• şüphesiz hakkında söylenen en doğru tanımlama ; çok şey söyleyip hiçbir şey anlatmama sanatı.
  • ulusun çıkarına hizmet edecek her türlü yol haritası, plan, uygulama.
  • guns n' roses'in tekrar birlesmesidir. birbirinden nefret eden her bir fertin ayni sahnede 2 saat birlikte ahenkle raks etmesidir!
  • dünyadaki riyakarlığın ve ikiyüzlülüğün somutlaştırılmış, vücut bulmuş halidir. her insanoğlunun en temel besin ihtiyaçlarından biri olan yalanı katmıyorum bile işin içine. zira yalan politikanın getirilerinden biri değil, insan olmanın getirilerinden biridir. doğumdan ölüme, her canlının gerçekleştirdiği, istisnasız belki de tek gerçektir.

    politika, güçlü olanın yanında olup, güçsüz olanı önemsiyormuş gibi gösterme sanatıdır bir nevi. işte bu nedenle de bol bol riyakarlık ve ikiyüzlülük gösterme ihtiyacı duyar. bir televizyon karesinde ağlarken, yayından çıkıldığında gülmektir politika. insanları kandırma sanatının para kazandıran belki de en gelişmiş mesleğini icra etmenizi sağlar.

    bu dünya düzeninde, dünden bugüne kadar, kendi ayakları üzerinde durarak yaşamayı başarmış bir insan populasyonu, yavaş yavaş yönetilmeye ihtiyaç duyduğunda, anarşist yapıyı bırakıp, düzensizliğin düzeni yönetimini bıraktığında, politika ortaya çıkmıştır. insanları, yönetebileceğini iddia eden, insanlardan daha iyi kararlar alacağını iddia eden bireylerin tutunma dalı olmuştur.

    işte bu noktada, halklar genelinden kişiler özeline inildiğinde, kendi üstlerindeki sorumluluk yükünü, karar alma zorunluluğunu ortadan kaldırarak 4 senede bir, 2 senede bir tek bir kez oy vererek bu yükten kurtulmanın yolunu bulmuşlardır.

    politika ve politika ile uğraşanlar hiçbir zaman ezilenin yanında olmamışlardır. ezilen daima politikaya ihtiyaç duyduğunu sananlardır.
  • bir tanrı varsa, tanrının insanoğluna verdiği en büyük ceza mamafih bir tanrı yoksa insanoğlunun tanrıdan sonraki en büyük yaratısıdır.
  • uzerine kisa bir yazi:

    yasli ve cimri adam politika
  • birçoğu gibi benim de anlayamadığım düşünce sistematiği; meslek aynı zamanda.

    biraz önce suriye devlet başkanı ile el ele, kol kola; biraz sonra kavga, kıyamet. elli ayrı komplo teorisi, durum analizi yazılmıştır neden böyle olduğu, neden böyle olması gerektiği ya da böyle olmaması için ne yapılması gerektiği hakkında. ama işin en başında, içine kutsal birkaç kavram da karıştırınca, görmez oluyor çoğumuz gerçekleri.

    sonra birisi bir fotoğraf koyuyor önünüze, bakıp ağlıyorsunuz. fotoğraftakiler için çok geç elbette.

    ilk defa mı oluyor bu, yani tek suçlusu bizim yöneticilerimiz mi? değil... neden ders alınmıyor, işte onu anlamıyorum. çıksın birisi tv'de anlatsın açık açık, belki de anlar mıyım? anlamam herhalde.

    teknoloji çok ilerledi; bir google search sonrası yüzlerce fotoğraf koyabilirsiniz buraya artık. sadece aşina olduklarımıza bakalım:
    ikinci dünya savaşından
    vietnam'dan
    suriye'den gidersen
    suriye'de kalırsan

    politikanın size sunacağı güzel bir sebep yazayım mı: "bu çocuklardan daha sonra doğacak olanlara güzel bir dünya bırakmak için, bu çocukların hayatını mahvettik..."

    politika bu işte; politikacı bu. sizin taaa a.k.
  • "kill one man, and you are a murderer. kill millions of men, and you are a conqueror. kill them all, and you are a god." - jean rostand

    politika: toplumlara yalan söylemek.

    birine yalan söylerseniz, adi bir yalancı olursunuz;
    birinden çalarsanız, adi bir hırsız olursunuz;
    birini öldürürseniz, adi bir katil olursunuz..
    politikacıysanız, ("hem de") bunların hepsini (yine "hem de") milyonlarca kişiye yapabilirsiniz ve kimse sizi suçlayamaz.
    "herkese yalan söyleyen, herkesten çalan ve herkesi öldüren" var olduğu sürece, politikacılar da var olmaya devam edecek..

