• kadıköy'de mephisto kitabevi'nde bakınırken kapak fotoğrafının ilgimi çekmesiyle elime aldığım filiz aygündüz kitabı. kitabın arkasını çevirip okuduğumda o anda beni içine çekmeyi de başardı. kitap dün ve bugün toplam iki günde bitti. sonlarında beni sıkı ağlattı. kendimden bir şeyler buldurdu, kendimi, annemi, babamı sorgulattı, çocukluktan itibaren geçmişimi sorgularken bir yandan da şimdimi irdeletti. bayanları çekecek bir kitaba benzese de bağımlılık problemi yaşayan erkeklerin de kendilerine ayna tutmalarını sağlayacak, okumaları gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. romanda olay kadın üzerinden anlatılmış olsa da, kadınlara has bir durum değil. sonlarında yer alan ve hikayeye entegre edilen gürbüz doğan ekşioğlu'na ait güvercin illüstrasyonu kitabın özeti gibi. asla ve asla aklımdan çıkmayacak muhteşem bir imge. ben beğendim. beynime takılmadı, yormadı, düşündürdü, ağlattı ama yağ gibi kaydı kitap.
  • detaylarda yanlış bir kitap. yazık edilmiş bir kitap. kapağı yanlış, adı yanlış... röportajını okumuş olmasam, hayatta gidip de almazdım. bakmazdım bile. o aptal saptal, "erkeğinizi elinizde tutmanın yolları" gibi bir şey zannederdim.

    gözüktüğünden daha iyi bir kitap. ilişkilerdeki bağımlılık psikolojisine eğilen, analiz dolu bir kitap. dili çok iyi değil; bir türlü sarmıyor ama edebi olarak beklentiyi yüksek tutmayınca, faydalı bir kitap.

    (gereksiz) acı çeken arkadaş(lar)a hediye etmelik, tam da o zamanlarda kalbe ve zihne ayna tutmalık bir kitap.

    babasıyla birazcık derdi olan her kadını, hönküre hönküre ağlatacak bir kitap.

    ve sonu- neyse ki- saçmalamayan, güçlü kadınların kalbine uygun bir kitap.
  • normal şartlarda, kapağının süslü oluşundan ve adından dolayı içinin boş olacağını düşüneceğim bir kitaptı. kitapyurdu'nun yorumlarına bakarak alıp okumaya karar verdim. bağımlı gönül ilişkileri çok güzel psikolojik analizlerle anlatılmış kitapta. ilişkilerde bağımlılık derecesine gelen tarafın yalnızca kadınlar olmadığını varsayarsak erkeklerin de okuyabileceği bir kitap.

    ben kitabı okurken kendi çocukluğumu, babam ve annemle olan ilişkimi -özellikle babamla-, geçmiş ilişkilerimi çok sorguladım, çok düşündüm. ve hatta, kadınlar madem ki babalarına benzeyen adamlara aşık oluyor, neden ben babama benzeyen bir adama aşık olmamıştım? diye de sorguladım kendimi masum masum. aşık olduğum adamın babama benzediği yanılgısına kapılmıştım.

    kitabın son bölümü ise babasını çok seven ve çok özleyen bir kız çocuğu olarak beni gözyaşlarına boğdu. babamı kaybettiğim gün, cenaze arabasıyla onu uğurladığım gün yaşadığım duyguları, sanki yazara anlatmışım o da kaleme almış gibiydi.

    --- spoiler ---

    hiç kimsenin farkında değildim. koluma girenlerin, yanımdan gelip geçenlerin... sadece o acı, dizlerimin bağını çözen, belimi iki büklüm yapan tarifi imkansız bir acı. insan yaşadığı her acıda en büyüğünün bu olduğunu zannediyor. ben böyle bir acı duymamıştım daha önce. bir el, kalbimi avucunun içine almış, var gücüyle eziyordu sanki.
    --- spoiler ---
  • "kontrollü kadının harcı değildir sarhoş olmak. bir, bilemedin iki kadehten sonra yavaşlarsın, aman midem bulanmasın, saçma sapan bir laf etmeyeyim, eve ayık mı ayık döneyim diye. millet içelim güzelleşelim derken pür neşe, sen kendini bırakmadığından, önünde oyalandığın son kadeh, manasız bir ciddiyetle oturursun olduğun yerde. oysa ben hep merak ederdim, kahkahalar attıran, keyiften dört köşe yapan, insanın ayaklarını yerden kesen sarhoşluğu. bir kere de benim dilim dolansın konuşurken, düz çizgide yürüyemeyeyim..."

    prens prensesi sevmedi/filiz aygündüz
  • ilişkideki bağımlılığı anlatan bir kitap.
    ekşi sözlükte gördüğüm bir yorum üzerine merak edip okudum ve gerçekten kapağı, duruşu ile yarattığı ön yargı, o büyük büyük sözlerle saçmalayan boş kitaplardan biri dedirtiyordu. oysa bağımlı ilişkileri çok iyi analiz ediyor, insana kendini sorgulatıyor. yaşananlardaki günahın çoğu karşıda bile olsa kendimizden sorumlu olduğumuzu, bize bunların yapılmasına izin verdiğimiz için asıl suçlunun kendimiz olduğu sonucuna bizi güzel getiriyor. herkes kendinden mesul aslında ilişkide. prenses masallarına inanacak kadar masum kalınacak bir yer değil dünya.

    --- spoiler ---

    yas sürecimin sonuna yaklaşırken artık biliyordum ki, o her ne yaptıysa, ben izin verdiğimdendi. ... yapmam gereken, o ilk geceden, hadi bilemedin ertesi günkü telefon konuşmasından hemen sonra çekip gitmekti. kavgasız, gürültüsüz, sessiz, sakin bir şekilde. döküleceğin kalıbın darası gözünün önünde ve etraf ışıl ışılken; senin onun içine sığamayacağın gün gibi ortadayken, hiç tartışmadan usulca gitmek. biraz daha zaman vereyim tuzağına düştüm diyelim, altı ay sonra gitmek, o da olmadı bir yıl sonra... dört yıl kalmak da neyin nesiydi? beni sevgili gibi görmediğini söyleyen bir erkekle kalmakta niye ısrar etmiştim ben? onu sevdiğimden mi?

    --- spoiler ---

    --- spoiler ---

    ama ne yalan söyleyeyim en zoru da, ömer'in beni sevmediği gerçeğiyle yüzleşmek oldu. o güne dek, hep bir takım bahanelerin ve farklı sevgi modellerinin arkasına sığınmıştım; seviyor ama farkında değil, seviyor ama o türlü değil, sevecek de zamana ihtiyacı var... arada pes edip yok beni sevmiyor bu adam derken bile içten içe inkâr ediyordum bunun doğruluğunu. gelgit aklıma yatırmakta en çok zorlandığım, en çok canımı acıtan da buydu gerçekten. ömer beni sevmedi! prens prensesi sevmedi.

    --- spoiler ---
  • dün hediye olarak gelen kitabım...
hesabın var mı? giriş yap