• hakkında ne kadar takla atılırsa atılsın, gerçeği 14 yaşında artık idrak kapasitesi şekillenmiş bir bireyin dahi fark edebileceği bir konunun muhattabıdır.

    soru basit: sen parayı aldığın yerin görüş ve beklentilerine karşı fikir beyan edebiliyor musun?

    yahu çocuk bile bayram şekeri alırken sevimli davranmaya özen gösteriyor, ne demek (özetlenirse) "parayı kimden aldıklarının önemi yok, adamlar habercilik yapıyor işte"

    bu hayatta ben sana trink parayı vereceğim ama sen benim düşüncelerime karşı haber yapacaksın öyle mi?

    hiç dikkat ettiniz mi, medyascope ve türevleri;

    "mülteci statüsü uluslararası bir durumdur. türkiye bununla tek başına çıkamaz. avrupa ve abd konuya ortak çözüm bulmalı ve bu konu uluslararası siyasi arenaya taşınmalıdır. göçmen krizine ülkeler sığınma taleplerine ortak yanıt vermeli, ve barışın tekrar tahisisi ile belki de geri döndürülmelidir"

    ya onu bıraktım tek cümle

    "avrupa bu feryadı duymalı ve kapılarını açmalıdır"

    şeklinde haber yapıyorlar mı? yok. olan biten

    ama savaş var ve kaçtılar
    11 yaşında afgan kuddusi çok üzgün
    ne var yani türkiyeye gelmişler, göndermek insanlık dramı

    evet savaş denilen bir gerçek var ve bu insanlar mağdur (hiç olmazsa da bir kısmı) ama bakıyorsun defaatle "göçmenler kalsın, göçmenler gelsin, göçmenler gitmesin"
    ayarlı gibi tık tık.

    hızlarını alamayınca "ırkçılık, faşizm, kafatasçılık".
    ülkene vatanperver davranıp kontrolsüzce göçü sorguluyorsun "sen ırkçısın"
    ya hangi gelişmiş ülke kontrolsüzce 6-7 milyon insan alıyor, bunun bir planı, sistemi, kurgusu, yapısı var. bu tip yayın organlarının beslendikleri ülkelerin birinde dahi yok. türkiyede tüm avrupanın aldığından fazla göçmen var.

    merkelin bu sıralar en özetle "bunlar buraya gelemez, zaten türkiyeye para verdik orda kalsınlar" demesi kötü bir tesadüf mü?

    vatanperver olmak için ocu bucu şucu olmak gerekmez.
    ülkesini seven, ekmeğine, toprağına ve insanına sahip çıkıp ilerlemesi için çalışan herkes vatanperverdir. burada din,dil,ırk,cinsiyet yoktur artık.
  • bugün (10 ocak 2022) gerçekleştirilen z kuşağı tartışıyor: muhafazakarlar endişelenmekte haklı mı? çok kötü bir programdı.

    muhafazakarların tam olarak neden endişeli olduğu konusunda bir şey söylenemiyor. tek dertleri kamuda tesettürün ve cuma namazının yasaklanabilecek olması mı?

    medyaskop, bir haber yakaladığını düşünerek bu konuyu dallanıp budaklandırmaya çalışıyor ama o da olmuyor.

    sürekli "seküler" kelimesini kullanıyorlar ama henüz bu toplumda yerleşmiş bir kavram değil ve bunu "laiklik" kavramını kullanmamak için yapıyorlar. bu bile asıl endişeli olan kesimin kimler olduğunu gösteriyor. sekülerizm ile laiklik arasında nasıl bir büyük fark var da tedirgin olunuyor?

    kendisine laik demekten korkan insanlar var ya bu ülkede!

    bir de laik kesimin mağduriyeti sürekli "alkol" üzerinden tanımlanıyor. böyle saçma sapan bir argüman olabilir mi? tek derdimiz alkol mü ya bizim?

    benim alkol gibi bir derdim yok, ben alkolümü gayet de bedavaya yakın fiyata ve hatta bedavaya bulabiliyorum zaten. o zaman benim hiçbir sorunum yok mu?

    muhafazakarların endişe ettiği diğer şeyleri sayalım bakalım önce, diğer kesimlerin ortak kaygılarını bulabiliriz böylece:

    mesela akp iktidarda yokken de islamiyetin sünnilik mezhebini dikte eden zorunlu din dersi görüyorduk, şimdi de daha geniş bir şekilde zorla öğretiliyor. muhafazakarlar, bu baskıya son verilmesinden endişeliler.

