• --- spoiler ---

    `bireysel bir kurtulamayış olarak minimalist yaşam tarzı`

    “insan az şeyle de yaşayabilir. aslında ihtiyacından fazlasını tüketiyor. daha az şeyle daha huzurlu yaşayabilir. daha az eşya, daha az dağınıklık, daha fazla huzur”. bu yeni moda beyaz yakalı masalı, her derde, hatta basura bile, deva olarak sunulan “minimalist yaşam tarzı”… ilk bakışta çoğunluğu cezbedecek bir haklılığa sahipmiş gibi duran bu söylem ve önerdiği çözüm aslında büyük bir tuzağı içinde barındırıyor ve bu tehlike tam da bu söylemin ve önerinin apolitik yapısında teşekkül ediyor. her ne kadar antikapitalist gibi dursa da bu söylem kapitalizmi cepheden karşısına almıyor ve kendisine cepheden karşı durduğu bir olgu belirlemeyen duruşun apolitik olduğunu schmitt’ten öğrenmiş durumdayız.
    baştan şunu söyleyelim de sonradan kan dökülmesin. elbette biliyoruz ki kapitalizm şartlarında insanlar ihtiyaçlarından daha fazla tüketim yaparlar veya aslında ihtiyaçları olmayan şeyleri alırlar. ancak bu kapitalizmin kendi iç dinamiğinde anlamlı bir mekanizmaya sahiptir ve temelde kapitalizmin insanın en ilkel güdüsüne, yoksun kalmamak için biriktirme, istifleme güdüsüne oynamasının bir sonucudur. çünkü evrimsel olarak insanı bu noktaya getiren yarınını düşünme ve gelecekten “kaygı” duyma güdüsü kapitalist düzen tarafından kaşınır ve düzen içerisinde her zaman “uygun” tüketim şartlarına sahip olmayan proletaryanın biriktirme fırsatlarını kaçırmamak uğruna bu tüketimi yapması neredeyse zorunlu hale gelir. tabi ki bir de post-modern neoliberal düzenin tüketim üzerinden dağıttığı, 18. yy fransa’sında parayla dağıtılan soyluluk unvanları gibi, “statüleri” es geçmeyelim.
    kapitalizmin bütün bu tüketim rejimine karşın onun pençelerinden kurtulmak için önerilen minimal yaşam tarzı en iyi ihtimalle büyük bir yanılsama olarak karşımızda duruyor. çünkü bireyin geleceğini güvence altına alma güdüsünü es geçiyor ve bu güdüyü doyuracak bir şeyi yerine koyamıyor. bireyin asgari tüketimini nasıl karşılayacağı sorusunun ortada duruşu bile bu önerinin tepe aşağı duran bir idealizm olduğunu ortaya koymakta yeterli ancak biz biraz daha bu yarayı deşip irini iyice ortaya yayalım. zira irini dağıtmadan yarayı iyileştirmek mümkün değildir.
    bu önerilen yaşam tarzının hem materyalist bir bakış açısına sahip olmayışından, hem apolitik oluşundan, hem de tam da bu saydığımız niteliklerinden ötürü aydınlanma karşısında bir konumlanışa sahip oluşundan ötürü büyük bir tuzak olarak karşımızda durmaktadır ve biz kendi “politik” duruşumuz gereği bu yaşam tarzı önerisini dağlanacak bir yara olarak görmekteyiz ve bir lütufta bulunup kendisini politik bir niteliğe kavuşturacağız.
    basitten karmaşığa bir argümanlar dizisi izleyelim ve önce neden materyalist bir duruşa sahip olmadığını basitçe gösterelim. yüce gök’e şükürler olsun ki, marx sayesinde, 19. yy’ın ortalarından beri kapitalizmin sebep olduğu eşitsizlik ve mutsuzluğun tam da onun üretim yapısından kaynaklandığını biliyoruz. sadece kapitalizmin değil, tüm sınıflı toplumların getirdiği eşitsizlik onların üretim şekillerinde kendisini gösterir. dolayısıyla bir düzende kimin ne kadar tükettiği değil de, üretilen metaya veya değere kimin nasıl el koyduğu o düzenin niteliğini belirler. bir başka deyişle üretim araçları kimin elindedir, ürünlere kim el kor veya ürünler nasıl bölüşülür ve bu bölüşüm üretenlerle nasıl bir ilişki kurularak yapılır? kilit sorular bunlardır ve cevaplarına göre düzeninizin niteliğini ortaya koyabilirsiniz.
    tam da bundan hareketle kapitalizmin pençelerinden kurtulmak ancak onun bu üretim rejimini değiştirmekle mümkündür ve bu değişimin bireysel bir değişim olamayacağı çok açıktır. nihayetinde bireysel bir üretimde dahi birey ürettiği meta veya değeri yine kapitalist pazara sokacağından yine oyunu kapitalizmin kurallarına göre oynamak zorunda kalır. dolayısıyla minimalist yaşam tarzından birey kapitalist üretimin ve bölüşümün içinde kalacağı için kurtuluşa ulaşamamıştır. bunu netleştirmiş durumdayız.
    üretimi kendisine kıstas alamadığı için tepesi üstü duran minimalist yaşam tarzı, tam da bundan kaynaklı olarak kendisine gerçek bir düşman bulamaz ve ortada öylece sebepsizce duran, sanki doğal bir durummuş ve verili bulunan bir şeymişçesine kapitalizmi var olarak kabul eder ve doğal verili bir durum olarak kabul ettiğinden onunla kavga dahi etmez. “bakmazsan görmezsin ve görmüyorsan yoktur” şeklinde özetlenecek bir idealist çözüm yoluna başvurur. tam da bu düşmanlaştırmayan çözüm tarzı nedeniyle apolitizmin dibini görür hatta ekmekle sıyırır. apolitik olan her duruşta olduğu gibi, minimalist yaşam tarzının da bir ekonomi politiği olmadığından, materyalist yani gerçel düzlemde kapitalizme çözüm olarak kendisini ortaya koyamaz. kapitalizme çözüm olamadığı için bireye de gerçek bir çözüm sunamaz.
    orta çağ’a açılan her kapının kilidinin anahtarı idealizmdir. idealizm görülen yerden orta çağ ve karanlıkçılık kolaylıkla zuhur eder. minimalist yaşam tarzı tam da önerdiği yaşam tarzıyla bir post modern tasavvufçuluğudur, bireye bir post-modern dervişlik önerir ve kurtuluşu tam da post modern bir biçimde tüketmemede bulur. bireyi dervişliğe özendirip, az ile yetinmeye sevk ederek, toplumsallığından ve üretimden uzaklaştırır. sanki doğadaki ham haliyle her şey tüketilebilirmişçesine bir “doğaya dönüş” mitiyle beraber kendisini servis eder. ilerlemenin ve aydınlanmanın devinim kaynağı ve yakıtı olan üretim ve ürünlerin birikmesi fikrinden uzaklaşmak insanı yabancılaştırır. çünkü aydınlanma insanın kendisini gerçekleştirebilmesine, insanın kendisini gerçekleştirebilmesi tembellik hakkında ve tembellik hakkı da ancak ve ancak ürünlerin birikmesinde kendisini bulur. kapitalist düzende toplumsal olmayan üretim yani bireysel üretim ürünlerin birikmesinin önünde bir engeldir ve bireyi, tersten, kapitalizmin mahkumu olmaya sürükler.
    sonuç olarak minimalist yaşam tarzı, ürünlerin birikmediği ve üretimin sadece ihtiyaç için olmadığı her düzende, yani sosyalizm dışında, bir imkansızlık ve tersten mahkumiyet olarak ortada durur. beyaz yakalılarımızın bir kısmı bu hayatın hayaliyle yaşar. kişi bu yaşam tarzını benimseyerek kapitalist üretim ve tüketim zincirinden çıksa dahi, bir süre sonra homo sapiens doğası tüm biyolojik ve kültürel evrimsel gerçekliği ile kendisini gösterince, çözümü ric'at etmede, yani tekrar kapitalizme eklenmekte bulacaktır ve nihayetinde bireysel bir çözüm olarak minimalist yaşam tarzı, çözüm olmaktan çıkacaktır.