    (bkz: oy vermemek/#39017833)
    (bkz: politika siyaset farkı)
  • tarihe not dusulsun diye yazayim, su anda insan olmanin ozune dunyada en zarar veren iki sey var. biri politika digeri bilimcilik.

    ınsanin tutkulari ve idolleri onun ozunu buyuk oranda olan olusturan seyler. neden tutku ve idollestirme onemli hemen ondan bahsedeyim. tutku basitce dunyadaki butun buyuk gelismelerin kapisini acan sey olmustur, ne konuda olursa olsun insanin tutkulu olmasi insani daha cok tatmin ederken isin kalitesini arttirir. tutku normal kosullar altinda biyolojik bir canlinin veremeyecegi kararlilik ve emegi o canliya verdirir ve bence insanin hayvanlar arasinda su anda bulundugu konumun anahtaridir. idollestirmek ise, toplumda bir sekilde geride kalmis insanlari ileriye cekip tutkulu olduklari seyleri bulmada ve bu konudaki is kalitelerinin dunyanin en iyisine cekmek icin ideal bir mekanizmadir. ayrica idollestirme sayesinde herkes kendi tutkularinin pesinden giderken, pek bilemedigi konularda cok dogru yonlendirilip o konuyla fazla ugrasmasini saglamadan, idolunun kendi icin iyi olani yapacagina guvenmesini saglayacaktir. boylece hem kendi isini daha iyi yapacaktir hem de karar vermesi beklenen bazi konularda zamanini harcamadan, ideale yakin kararlar almasini saglayacaktir.

    politika ve medyanin kendi kazanclari ugruna tutkulari ve idollestirme ihtiyacini yonlendirilmesi basimiza gelen en kotu seyin birincisi. ne yazik ki kimse ''mantikli'' oy kullanmiyor ve bu aslinda en dogal sey. dusunsenize gercekten ''mantikli'' olabilmek icin, butun partilerin hazirladiklari o sayfalarca seyleri okumamiz lazim, herkes politiklarini anlamaya karsilastirmaya saatlerimizi vermemiz lazim. sadece tembellik degil bu, ben ekonomik yaklasimlarin hangisinin daha iyi olacagini bilebilcek kadar kalifiye bir sekilde ekonomi bilmiyorum. kim bilebilir ki o kadar, cunku bunlar ciddi akademik konular matematiksel tonca yontemle analiz edilmeliler. sadece bu degil, devletimin gizli projelerini, yazismaslarini bilmeden nasil ''mantikli'' olabilirim? sonuc olarak adaylarin her gosterdigi sey, tek sey icin: guven. mantikli konusan birinin arkandan is cevirmedigini, mantikli ve iyi bir yonetici olacagina anca guvenebilirsin. o nedenle sunu farketmek gerekiyor, entellektuel kesim de ''mantikli'' oy vermiyor ve bu cok dogal.

    basitce iki farkli yontem var guven kazanmak icin, birincisi dogru olmasi gereken seyleri savun, mumkun oldugunca entellektuellerin ve akademisyenlerin ortak karar verdigi mantikli seyleri savun. ikincisi belli bir bakis acisinin urunu olan dogrulari, yani hayata objektif degil de subjektif bir bakisin urunu olan dogrulari savun. onemli olan ikisinin de nasil savunuldugu. burada devreye giren sey ise insanin dogasi, bazi insanlarin insanlarla bag kurmak dedigi sey iste. politikada bu dogrulari ''dogru'' oldugu icin savunan kisiler kazanmaz, bunlarin bir guven kazanma amaci oldugunu bilenler kazanir. bu nedenle secmenin iki tarafa da bir meyili yoktur aslinda, onemli olan o ''dogrulari'' idollestirmektir. bunu o dogrularin alanlarinda su anda en yapilmasi iyi sonuc verecek seyler oldugunu kanitlayarak olarak yapamassiniz cunku kimse o alandaki uzmanlardan olmadikca bunun en iyi sonuc verecek sey oldugunu bilemez, bunu yapabilmek icin idol olmasiniz ki o ''dogrulari'' idollestirsinler. cok da tanimlayamadgimiz ''cool'' olmak, karizmatik olmak burada devreye giriyor iste. hatta bunu yaparken genellikle ''mantikli'' olmayan cop adam argumanlari kullanarak yapmak zorundasiniz, kendinize hayranlik uyandirmali, ozguvenli olmalisiniz. bence en onemlisi ise tutkulu olmalisiniz ve tutku uyandirmalisiniz.