    mesela alkol yasaklarının ve alkole yapılan haksız zamların kaldırılmasından da endişeliler.

    okullardaki kütüphanelerin mescide dönüştürülemeyecek olmasından da endişeliler.

    mülakatlarda namaz kılıp kılınmadığının, oruç tutulup tutulmadığının artık sorulamayacak olmasından da endişeliler.

    ders saatlerinin namaz vakitlerine göre ayarlanamayacak olmasından endişeliler. cuma günü öğleden sonraki derslerin, sırf onlar ibadetlerini yapsınlar diye, ibadet etmeyenlerin eğitim haklarına tecavüz edilmeyecek şekilde vaktinde yapılmasından da endişeliler.

    ulusal saat uygulamasının arabistan'a göre yapılmayacak olmasından da endişeliler tabii.

    mesela, ramazan ayında her sene çekilen "ilk oruç dayağı hangi ilde atılacak" piyangosundan endişeli olduklarını görmedik. ama benim ramazan ayında istediğim gibi yiyip içebilecek olmamdan da endişeliler.

    kendileri inançlarını istedikleri gibi istedikleri yerde yapabilir ve hıristiyanların mabetlerini gönüllerince camiye dönüştürebilirken; hıristiyanların özgürce haç ve alevilerin özgürce zülfikar takabilecek olmalarından da endişeliler.

    benim ateist olduğumu, özgürce söyleyebilecek olmamdan ve sonrasında cezalandırılmayacak olmamdan da endişeliler.

    her yerde istedikleri gibi dinlerini tebliğ ederlerken ateistleri, deistleri, agnostikleri vatan haini ve din düşmanı ilan edemeyecek olmaktan da endişeliler.

    imam hatiplerin, bütün mesleki eğitim gruplarına büyük adaletsizlikler yapılarak yaygınlaştırılamayacak olmasından ve bütün bürokratik ya da sivil meslek gruplarından görev alanların imam-hatipli olmak zorunda kalmayacaklarından da endişeliler.

    belirli şeriatçı/sübyancı cemaatlerin ve vakıfların küçücük çocuklara gönüllerince tecavüz edemeyecek olmalarından ve aynı vakıfların her alanda adaletsizce kadrolaşamayacak olmalarından da endişelilerdir sanırım. zira hiç tepki gösterdiklerini görmedik ama sahiplendiklerini çok gördük.

    bu milletin vergilerinin, belirli cemaatlerin ve vakıfların ceplerine haksız ve adaletsizce akıtılamayacağı için de endişeliler.

    medyaskop, muhafazakarlar gerçekten mağdurmuş gibi gösteren ve kürtlerin, laiklerin, modernistlerin, alevilerin, liberallerin vesair herkesin hiçbir endişesi yokmuş gibi algı yaratan bu saçma propagandaya son vermesi lazım.

    iktidar olmak, yönettiklerinde rıza üretebilmektir. bugün muhafazakarlar, bu inisiyatiflerinin yok olacağından korkuyorlarsa, belli ki bir zulme ortak olmuş durumdalar. çünkü iktidarın yaptığı ve kendilerinin destek verdiği her şeyde, kimsenin rızasını alamadılar, almayı umursamadılar bile, umurlarında bile olmadı. iktidar olmanın meşruluğunun ve her istediklerini yapabilmenin hazzını yaşadılar.

    programdaki bir çocuk diyor ki "ee sekülerler özür bekliyorlar!"
    yav özür bekliyoruz tabii ki...
    nasıl ki muhafazakarlar, haklı oldukları halde mağduriyet yaşadıkları konularda bizden özür bekledi ise biz de özür bekliyoruz elbette.

    helalleşilecekse, bu ülke kemalizme rağmen, sünni geleneğin baskısı ile biçimlendirildi. sünni geleneği temsil eden her muktedirden ve destekçilerinden, arka bahçelerinden özür bekliyoruz elbette.

    suçu sadece laiklere, kemalistlere atmak kolay...

    sen ülke tarihinin 4'te 1'i süre kadar iktidarda kal, hatta ondan önce 50'lerden beri iktidarda olan bir zihniyetin mümessili ol, ondan sonra laiklerden özür beklerken haklı ol ama muhafazakarlardan özür beklenildiğinde mırın kırın et.

    oh ne ala memleket.

    ben herhangi bir yerde düşündüklerimi ve inandıklarımı/inanmadıklarımı gerçek kimliğim ile açıklayamıyorsam, bunun nedeni o endişeli muhafazakarlardır işte.