    --- spoiler ---

    [https://medium.com/…malist-yaşam-tarzı-91f530038c0f https://medium.com/…malist-yaşam-tarzı-91f530038c0f]
  • bence herkesin benimsemesi gereken yaşam tarzı. özellikle boşlukta sallandığını düşünen insanların, ne yaparsam yapayım bir şeyler olması gerektiği gibi diyenlerin.

    çünkü kendi içimizde de çok fazla şey var, etrafımızda da. az olan tek şey mutluluğumuz aslında en çok o olması gerekirken. diğer her şey çok fazla. etrafımızdaki insanlar, eşyalar, içimizdeki düşünceler, şüpheler. kısaca sahip olduğumuz her şey çok fazla geliyor. gerek yok bunlara zira bir halta da yaramıyor.

    eskiden deli gibi alışveriş yapan biriydim, ya bir insan mutlu olmak için alışveriş mi yapar alüminyum ? deli miyiz biz ? deli miydim ben ? sanırım biraz öyleymişim. şimdi onu tabiki sıfırlamadım ama oldukça azalttım. sadece ihtiyaç ölçüsünde alışveriş yapıyorum. ihtiyacım varsa alıyorum yoksa hmm güzelmiş bu deyip geçiyorum. çünkü olması gerekenin bu olduğunu anladım.

    insanlar da öyle mesela; saçma sapan genişlikte çevrem vardı benim. oradan buradan bir sürü insan. genelde şunu düşündüm, kimse beni kötü anmasın, herkesin hayatında iyi bir yerde olsun yerim, beni seven çok olsun, kimse ile kötü şeyler yaşamayayım. çok fazla insan, çok fazla parçaya bölünmek demek. herkeste parçam kaldı benim, biraz geç anladım.