    insanlar kendilerinin bu konuda tutkulu oldugunu sanip bu duyguyla normalde gelmesi dogal olan ‘’haklilik’’ hissiyatini objektif olarak gormesini saglamalisiniz. dusunsenize normalde inanilmaz tutkulu oldugunuz bir konuda genelde herseyi bilirsiniz ve gercekten hakli olma sansiniz yuksektir ama tutkunuz yonlendirilmisse herseyi bilmeden de kendinizi ‘’hakli’’ sanabilirsiniz cunku insan boyle bir oyuna gelecegini beklememektedir. buradaki elestiri sag partilere odakli elestiri degil, ayni sekilde sol partilerde kendi duydukari tutkudan dolay kendilerini hakli saniyorlar, bunun ornegini cok fazla bulabilirsiniz. herkesin atladigi nokta bu bana gore, insanlar en cok tutkuya hayranlik duyar ve kendi icindeki tutkunun hakliligina inanir. onemli sporculara bakin, en sevilenler en pes etmeyenler en tutkulu olanlardir, en basarililar degil. bu nedenle acikcasi soyle bir projem var diye dahiyane projesinizi bile atlasaniz, rakibinizin tutkulu pes etmeyen bir planim yok ama size soz veriyorum herseyi yapacagim, en iyisini bulacagim gibi tavirlarina karsi gelemezsiniz cunku tutku insana sadece bir konuda degil tamamen guvenmenize neden olur. yani secimlerin sonucunu ne yapmanin ''cool'' oldugu ve secilecek kisinin projelerinden cok ne kadar tutkulu oldugu belirler. bu neden mi kotu, insanin bana gore en degerli ozellikleri olan tutkusunu ve idollestirmesini yanlis yonlendirmeyi bulan insanlara en buyuk odulleri veriyoruz. diyebilirsiniz ki ama bazen gercekten tutkulu ve kimseyi kandirmaksizin gercekten idol olan insanlar yonetime geliyor fakat ben bunun sikliginin herhangi bir yonetim sekilinden kat kat daha az oldugunu dusunuyorum cunku acikca tutku ve guven uyandirmak icin yarisma duzenliyoruz, dogal olarak da insanlar yarismayi kazanmanin bir yolunu bulmaya calisiyor. eger politikayi kimsenin kazanmak istemedigi bir oyuna donusturseniz su anki sistem mukemmel isler.

    gelelim bilimcilige, bilimciliginin sorunu bu iki degeri tamamen yok etmek istemesi. kolay olandan baslayayim, idollestirip birini, dusunmeden analiz etmeden guvenmek inanmak, bilimin inatla karsi ciktigi bir konu. sanki sonsuz zaman ve sonsuz analitik kapasitemiz olmasi gerekmiscesine inatla ''sorgulamayi'' ogretiyorlar. ''sorgulayan'' insanlar sonra gelip yine ayni sekilde bazi bilim adamlarina sadece ''cool'' oldugu icin tapiyorlar. kimse oturup evrim teorisinin detayli tartismalarini incelemezken, herkes evrim teorisini idollestiriyor. kisaca bu bilimsel, ''sorgulayici'' idollestirme genelde steve jobs, elon musk vb icin sik sik yapiliyor. insanlar ''cool'' olmayan ama idollestirilmesi gereken cok basarili bazi bilim adamlariyla ilgilenmezken, ''cool'' olanlari idollestiriyor ve hala bilim bize ''sorgulayin'' diyor. ‘’sorgulamak’’ yerine idollestirmeyi iyi ve yararli bir sekilde nasil kullaniriz diye dusunmektense onu yok etmeye calisiyorlar.