    ha ben tesettürün yasaklanması, tesettürlü kadınların eğitim haklarının engellenmesi konusunda özür dilerim. bunların tekrarlanmaması konusunda yanlarında da olurum.

    peki muhafazakarlar, çocukların zorunlu din dersi almaması konusunda bana destek verebilecekler mi?

    ya da hıristiyan ise hıristiyanlık, musevi ise musevilik, alevi ise alevilik, nonteist ise istediği dersi almasını destekleyecek mi?

    aynı dinden ve hatta cemaatten değil diye işe alınmayan insanlara kapılarını açacaklar mı?

    üniversitelere koca koca camilerin yanında kilise, havra ya da bunları geçtim cemevleri açılması konusunda veya üniversitelerden ibadethanelerin tümden kaldırılması konusunda destek verebilecekler mi?

    eğitim-öğretimin tarafsız ve bilimsel bir müfredata kavuşturulması konusunda destek verebilecekler mi?

    eğitim kurumlarının tarafsız olması ve bütün kütüphanelerden devşirilen mescidlerin kaldırılması gerektiği konusunda destek verebilecekler mi?

    kim ne derse desin, endişeli muhafazakar denilen kesim, osmanlı devletinde müslümanların gayrimüslimler karşısında sahip oldukları "milleti hakime" statüsüne sahip olduklarını hatırlatan hiçbir şeyden vazgeçmek istemiyorlar.

    onlardan olmayanların, onların belirlediği şekilde ve onların kurallarına göre yaşamak zorunda bırakılmalarının verdiği hakimiyet hazzından vazgeçmek istemiyorlar.

    onların belirlediği standartlarda, onların bize "hak" gördükleri ve "adaletli" olduğuna inandıkları şekilde yaşayalım istiyorlar. gerçekten hakkaniyetli ve adil olup olmamak umurlarında bile değil.

    burada asıl mesele muhafazakarların gerçekte hangi endişeyi duyduklarını tam anlayabilmek.

    bu insanların çoğu, hala atatürk'e şöyle ağız dolusu ve ana avrat küfredememeyi "zulüm" olarak gören insanlar. bir de o hakkı elde etme ihtimallerinin ortadan kalkmasından endişeli olabilirler mi acaba!?
  • "çünkü özgür" sloganı izleyicilerin eleştirel yorumlarını sansürlerken de geçerli olan samimiyetsiz platform.

    bugün ruşen çakır'ın sunduğu gündemle ilgili bir mülahaza yayını izledim. konuşmacılardan birinin (burak bilgehan) bir ifadesi ("sivil toplum siayseti dizayn edemez") oldukça absürd geldi. yüz ifadesinden gördüğüm kadarıyla kadın olan katılımcıyı da (ayşe çavdar) şaşkınlığa itti.

    katılımadığım noktayı zaman belirteci ve gerekçesiyle belirten bir yorum yazdım. hiçbir hakaret ve hatta iğneleme bile yok... sansürcülüklerini çok defa okuduğum için sayfayı 5 dakika sonra yenilediğimde yorumun silindiğini gördüm :) sonra denemek için "selamlar" şeklinde yorum attım. bir süre sonra baktığımda bu yorum duruyordu. daha sonra acaba yanlışlık mı oldu umuduyla bir önceki silinen eleştiriyi tekrar yazdım. bu sefer ekran görüntüsü aldım, allah aşkına yazdığım şey alt tarafı şu: https://ibb.co/pgccsz4

    şaşırtmadılar, bir sonraki refresh'te ikinci kez silmişler haha. medyascopeta çalışan onlarca gençten hiçbirinin bu kadar kompleksli ve işsiz olacağını sanmıyorum. twitterın yarısını engelleyen, gündelik hayatında aksi ve küfürbaz olduğunu farklı kaynaklardan duyduğum ruşen çakır'ın bu kanaldaki sansürcülüğü kendisine görev addettiğine emin gibiyim.

