• satranca oldukça geç bir yaşta başladım. dolayısıyla kendini bildi bileli bu oyunu oynayanlara kıyasla satranç bilgisinin varlığı ve yokluğunun etkilerini daha rahat fark edebilme imkanına sahip olduğumu sanıyorum. şu son birkaç ayda satrançla epey haşır neşir olduktan sonra bu efsanevi oyunun insan zihni üzerindeki etkilerine dair önemli olduğunu düşündüğüm birkaç şey fark ettim, onları sıralayayım;

    satrançta dün yoktur. satranç oynamaktan elde ettiğim en büyük kazanım, her defasında önceki tüm hamleleri unutup var olan durumu status quo olarak kabul etmeyi öğrenmiş olmaktır herhalde. beş hamle önce bir blunder'a veya dahice bir işe imza atmış olsanız dahi o an masada olan taşlarla ne yapabileceğiniz önemlidir sadece. sınavlardan alışık olduğunuz üç yanlışın bir doğruyu götürmesi klişesi satrançta bir yanlışın tüm doğruları götürmesi şeklinde yaşanır. tabi yeri gelir, rakibiniz de müsaade ederse elbette, bir doğruyla geçmişteki tüm yanlışlarınızı nötralize edebilirsiniz.

    satranç hileden ibarettir. hedefe civanmert bir şekilde ve doğrudan yürümenin anlamsızlığını ancak satranca başlayınca keşfedebildim. hemen her işte olduğu üzere satrançta da amaç açıkça bellidir; şahı esir etmek. fakat bunu yaparken bazen öyle dolambaçlı yollar izlemeniz gerekir ki, sanki aslında hiç öyle bir gayeniz yokmuş da o tahtada sakin bir pazar gezisine çıkmış gibi görünürsünüz. zira iyi bir rakiple oynarken, onun tehditleri görüp hissetmesi demek, planlarınızın akamete uğraması demektir. yapacağınız her hamleyi mümkün olduğunca masum ve şahla alakasız göstermeniz gerekir.

    fedakarlıkta sınır yoktur. şahsen ideallerimin gerektirdiğini düşündüğüm hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan biri olsam da, fedakarlığın ve büyük şeylerden vazgeçebilmenin ne kadar özel bir yetenek olduğunu ancak ve yine satranç oynamaya başladıktan sonra net olarak görebildim. özellikle kasparov, alekhine, tal, capablanca, fischer ve artık carlsen'in efsanevi maçlarını izlediğinde gözü karalığın nasıl bir erdem olduğunu şüpheye yer kalmaksızın görüyor insan.

    sonunu düşünmeyene satrançta hayat hakkı yoktur. her ne kadar yurdum magandalarının aşık olduğu polat alemdar aksini iddia etse de, yaptığınız ve yapacağınız her hamlenin etkilerini hesap etmek hem satrançta hem de gerçek hayatta yaşamsal bir öneme sahiptir. yukarıda bahsini ettiğim en çılgın fedaların her birinin arka planında ciddi bir hesap yatmaktadır. dolayısıyla düşüncesizlik ve pervasızlığı cesaret sanan sahte kahramanların sonu hüsrandır satrançta.

    zeka bir cinsel çekicilik unsurudur. önüne attığınız piyonları hapur hupur yiyen, size verdiği açıkları fark etmeksizin lambur lumbur oynayan insanlara saygı duyamazsınız satrançta. galip gelmeyi elbette herkes çok ister. fakat böyle kifayetsiz rakiplerle karşılaştığınızda daha nitelikli birine karşı mücadele ediyor olmayı dilemeye başlarsınız içten içe. yediğiniz tüm o kaleler, filler ve atlar tat vermez, oyundan sıkılırsınız.

    daha çok şey de sayılabilir tabi ki. esasen hayat denkleminin karmaşıklığı karşısında insan zekasının anlamını yitirdiğine inansam da bir şeyleri planlayabiliyor olmak, bir strateji ekseninde hareket edebilmek, muhatabınızı soft power'la mağlup edebilmek falan... değerli meziyetler hepsi.
  • - çakallık
    - pislik
    - kurnazlık
    - arkadan iş çevirme
    - kısa sürede işi bitirme

    ne adi oyunsun sen satranç! içimizde olan tüm iyiliği yok ediyorsun!
  • konuşurken; düşünmeyi, açık vermemeyi, gambit yapmayı bir de hayatta sicilya savunması gibi durmasını* öğretti.
  • vezirler istediği kadar güçlü olsunlar hiç bir zaman hatırlanmazlar ama hükümdarlar herzaman hatırlanırlar
  • zarardan çok zaman kaybi yaratiyor son dönemlerde. tek iyi yani hic bilmeyen bu oyunu öğrenir yani sadece öğrenir o kadar, gerisi yok gibi.

    yukarilarda bahsedilmiş ezbercilikle zarar gordüğü bana gore dogru yazilmiş. son günlerde sadece bulmacasını cozuyorum.

    özellikle online lichess gibi mecralarda iki tip oyuncu var 1-) hamle ezberleyen 2-) oyunu bilmeyip kabak gibi vezirle piyonlara dalan, veziri kaptirip oyundan kaçan.
  • "taşları geri çekebilirsiniz... ama piyonları asla. dolayısıyla piyon sürerken iki kez düşünün."

    michael stean
  • bir mühendis olarak söyleyebilirim ki, ister istemez başkalarından her zaman daha ileriye bakmayı öğretti bana satranç. çoğu insan bugünü atlatayım da bir sonraki güne bakarız diye yaklaşırken ben 2 ay sonraki işlerle ilgili problemleri çözme gayretindeydim. bunu da isteyerek yapmıyorum. üzerime yapışmış artık. iş hayatımdaki ilk 2-3 sene çok fazla önemini hissedemedim ama zamanla yeni meslektaşlarımı tanıdıkça bariz bir fark hissetmeye başladım. ezberci yaklaşımdan ziyade sorgulayıcılık kısmını da aşılıyor. güzel bir icat.
  • klas kişiler en çok at'ı sever.
  • odaklanmayı ve konsantrasyonu arttırır.
hesabın var mı? giriş yap