    gelelim tutkuya, akademinin icinde olan biri tutkunun sapikca, cocukca ve genelde akademik kariyere zararli birsey olarak goruldugunu bilir. tarihdeki bir cok onemli bilimsel gelisme tutkular sayesinde oldugu halde, su anda yapilan bilimin dilinden konusabilmek ve objektif olmaya herseyden cok onem veriliyor. hatta kendi dusuncelerine gore bilim yapan insanlari neredeyse bilim adami olmamakla suclayacak kadar ilerlemis durumdalar. kabul ediyorum ki bircok bilimsel nitelik tasimayan bircok ''psedoscience'' var. bu insalarla dalga geciyorlar, halbuki sizce einstein kendi teorisine bu insanlar kadar tutkulu bir sekilde bagli degil miydi, bu kadar inanmiyor muydu? bu insanlarin tasidigi en onemli cevher asalaginiyor ve bilimin boyle ''kendi hislerini'' karistirma yeri olmadigi iddaa ediliyor. bilim tam da kendi hislerini karistirma yeri, tutkulu oldugunu, inandigini kanitlama arguman uretme yeri. belki biraz fazla bunu demek ama asil bilimde ''kendi hisleri'' olmayan insanin yeri yok. ''kendi hislerinin'' olmamasi bir makinenin nasil calisitigini anlatiryorsan iyidir, onu aciklamaya calisiyorsan degildir. eger bir muhendis isen yaptigin seyi objektif yapman gerekir cunku yapilacak is senin hislerinle ilgili degildir ama bilim muhendislik degildir, bilim teorilerin inandiklarinin dunyanin gercekligi olup olmadigini sorma yeridir. deney yapmak bilimin muhendislik parcasidir, akademi o kadar yozlasti ki artik deney yapmayi yani bu muhendisligi bilim sayip, ''bilim'' kelimesinin anlamini degistirdiler. yayin yapmalari ve surekli birsey bulmalari gerekiyor. buna muhendislik deselerdi keske cunku bilim az ve objektif teorinin yaninda cok muhendislikle degil, cok ve subjektif teorinin yaninda az ve oz muhendislikle yapilir. dusunun einsten kendi kafasinda kurdugu gercekligi bize yansitti, nasil objektif olup da gorelilik gibi cilgin bir dusunce bulabilirsiniz. binlerce sozde bilimsel muhendislik makaleleri tek bir teorik degisimle cop olur, anlamini yitirir. hala ama inatla bilim tutkuyu dislayip alaya aliyor, kendi alanimdan oldugu icin soyluyorum gidin ''nature neuroscience'' a bakin, bilimseliikten anlasilan seyin teknoloji, muhendislik oldugunu goreceksiniz. makaleler ne kadar iyi muhendislik yapip birseyi acikladigina gore iyi oluyor, teorik olarak ne ifade ettigine gore degil. bilim senden objektif sekilde makinenin nasil calistigini anlatmani istiyor, onceden nasil calisitigi bilinen birseye kafa patlatip yeni ve daha iyi bir sekilde aciklayip belki bunun daha iyi olduguna dair birkac bulguyla gidersen muhtemelen seni cok fazla onemsemeyecek, o da bir teori tabi deyip fazla da ciddiye almayacakdir. teorilerin tartisilmasina verilmesi gereken zaman ve emek, yeni muhendislikler bulunmasina ayriliyor.

    beni en cok uzense bilimin pazarlama malzemesi seklinde bu yaptiklarini herkese dogru olarak satmasi. bilim basitce muhendislik halini aliyor, gelenler artik kendilerinden bunun istenmesini istiyor. ''sorgulayici'', ''objektif'' olmalari isteniyor bilimle ilgilenenlerden ve bilim budur deniyor. bilimciliginin ''objektif'' ve ''sorgulayici'' olmama adi altinda insanlari ''mantiksiz'' ilan etmesi ve insanlarin tutkularini asagilamasi dunyanin basindaki ikinci buyuk bela. bunun cikisina dair bence ufak ipucu ise tutku ve subjektifligin bilimde normallestirilmesinden gelmektedir. herkes niyet mektuplarina ne kadar tutkulu oldugunu yazar halbuki bilim o kisi icin sadece bir kariyerdir ve bunun boyle olmasinda bir sakinca yoktur. tutku oyle bir normallestirilmis ki bilimde kimsede olmadigi halde herkes kendinde var oldugunu kabul edip, asil tutkuya cilginlik deyip asagiliyor. bilimciligin iyi dedigi ''mantikli'' olmak '' sorgulayici'' olmak ''objektif'' olmak, ne insan olmamiz icin ne de bilim yapmamiz icin tamamen olmamamiz gereken seyler.