    doğruysa sevgili ruşen çakır, platformunu demokrasi, çoğulculuk, ifade özgürlüğü gibi söylemlerle pazarlıyorsun, aynı sunumla batıdan yüzlerce bin dolar kaynak alıyorsun, sözlük gibi orta sınıf okur yazar ortamına reklam veriyorsun, sen ne cins bir insansın ki gerekçesiyle yazılmış en ufak eleştiriye katlanamıyorsun? düzenli akan vakıf fonlarının üstüne patreondan para istediğin, "sizinle güçlüyüz" dediğin kullanıcının yorumunu silmek nasıl bir ilkelliktir? fikir polisi misin? ben sana ılımlı siyasal islam sempatizanı demedim ki? demokratikleşme tartışmasını dahi eski fetöcülere setacılara yaptıran bir moderatörsün yazmadım ki? toplumdaki karanlığın en büyük sebebi olan tarikat liderlerini "değeri anlaşılmayan düşünce ve eylem adamı" olarak lanse etmeni hatırlatmadım ki? alt tarafı konuğunun bir yorumuna katılmadığımı neden katılmadığımla birlikte belirttim. alt tarafı 2 cümle yorum. bu kadar kırılgan, korumasız, hassas olacak ne var? orada kimsenin ruhu duymaz sinsiliğiyle ifade özgürlüğünün ümüğüne çöküyorsun, ben burada bunu cümle aleme duyuruyorum, daha mı iyi oldu?

    yoruma gelince, demokrasi dediğimiz şey siyasetin sivil toplumda kurulan ilişkiler, mücadeleler tarafından biçimlendirilmesidir zaten. dernekler, partiler nedir? bunların organik tabanı sivil toplum değil mi? siz buna ceren kenar jargonuyla "dizayn etmek" derseniz siyaseti ve devleti toplumdan bambaşka, cam fanuslar içinde korunaklı bir yere konumlandırırsınız. hele ki kendisine liberal diyen birinin bunu savunması absürd kere absürd. böyle bişey yok. siyasetin öznesi toplumdur. devletin varlık nedeni olan toplumu "dizayn etmesi" ile toplumun anayasal meşruluk kazandırdığı devleti "dizayn etmesi" kıyaslanabilir şeyler değil. (kaldı ki kullandığınız sözcük yabancı dilden ithal olsa da hiçbir uluslararası literatürde karşılığı yok. 2000ler'deki askeri davaları meşrulaştırmak için liberal muhafazakarların uydurduğu bir kavram "siyaseti dizayn etmek")

    şuncacık şeyin daha hafif ifadelerle yazılmasına ve daha bir sürü fikri eleştiriye tahammül gösteremediği halde "çoğulcu medya ortamı"ndan söz etmek riyakarlık.
  • arap bir insanın fransa pasaportu varsa fransalı değil fransız, siyahi bir insanın almanya pasaportu varsa almanyalı değil alman, kazak bir insanın rusya pasaportu varsa rusyalı değil rus.

    ama türk kadını, oldu sana türkiyeli voleybolcu.
    iğrençsiniz.

    bu fonla beslenenlerin savunucularına bakarsanız büyük bir çoğunluğunun kürtçü olduğunu görmeniz sizi şaşırtır mı bilemem…

    bir de unutmadan şunu da ekleyelim havuz medyası ile türk düşmanlıkları ortak kümeleridir.

    neyse, türkler olarak, 20. yüzyıl başlarında her şey bitti denilirken bir şekilde küllerimizden doğmuştuk. lakin 21. yüzyıldaki bu organize ve güçlü saldırıdan kurtulamayacağız gibime geliyor.
  • türkiye’nin sivil, bağımsız, özgür ve çoğulcu bir basın ortamına ihtiyacı olduğu gerçeğinden yola çıkarak, başta twitter ve onun video yayın platformu periscope-scope olmak üzere, youtube ve facebook da dahil sosyal medya imkanlarını ve dijital teknolojileri kullanarak 20 ağustos 2015’te yayın hayatına başlayan medyascope, beş yaşına bastı.

    gazeteci ruşen çakır’ın öncülüğünde, “çünkü özgür” sloganı ile kurulan medyascope, 60 kişilik kadrosu ve katkıda bulunan yurtiçinden ve yurtdışından yüzlerce gönüllüsünün ürettiği video ağırlıklı özgün içerikleri ile türkiye’nin öncü haber-yorum-analiz platformuna dönüştü.

    geçen beş yıl içinde türkiye’de başka bir yayıncılığın mümkün olduğunu gösteren medyascope, bu süreçte, türkiye’de hiçbir medya kuruluşunda olmayan iki ödül ile gururlandırıldı: uluslararası basın enstitüsü’nün (ıpı) “özgür medya öncüsü ödülü” ve sınır tanımayan gazeteciler (rsf) ile tv5-monde tarafından verilen “basın özgürlüğü ödülü”. bu iki uluslararası ödülün yanı sıra, mülkiyeliler birliği istanbul şubesi de her yıl verdiği “vefik kitapçıgil kamu hizmeti ödülü”ne 2017 yılında medyascope’u layık gördü.

    yayıncılık tarzı türkiye’de ve dünyada benzersiz olan medyascope, sivilliğinden, bağımsızlığından, özgürlüğünden ve çoğulculuğundan ödün vermeden, haberciliğin yüz aklarından biri olmaya devam edecek.

    bizi izlediğiniz için teşekkür ederiz!
  • fransız, rus, alman, türkiyeli...