    tabi bu şu demek değil, onlarla aramı minimalist yaşam tarzı için bozdum değil. illaki hayatımdalar ama artık düşüncelerimi işgal etmiyorlar, en sevdiklerim dışında kimse düşüncelerimi işgal etmiyor. yeri geliyor akşam dışarı çıkılıyor, akşamıma eşlik ediyorlar o kadar, ötesi yok. çizgiler de net, kafa da. ekstra enerji harcamıyorum onlar için. artık kendim için bile ekstra enerji harcamıyorum.

    bir diğeri hayatımızdaki eşyalar. gereğinden çok yer kaplıyorlar. en aza indirgemek lazım. yaşayabileceğin bir alan sana yetecek emin ol. fazlasına gerek yok. fazlası seni önünde sonunda mutsuz edecek. sadece bakmanın sana mutluluk, huzur verdiği parçaları tut evinde, gözünün önünde. onlara tamamım.

    en zoru olan hisler. gerçi bunda insanın kendini durduramadığını biliyorum ama durdurmalı zira sonu hep acı oluyor.

    minimal sev, kaybettiğinde de acın minimal olsun.

    çok katlı bir yaş pasta var ve ben en içteki ıslak kekini seviyorum mesela, o ıslak keke ulaşmak için dışındaki tereyağlı kremayı yemiyorum artık. çatalımla tabağın kenarına sıyırıyorum.

    gün sonunda; ıslak keki yediğim için mutlu olup, krema için vicdan azabı çekmiyorum. işin özü budur bana göre.
  • tesla ve spacex ceo'su, dünyanın en zenginleri listesindeki adam bile milyon dolarlık malikanelerini satarak, teksas'ta 35 metrekarelik prefabrik bir evde yaşamaya karar verdi. kendi tesislerinin yakınına taşınarak, olan biten herşeyi, tüm gelişmeleri izleme isteği ağır basıyorda ondan diyeceksiniz ama bu sonucu değiştirmez. ve tabiki elon musk'taki vizyon her milyonerde yok. milyonerler arasında minimalist yaşayan sayısı ender yani hiç yoka yakındır.

    kimseye demiyorum ki çok para kazanın ama fakir gibi yaşayın. çoğumuzun tabiki sırt çantasını takıp, diyar diyar gezdiği bir hayatı yok. bu yüzden ev, konaklama ihtiyacından biraz daha fazlası bizler için. fakat daha büyük evler, daha çok eşya derken binaların içine hapsediyoruz hayatımızı. asıl ihtiyacımız olan gerçek yaşam alanlarını genişletip (yani doğa), kaldığımız evleri küçültmek diye düşünüyorum.
  • hayatımdaki fazla eşyaları yok ederek sahip olmaya çalıştığım yaşam tarzı.

    ancak şöyle bir sorun var: minimalist yaşam düşünülenin aksine çok maliyetli. yaşam standartını koruyarak daha ez eşyaya sahip olup aynı işleri yapabilmek için daha kaliteli ve daha işlevsel eşyalara sahip olmayı gerektiriyor. özellikle söz konusu şey teknoloji olunca...
  • son birkaç aydır bir şeyler satın aldığımda mutlu olduğumu, almadığımda eksiklik hissettiğimi, instagramda hiç influencer takip etmediğim halde keşfetime düşen ancak ihtiyacım olmayan şeyleri aldığımı bunların çoğunu bir iki kez denedikten sonra kullanmadığımı fark ettim.
    sosyal medya yüzünden ihtiyacımız olmayan birçok şeye sanki ihtiyacımız varmış gibi hissediyoruz. enflasyon da bu algıyı körükledi. bugün almazsam yarın fiyatı artar, bir gün lazım olur kabulü ile çoğumuz gereksiz alışveriş yapmaya başladık. market alışverişi yaparken bile ihtiyacım olmasa da indirim varsa sözde indirimli ürünleri satın alıyorum.

    sorunu fark edince minimalist yaşamla ilgili bir şeyler okuyup izlemeye başladım, bugünü de bu işin ilk adımı olan “gereksizse at”a ayırdım.

    ayakkabılıktan başladım, 62 çift ayakkabım varmış. korkunç bir sayı ama insan önüne dizmediği sürece yokmuş gibi hissediyor. hepsini dizdim hangilerini atacağımı düşünürken yarım saatim geçti 13 çift attım ama bazılarına giymediğim halde kıyamadım.
    benzer şekilde kıyafetleri döktüm 7 8 yıldır giymediğim şeyleri belki bir gün giyerim diye saklamışım, kıyafetleri daha kolay attım ama yine bazılarına kıyamadım. okuduğumuz kitapları da dağıtmak gerekiyor ama bunu yapamam. kitaplarıma kıyamam.

    bu yaşam biçiminde “kıyabilme” aşamasına tamamen nasıl geçebiliyoruz?
hesabın var mı? giriş yap