    bir yandan politika yuzunden iyi ozelliklerimizin kotuye kullanilmasina yarisma acmisiz, bir yandan da iyi oldugumuz seyleri, bizi biz yapan, insanin uretmesini saglayacak seyleri yapmamayi en dogru sey olarak bize ogutleyen bilimcilik tarafindan kusatilmis durumdayiz. su anda ise bilimciligi guven icin ''satmaya'' calisan taraflar dunyada hizla guc kaybediyor. tam tersi subjektif dogrulugu tamamen idollestirme uzerinden satip, insanlarin tutkularini sadece kandirarak onlarin subjektifligini ortadan kaldirip onlari bilimselcilik kilifina sokmaya calisiyor. yani onlari manipule edip, onlarin tutkularini en temel ozelligi subjektifligini onlara unutturup, onlarin bilimcilik oyunundaki kurallara gore davrandiklarini hissettirmeye calisiyor. bilimcilik cunku ''hakli'' olmayi oyle bir kaliba soktu ki artik ''hakli'' oldugunu hissetmekle ''hakli'' olmanin ayni sey olmasi gerekiyor. ''hakli'' olmak cunku dogru idollestirmeden ve subjektiflikten koptu. biilim idollestirme yanlis dedi, kimse idollestirdigini kabul edemiyor, bilim subjektif yanlis dedi kimse subjektif oldugunu kabul edemiyor. '' hakli'' olmak subjektiflikle ve idollestirmeyle alakalidir. bilmedigim konuda hakli olma ihtimalim idollestirdigimle ilgilidir, ne kadar ''sorgulayici'' oldugumla degil. hakli oldugum yine ne kadar ''objektif'' oldugumla ilgili degildir, kanit ne gosterirse gostersin hakli olabilirim fakat ''hakli'' olmak subjektifdir, zaten bunun farkinda olan insanlar ''hakli'' sayilacak seyin en cok ise yarar olan olmasi kanisina varacaklardir. bunun en guzel ornegini, evrim konusunda verebilirim. evrimi yanlis bulabilirsiniz ama eger bir evrimin pratik olarak onemli bir yarari olan konuda evrim ''dogruymus'' gibi davranabilmek onemli olacaktir ki hakliligin subjektifligini anlayan bir insanin bunun tersini yapacagina cok daha az ihtimal veriyorum. bir tafafta ‘’haklilik’’ tutkularla iliskilendirilip bilimcliginden getirilerinden faydalanilarak objektiflestirilip dogal halinden cikarilip saldirgan hale burunduruluyor, digger tarafta ‘’haklilik’’ bilimcilik adi altindan tutkulardan, idollestirmelerden ayrilip sahte ve hissedemedgini bir duygu olarak sunuluyor, iste bu yuzden de su anda ikincisini yapanlar kaybediyor ama celiskili sekilde ne zaman idollestirmeyi savunmadan birilerini idollestirseler onlar secimleri kazaniyor.

    ( ee ama ise yarar olana nasil karar vericez, subjektif dogrularimiza inaniyorsak diyebilirsiniz. tabiki bazen kendinizle ilgili olan kararlarda kendi dogrunuza uygun olan karari vermeniz dogaldir, sonucta olasilik olarak cok dusuk olan seyler belki boyle gerceklesiyor, belli gruplarda kendi dogrularina gore hareket edebilir fakat burada farkli dogrulari olan kisilerin pratik olarak yararli olana karar vermesi onemli olacaktir. fakat bu konu o kadar onemli degil cunku insanlarin tek konu haric neredeyse hersey de idollestirmeye bagli karar veriyolar. idollestirdigini bilmek bile bu onemsemedikleri konuda zaten inandiklarinin dogru olmamasi halinde pratik seyler uzerinden yeni idollestirmeler yapmalari zor olmayacaktir. kendi cok tutkulu oldugu konuda da zaten neyin pratik oldugunu tartismak icin uzmanlardan biri olacaklarindan, kendi subjektif hakliliklarini savunmalari cok buyuk sorun yaratmayacaktir. bu basit isler icinde gecerli, cok basit memuriyet gibi bir ise tutkulu olup, onun nasil iyi yapilacagina dair gorusleriniz de olabilir. nasil duzgun idollestirme sistemi kurabiliriz ve nasil tutkulu olunan konulardaki subjektif ayriliklari cozebiliriz zaten uzerine kafa yormamiz gereken konular.)