    şu bile nasıl türk düşmanı, tasmalarının başkaları tarafından tutulduğunun kanıtı
    yersen bağımsız tabi...
  • (bkz: medyanın ekonomi politiği)
    (bkz: rızanın imalatı)

    akademide yıllardır çalışılan böyle kavramlar var, bildiniz mi? bir haberi yapan kişi babanız olsa bile, haberi yayınladığı kuruluşun sahibine, sahibinin bağlantılarına, aldığı reklamlara ve ekonomik destekçilerine bakmanız gerekir. çünkü medya çoğu zaman belli güç ve para ilişkileri içinde rıza imal etmek de için kullanılır.

    buna bakmayıp, her içeriği olduğu gibi tüketiyorsanız tebrikler! medya okuryazarlığı olarak çomilerden çok da bir farkınız yok demektir.

    medyanın ekonomi politiği meselesinin görüş fark etmeksizin tüm medya kuruluşları için ele alınması gerekir.

    medyascope özelinde bakacak olursak, kimse buranın çalışanlarından aleni bir göçmen karşıtlığı yapmasını beklemiyor. fakat medya etiği açısından, yurt dışı fonlu bir haber kuruluşunun bu meseleye en azından daha tarafsız bakması beklenirdi. öte yandan tarafsız kalmayı geçtim, karşıt görüşteki insanlarla sıkıntılı derecede laf dalaşına giriyor bunlar. adam çıkmış twitter'da kendisine sitem eden izleyicisine "beni de takip etme" diyor lol.

    merkel 2 gün önce mülteci meselesi ve türkiye ile alakalı önemli açıklamalar yaptı. (bkz: 22 temmuz 2021 angela merkel'in mülteci açıklaması)

    ilkemiz hümanizmse, merkel'in yaptığı açıklamaların da rezil olduğunun su götürür bir tarafı yok. bakıyorum bu açıklamayı medyascope ele almış mı diye ama yok. en son almanya'daki sel felaketine ilişkin merkel'in söylediklerini twitter'da haber yapmışlar fakat bu konuşmayla ilgili bir şey yok. youtube'taki yayınlara baktım, orada da bir şey yok. afgan mülteci güzellemesi tam gaz devam ediyor ama.

    e bir yandan buradaki mültecilerin sıkıntısını ele alıyorsun, mülteciler zor şartlarda yaşıyor diyorsun. öte yandan "mülteciler türkiye'de mutlu'' diyen merkel'e tek kelime laf edemiyorsun.

    şimdi bu medya etiği açısından doğru mudur? ilkeli bir duruş mudur?

    neyse ruşen bey tezgahında boy boy haber satan bir esnaf havasıyla ne diyordu, "beni de takip etmeyin" . yani beğenmiyorsan izleme diyor adam, ne desin? ben de gidip iki sokak aşağıdaki medya bakkaldan alırım haberleri, onunkiler daha tazeymiş.
  • işte size fondaş medyadan bir örnek:
    fransız'a gelince fransız.
    alman'a gelince alman.
    rus'a gelince rus.
    ama türk'e gelince türkiyeli!
    işte bunlar hep fon...
  • yine naif solcuları ters köşe yapan kuruluş. akp'yi eleştiren herkesi kendileri gibi zanneden bu kitle, medyascope'un yurtdışından fonlandığını görünce çok şaşırmış. türk milliyetçileri yazıp çiziyordu hep bunu. gerçek atatürkçüler söylüyordu, şizofren ya da büyük resmi gören emmi diye dalga geçiyordunuz. ne oldu yine mi yanıldınız?

    neyse la, en azından ülkeye döviz sokmuşlar işte. hahaha. burası türkiye oğlum. neredeyse herkesin bir sahibi, ağa babası, fonlayıcısı, yurtdışı kaynaklı bir patronu vardır.
hesabın var mı? giriş yap