• yaşar kemalin bir ada hikayesi serisinin üçüncü kitabı.
  • ilk iki kitaptan sonra hikayeye pek de yeni bir aksiyon katmayı başaramamış, sırf seri tamamlansın diyerekten okuduğum bir kitap.. serinin 4. kitabını halen yazmakta imiş yaşar kemal..
  • çıplak deniz çıplak ada ile bitecek olan serinin üçüncü kitabı.
  • yaşar kemalin diğer romanları gibi yine çok başarılı, o kadar ki yapılan nar ekşili kabak çiçeği dolmasından deniz kenarında yenen balık, salataya kadar tadını, kokusunu size hissettiren yoğun bir anlatıma sahip; roman karakterleriyle birlikte yaşıyorsunuz her duyguyu.yaşar kemal'i uzun uzadıya anlatmanın bi anlamı yok. tanrının dünyaya bir armağanı olarak görüyorum kendisini.

    edit: ada hikayesinin cozume ulasmamis *dugumu. ciplak deniz ciplak ada'nin yayimlanma fiyaskosu dolayisiyla hevesimi kursagimda birakmis serinin ucuncu parcasi.
  • " kokular içinde insanı sevinçten uçuran, başını döndüren, bin yıllık cenneti bir anlık da olsa insanın yüreğinin köküne oturtup onu tadılmamış mutluluklara, yaşanmamış, görülmemiş dünyalara, renklere alıp götüren, belki de tek kokudur , yağmur başlarken aldığımız koku."
    sayfa 29.
  • "... denizin dibine gün vurdu. karlı dağların gölgesi düştü suyun altına, karlı dağların gölgesi... pınarlar kaynadılar, köpürdüler, kayalıkların üstüne aktılar, mor kayalar ak köpüklerin altında kaldı. dağlar köpürdü, kayalar, gökyüzü köpürdü, güneş köpürdü. dağın yamacı gün ışığının altında kaldı, karlar ışıladı, karların üstü yavaş yavaş kabardı. ışıltılı kabarıklar doldurdu yamaçları. kardelen çiçekleri nasıl ağır ağır, belli belirsiz delerse karları, asker başları öyle çıktı karların üstüne. önce başları, başlarıyla birlikte tüfeklerin ucu gözüktü, sonra omuzları, sonra belden yukarıları, sonra dizlerinden yukarıları, bacakları, ayakları... çırılçıplaktılar. gün vurmuştu üstlerine. sonra kanlar boşandı karların üstüne. yeryüzü gökyüzü kırmızıya kesti. ardından da kıpkırmızı bir ışığa. kırmızı ışığın içi kaynaştı, yeller esti, boralar, fırtınalar gürledi, kanlı ışık silindi gitti. çıplak adamların hepsi asker donluydular. karlar, fırtınalar, boralar gene patladı, ortalık karanlığa kesti. karanlık açıldı. karların üstü orman gibiydi, donmuş asker ormanı..."

    böyle ne kadar yazsa, mest olmuş şekilde okumaya ederim. sonra da gelir buraya kelime kelime aktarırım. işte öyle bir anlatım...
  • yaşar kemal'in bir ada hikayesi serisinin üçüncü kitabıdır. kitabı yapı kredi yayınları'nın 432 sayfalık 18. baskısından okudum.

    kitap yazarın bir ada hikayesi'nin ilk iki kitabında ilmek ilmek ördüğü hayallerdeki dünyayı artık iyice doldurmuştur. ortak mal sayılan bahçeler, bedavaya verilen evler, gelen her fakire uzanan yardım eli, aşk onlarca güzel şey var kitapta...

    ama bir kişi var, hasan...
    hasan savaşı öyle bir anlatmış ki, savaşın ne olduğunu savaş görenler öyle bir anlatıyor ki, doktorlar, poyraz, nişancı, hasan, ağa efendi öyle bir anlatıyor ki, keşke bugünün o savaş meraklısı gençlerine teker teker okutsak kitabı, bunu anlamayan insanlık dersinden geçemez desek, keşke bugünün ecdadının meraklısı insnalara okutsak da görseler enver kim, onlara okutsak da anlasalar savaş ne demek, ölüm ne demek, yokluk ne demek.

    okuyunuz, okutunuz.

    seriyi sayesinde okuduğum sevgili badim arkeolog olmak isteyen hukukcu'ya ve rafine zevkine teşekkür ederim.
  • --- spoiler ---

    bir ada hikayesi 4 lusunun 3. kitabi tanyeri horozlari. karinca adasi dolup taşmıştir. çanakkale savaşı doneminde adada gorev yapan 2 doktor salman sami ve halil rifat da adaya tasinmislardir. adadaki her bag bahce cok guzel ürünler verir, ada ekibi bu mahsulleri satip fakirlere yardimda bulunur, okulun eksiklerini tamamlar. güz’ün gelmesiyle de kasabadan muallim ayarlanıp karinca adasinda okul açılır. adaya kerim de poyraz musa’yi öldürmesi icin gelmiştir. musa kazim agaefendi girit’e geri dönebilmek icin arayışlarını sürdürur, ayni zamanda adaya yakin bir bölgeden ciftlik satin alip at yetiştirmeye devam eder.
    --- spoiler ---
  • "bir ada hikayesi" dörtlüsünün üçüncü kitabı. seri, mübadele sonrasında rumların boşalttığı bir adaya yerleşmeye çalışan anadolu insanının hayata tutunma çabasını anlatır, çok da güzel anlatır. ben de kitaptan beğendiğim bölümleri buraya kaydetmek istiyorum:

    "...biliyorum, korkunç bir durum. biliyorum. mübadeleyi kabul etmek bizim en büyük hatamızdı. yunanlılar bize, senin gibi birkaç adam dışında bize sadece okuryazar olmayan köylüleri gönderdiler. bizim rumlar osmanlı'nın en okumuş insanlarıydı. bütün anadolu'nun zanaatları onların elindeydi. doktorların, mühendislerin, yüksek tahsil görmüşlerin birçoğu onlardı. mimarların birçoğu onlardandı. onlar gidince anadolu'da duvarcı, sıvacı, demirci, ayakkabıcı hemen hemen hiç kalmadı. izmir'de, trabzon'da bin sekiz yüzlerde konservatuvarlar bile açmıştı rumlar. bizde yetişen kıymetlileri yunanlılar aldı. bundan sonra iddia ediyorum ki anadolu'dan giden rumlar yunanistan'ı değiştirip çok ileriye götürecekler." yky, 19. baskı, sayfa 54.

    “-kaçak hasan yaman çıktı.
    -yiğit bir adam olduğu her halinden belliydi.
    -bütün korkaklar, korkularının üstüne yürüdüklerinde insanlığın en yürekli insanları olurlar.” safya 159.

    “-bir daha bu pınara dokunma ismail,- diye sert bir emir verdi ağaefendi. -bu ağaca da hiç mi dokunma. tabiat bizden her zaman akıllıdır. o ne istediğini herkesten iyi bilir. insanoğlu dedikleri acayip yaratığın işi sadece bozmak, yıkmak olmuştur. kendi yüreğini bile yürek olmaktan çıkarmıştır.-“ sayfa 229.
  • enver paşa'nın, sarıkamış'ta allahuekber dağlarında kırdırdığı ordudan ve zulm ettiği askerlerden de belli bölümlerde bahseden, serinin üçüncü kitabı.
hesabın var mı? giriş yap