• sol frame’de schindlers list’i görünce aklıma düşen şehir.

    2 3 sene öncesine kadar bu şehrin ismini duysaydım bana da hiçbir şey ifade etmezdi. fakat artık ediyor. bunun sebebi ise birçok kişinin keşke olmasaydı dediği trajedilerden birine ev sahipliği yapmış olması.

    önce;

    (bkz: mittelbau/#2696371) ve (bkz: mittelwerk/#9391500)

    nordhausen’ın bu üretim havzalarına ev sahipliği yapmasının en önemli sebeplerinden biri almanya’nın tam ortasında konuşlanmış olması. ayrıca dağlık olan bu arazi, tam da ss güçlerine aradıkları fırsatı vermiş. bu dağların içi oyularak inşa edilen fabrikalar, hem düşman kuvvetlerinin hava saldırılarından korunmayı, hem de üretilen füzelerin hatta tankların uzun süre zarar görmeden muhafaza edilmesini sağlamış.

    bu “devasa” eseri ve daha fazlasını görmek için gittik. tabii ki her normal “dağ” gibi heybetliydi fakat bir farkı vardı: bu dağın içinden bir demiryolu çıkıyordu, dağın içine ve dışına daha kolay taşımacılık yapılabilmesi için. gittiğimiz saatlerde bölge ziyaretçilere kapalıydı fakat misavirperver ?! görevliler bize alman ordusunun da o gün kampı gezeceklerini, istersek onlarla gezebileceğimizi söylediler. aradan 60 -70 sene geçmiş sadece. o günleri yaşayan birçok insan hala hayatta. ve aradan bu kadar az zaman geçmesine rağmen biz bir zamanlar o insanların ölüme gittiği alman ordusuyla aynı mekana “ziyaretçi” olarak girdik. orada öldürülen 20’den fazla milletten biriydik biz de. oradaki askerler ne düşündü bilmiyorum ama bizim için fazlasyla gerçekçi bir deneyim olduğu aşikardı.

    şimdi dışardan tamamen beyaz görünen bir dağ düşünün. içerisinin de öyle olmasını beklersiniz değil mi? ama hayır. öyle değil. siyah hem de zifiri siyah bir tünelle karşılaşıyorsunuz. çünkü o zamanlar bahsettiğim demiryolunda ilerleyen trenler kömürle çalıştığından, çıkan siyah duman tüm duvarları karartmış.

    almanya şartlarına göre oldukça sıcak bir havada gitmiş olmamıza rağmen tünelin içi tabi ki oldukça soğuktu. sağlığımız açısından en fazla yirmi dakika kalabilecektik içeride. bir an oraya incecik mavi-beyaz çizgili gömlekleriyle getirilmiş insanları düşündüm. hani girişi olan ama çıkışı olmayan tüneller olur ya, burası gerçekten öyleydi. zaten amaç da oydu. “burada kalan kişilerden en fazla 1 hafta yaşayabilen olmuş. birçok kişi üç-dört gün geçmeden çoğunlukla zatürreden ölmüş..” diye rehber olan asker anlatmaya devam etti.

    amerikan bombardımanından arta akalan enkaz olduğu gibi muhafaza edilmiş. pek tabii “işçiler”in kaldığı yerler, hatta tuvaletleri bile duruyor.

    burası bir toplama kampından çok çalışma kampı mantığıyla kurulduğundan gaz odası, krematoryum gibi fasiliteler yoktur diye tahmin ediyorduk. fakat yanıldığımızı anlamamız çok uzun sürmedi. diğer kamplara göre daha küçük bir krematoryum vardı. aşırı çalışma veya kötü yaşam şartları sebebiyle ölen işçileri gömmektense yakmak daha kolay bir iş olarak görülmüş, iki tane de fırın buraya getirilmiş. hatta izin belgeleri duvarlara asılmış, hitler imzalı.

    her yerde ölen kişilerin eşyalarının, günlüklerinin, fotograflarının olduğu bölümler var. hani hepsine bakayım diye uğraşırsanız bu nafile bir çabadan öteye geçmez. çünkü bakamazsınız. çünkü çok. çünkü acı.

    en akıl almaz yerlerden biri de çeşitli tıbbi deneylerde kobay olarak kullanılan insanların bulunduğu yer. paslanmış şırıngalar, stetoskoplar, ilaç şişeleri hala duruyor. tabii ki almanların herşeyi büyük titizlikle kayıt alma eğlimine bir kez daha şahit oluyoruz. sizin o an durduğunuz yerin karşısında, o anda gördüğünüz camın önünde 60 sene once zayıflıktan kemikleri sayılan hamile bir kadın oturmuş. üzerinde nasıl bir deney yapıldıysa artık, bir kaç ay sonraki halini de görüyorsunuz, fakat artık gözleri kapalı ve bedeni cansız.

    tüm bunları gördükten sonra, aslında filmlerde, kitaplarda gözümüze sokulan bunca trajedinin aslında çok da abartılmış şeyler olmadığının ayırdına varıyorsunuz. insanlık tarihinde şahit olunan en aşağılık olaylardan birinin aslında sadece bir masaldan ibaret olmadığını böylesine somut bir şekilde görmek insanı çok yoruyor, kızdırıyor, üzüyor.

    yapabildiğiniz son şey ise kurallara itaat etmediği için direk kurşuna dizilen kişiler için hazırlanmış meydana gidip fotograf çektirmek. herkesin birbirini görebilmesi için daire şeklinde dizayn edilmiş. ayrım burada da sürüyor. herkes ait olduğu gruba ayrılmış olan taşın önünde durmak zorunda. yahudiysen baştan ikinci, polonyalıysan baştan dördüncü, italyansan baştan dokuzuncu, ve evet türksen baştan on ikinci.. artık varın siz sayın kaç tane taş olduğunu. kimbilir kaç kişinin kanıyla ıslanmış olan betona basmaya çekinerek ayrılırken, bu küçücük şehri yaşattıklarıyla unutulmazlar hanesine eklersiniz.
  • bu tanrı nerede acaba diye soru sorduran yerlerden biri.
hesabın var mı? giriş yap