• hamile ruth'un, çocuğunun isteği doğrultusunda, kocasının ölümünden sorumlu tuttuğu insanlardan intikam alışını anlatan film. bencil insanların sadece kendilerini düşündüklerini ve çevreye verdikleri zararları umursamadıkları da vurgulandığından, the cat lady oyununu severek oynayanların bu fiilmi de beğenebileceğini düşünüyorum. yer yer dram, yer yer komedi sahneleri mevcut. mesela en çok güldüğüm repliklerden biri:

    --- spoilerımsı ---

    - günümüz çocukları da iyice şımardı, ne çok şey istiyorlar böyle; anne bana playstation al, anne git şu adamı öldür,...

    --- spoilerımsı ---

    filmde kadınlık ve annelik duygu ve dürtüleriyle alakalı çoğu yeri anladığımı zannetmiyorum. mesela dj dan ile çocuk sahibi olmak ve sorumluluk almakla ilgili bir konuşması vardı, diyalog ya kadın gözüyle anlaşılacak şekilde yazılmış, ya ben aptalım (veya diyalog çok kötü yazılmış da olabilir*). mesela doktorla yaptığı konuşmalar da önemliye benziyordu ama bana boş geldi. film kısa olmasına rağmen zaman zaman sıkılıp ufladığım da oldu. temposu bir çok yükseliyor, bir çok azalıyor, özellikle sporcu kadının evindeki sahnesinde sürekli bir şeyler olmasını bekledim, boks vs bıçak kısmında bile hiçbir heyecan yoktu, sadece diyalogları takip etmek yeterliydi. bu duyguya birkaç sahnede daha kapıldım.

    --- spoiler ---

    bencillik konusuna değinmek gerekirse, ruth'un kocası bir süre önce bir etkinlik sırasında ölmüştür. filmin sonunda net bir şekilde öğrendiğimiz üzere, etkinlikteki ekip birbirine bir iple bağlıdır, ruth'un kocası ise bir uçurumdan sarkmaktadır. ekip de adamı kurtaramayacağını düşündüğünden ipi keser ve onu ölüme terk eder. bu olay üzerine ruth'un karnındaki bebeği, ruth'tan, babasının intikamını almasını ister ve ruth da bu insanları teker teker öldürmeye başlar. hem de ne cinayetler ama, toplantı masasında boğaz kesmekten tutun da genital bölgeyi toptan kesip atmaya varıncaya dek. birkaç yerde de bahsedildiği gibi, bizim ruth(merhamet/şefkat) olur ruthless (gaddar). her cinayet öncesinde veya sonrasında da ya diyalog ya da ruth'un monoloğu şeklinde kurbanın nasıl bencilce bir hayat yaşadığı hakkında da biraz bilgi ediniriz.

    cinayet silahı bıçaktır. eh, ruth'un kocası da bıçakla öldürülmüştür. daha doğrusu, uçurumda sallanırken kendisini hayata bağlayan ipin bıçakla kesilmesi nedeniyle ölmüştür, bu yüzden initkam için bıçak güzel bir silahtır. ruth'un bu bıçağa gözü gibi bakması, yeri geldiğinde güzel güzel yıkayıp temizlemesi ise gülümsetti. zaten genel olarak alice lowe'un oyunculuğunu beğendim. tepkileri, mimikleri, ses tonu başarılıydı.

    ruth bir tek tom'u öldürmekte sıkıntı çeker. ilk denemesinde bir anda öldürmekten vazgeçer, ikinci denemesinde ıssız bir sokakta tom'u takip ediyordur, ama adam bir anda arkasını dönüp soru sormak isteyince fark edildiğini zannedip kaçar. üçüncü denemesinde ise bir kostüm partisi vardır. ancak burada ruth, tom'un da sevdiği bir kadından çocuğu olduğunu görür. işte burada merhamet duygusu biraz ağır basar, tuvalette biraz kendi başına kalır, yine de daha sonra tom'la bir odaya çekilir. tom özür dilemek ister, kocasının hayatta kalsaydı dahi ruth'tan ayrılmak istediğini söyler, yine de ruth bu lafları pek ciddiye almaz ve "intikam"ın planını yapar. ancak doğum sancıları başlar ve her şey yarıda kalır, ruth hastaneye gider.

    filmin sonunda, ruth'un kocasının öldüğü yerde ruth ile tom bir kez daha karşılaşır. çocuğun doğumuyla beraber ruth aslında bugüne dek ondan hiçbir emir almadığını, çocuğun etten kemikten normal sevimli bir bebek olduğunu, bütün bu intikamcı dürtüleri ise kafasında kendi kendine yarattığını fark etmiştir. dolayısıyla bu son karşılaşmada da tom'u affetmiş görünür, ancak bir anda yeniden cozutur ve film biter. eh, sonu açık bırakılmış sayılır.

    --- spoiler ---

    dediğim gibi ben bu filmden pek bir şey anlayamadım ama yine de kötü vakit geçirmedim. espriler güzel hazırlanıp yerleştirilmişti, şiddet içeren sahneler de güzel çekilmişti, rahatsız edici olabiliyor. sırf bunlar bile benim keyif almam için yeterli oldu.
  • hamile kadınlar ve yürüyemeyecek kadar küçük bebeklerin ürkütücülüğünü açıklık getiren film. vallahi çözümlemesini başka dimağlara bırakıyorum.
  • amatör ötesi yapım. çok bir şey beklemiyordum zaten de az da olsa zeka kıpırtısı aradım. ne bileyim bütçesi düşük bir film olabilir ama kimisi senaryodan yırtar kimisi kurgudan kimi sanat yönetiminden kimisi sürpriz finalinden kimisi de oyunculuğundan. bunda ise hiçbiri yoktu. yetmezmiş gibi bir de saçma bir "doğmamış bebek iç sesi" vermişler iyice batırmışlar. uzak durulması gerekilen bir film.
  • alice lowe'ın ilk uzun metrajlı yönetmenlik denemesinde senaryoyu ve başrolü de kendisi üstlenerek ortaya güzel bir iş çıkarmış. daha iyi olabilir miydi? olabilirdi. çünkü kendisinin ortak senaristlerinden biri olduğu sightseers filminde ki o dark humor burada ne yazık ki yok denecek kadar az. bu da beklentiyi böyle kurduğunuz vakit biraz hayal kırıklığı uğrayacağınız anlamına gelebilir ama lowe hakkında bir fikre sahip değilseniz çok da sorun değil esasen.

    tema olarak slasher hatta psikolojik korku bile diyebiliriz. bir kadının zaten normal şartlarda hormonal, biyokimyasal ve fiziksel değişiklikler yaşarken geçireceği zorluklar ve bunların üstünden gelirken yaşayacağı psikolojik zorluklar bir yana bir de kocasını yeni kaybetmiş, bebeğini yalnız doğurmak ve büyütmek zorunda olması başrolümüzün dengesini iyice bozuyor. kocasının intikamını almaya çalıştığını izlerken aynı zamanda hamile kadınların başına gelebilecek türlü zorluk ve zorbalıkları da bir yan hikaye olarak anlatıyor lowe.

    film boyunca gerçekten 8 aylık hamile olan lowe bu filmde potansiyelini tam anlamıyla gerçekleştirememiş olsa da büyük bir gelecek vaat ettiği kesin.
hesabın var mı? giriş yap