    ve buraya kadar biri okumaya usenmeyip geldiyse, tek soylemek istedigim sey insani korumaliyiz. politikada hangi tarafta olursan ol, insanligini seni ozel yapan, seni tatmin eden seylerin kullanilmasina izin verme. bizi gelistiren, odaklanmamizi saglayan, seylerin bilim tarafindan elimiziden alinmasina izin verme. tutkulu olmak ve idollestirmek bizim en iyi ozelikklerimiz politika ve bilim yuzunden yozlasmalarina, kullanilmalarina izin verme. bekledimden cok uzun oldu, aklimin bir kosesinde duran cok fazla buyumemis detaylandirilmamis bu dusunceyi not dusemek istedim. ne yapmaliyiz bilemiyorum ama neyi korumamiz gerektigini biliyorum ve inaniyorum ki bunu korumaya calisirsak ve bunu anlarsak, kimse kimseyi kullanmaya ve su anki gibi insana zarar vermeye devam etmez, hatta herkes kendi tutkusunun pesinden gider durur.

    not: yazim hatalari kendi kaderlerine terkedilmistir, dursun bu boyle. oynamayin.
  • acaba siyaset/politika şiirin veya edebiyatın bir kolu mu olsaydı? veya dans veya tiyatronun? (bkz: o zaman dans)

    politikaya bulaşmayın. ya o sizi bozar ya siz onu bozarsınız.
    bu, bir deneyin demeye de kaçtı ya, neyse.

    türk toplumu sanıldığından daha anaç. politikacıları onun çocukları, hatta kıyamadığı sakat çocukları. politikacıları 'al bakalım, al sana izin, benimle oyna, beni eğlendir, gezdir bakalım,' diye hafif garipseyen sakin gözlerle izliyor. önündeki işi neyse, bir yandan onu yapmaya devam ediyor.

    kadınlar kadın günlerinde aynı anda hem savaşı hem politikayı geliştiriyorlar. savunmayı, saldırıyı, taktiği, ittifakı, yalnızlığı ve yalnızlaştırmayı* deniyorlar. (bkz: kadın günleri/@ibisile)

    amin maalouf politika yapmanın pratik zeminini, argümanını les echelles du levant kitabında nasıl satır arasına yerleştirmiş. o bu sözü bir gizli direnişçinin ağzından sarf etmişti:
    "çok yüksek sesle konuşanlar, hareket yeteneklerini yitirirler."

    "beyaz eldivenle politika yapılmaz. aşil'in hocası santor'du*. santor yarı at yarı insandır. politikacı da yarı insan yarı hayvan olmalı. hayvan yani tilki ve aslan, pusuya düşmemek için tilki, kurtları haklamak için aslan. machiavel ile gandhi, batıyla doğu. biri politikadan ahlakı kovar, öteki politikayı ahlaka kalbeder. muhammet* harp hiledir diyor. muhammet de realisttir. silahlı bir peygamber. şiddeti ortadan kaldırmak için şiddet. tarih bu yalanın insanlığa ne kadar pahalıya mal olduğunu bar bar bağırıyor. kan kanı, şiddet şiddeti doğurur. gayeyle vasıtalar bir bütündür. hiçbir gaye kötü vasıtaları meşrulaştırmaz." cemil meriç - jurnal 2

    "savaş, iktidar, sanat insana sefahat kadar uzak, erişilmesi bir o kadar zor ahlaki yozlaşmalardır. (...) ne de olsa savaş kanın, politika çıkarların sefahati değil mi? tüm aşırılıklar kardeştir." honore de balzac - la peau de chagrin

    (bkz: politikaya bulaşmak)
    (bkz: 4 3 2 1/@ibisile)
hesabın var mı? giriş yap