarıyla doyurmaya çalışıyor.
    bu nevrotik adamın hayatı claire ile tanışmasıyla daha doğrusu sesiyle tanışması ile değişiyor. kendisi gibi insan temasından korkan ve hatta kendinden daha kötü durumda olan claire'in iyileşmesi onun hayatının hedefi haline geliyor..hayatında özlemini çektiği her şeyi claire'de buluyor.
    filmin tamamını burada anlatmak istemiyorum ancak bence filmin en önemli sahnesi son sahnesi. claire'in yaptıkları nedeniyle büyük bir depresyona girip çıkmış olsa da filmin sonunda day and night'da otururken ellerinde artık eldiven yok. yani tüm bu yaşananlar öyle ya da böyle nevrozunu iyileştirmiş, bütünleştirmiş virgil'ı. kendine bakan kadınların bakışlarını yitirmiş olması da bence onu özgürleştiren bir durum. artık nevrozundan kısmen kurtulmuş bir insan olarak devam ediyor hayatına. ben son sahnede ellerinde eldivenin olmayışını çok olumlu ve mutlu bir final olarak okudum. saplantılı bir haldeymiş gibi görünse de bu kare artık geleceğinde daha sağlıklı ilişkiler kurabileceği düşüncesini yarattı bende

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap