• robert sean leonard, kate beckinsale ve chloe sevigny'nin oynadigi, disco akiminin son donemlerinde disco mekanlarina ozenen ve kendilerini yuppie tanimlamasina yakistirmayan, ama yine de yuppie olan bu insanlarin hayatindan kesitler sunan film
  • ince detayları gözlemlemiş senaryosu ile bol contemplationlı, erken 80lerin sosyal durumuna disco kültürü lensini takarak yaklaşan, karakterlerinin hepsinin hakikaten yaşadığına inanabileceğiniz bir film.
    renkler çok iyi. 90lar sonu kamera-sinematografi estetiği bariz bir şekilde gözlenebiliyor.

    yönetmen-senarist whit stillman'ın dediğine göre geceleri manhattan'daki mekanlardaki gözlemleri oluşturmuş bu filmi. hem bu gözlemlerin birbirine bağlanış şekli çok yumuşak hem de karakterler çok sade olmalarına rağmen çok renkliler. özetle filmin anlatım dili çok temiz. mesela temizlikçinin ardından kalan deterjan kokulu ev, aşırı steril, asla tozlanmasına izin verilmeyen bir lab veya süpürülmüş bir oda (ki kırıntıları baki) gibi bir temizlikten bahsetmiyorum. yağmurun temizlediği bir sokak gibi. yani doğal yollarla temizlenmiş ve ferah bir film.

    ayrıca biz diskonun ölmesine asla izin vermeyenleriz.
  • neden bu kadar çok sevdiğimi kestiremedigim filmdir. mükemmel bir senaryo, sizi içine hapseden bir kurgu var diyemem.

    bu filmin cekici yani sanirim insanları kategorilere ayırıp bunun nedenlerini ayrıntılı bir şekilde açıklaması. yine saniyorum ki çoğumuz, kendini bagimsiz tutup, cevremizdekilere belirli gruplar belirleyip, onlara biçtiğimiz kalıplar sayesinde kendimizi üstün tutuyoruz. des mcgrath'in da vurguladığı, parmakla bir grup insanı gösterip kimsenin bu gruba ait olduğunu iddia etmemesi gibi: "do yuppies even exist? no one says, "ı am a yuppie," it's always the other guy who's a yuppie. ı think for a group to exist, somebody has to admit to be part of it." film sadece yuppieler değil birçok "onlara" vurgu yapıyor. des'in patronunun reklamcılara bakışı, holly'nin harvard mezunu erkekler hakkında düşüncesi (daha doğrusu charlotte'ın düşünceleri) gibi gibi.

    daha izleme fırsatım olmadı ama cosmopolitan da aynı şekilde insanları belli kalıplara yerleştirip, filmimizin fikir belirtme fırsatı sunulmuş karakterleri ağzından, bu kalıpların; izleyecek bütün olaylarda, bu kümeye ait olan kişiler tarafından tekrarlanacak olmalarını dile getiriyor.

    film harika karakterlere ve onların nasıl o karakterler olduklarına dair aşırı güzel açıklamalara sahip. sizi 'aa evet öyle ya' dedirtirken gülümsetecek bir film.
  • kanalturk'un ergen kivaminda seslendirmecileri yüzünden azap halini alan film.
  • geç dönem kollektivizmini anlatan, nostalji ile şimdiki dünya arasında kalmış güzel bir film.
  • 28 eylul 2004 günü saat 22:00 itibariyle cnbc-e'de yayınlanan film. garip bir sekilde izleyiciyi kendine bağlamayı başarmıştır. filmdeki bir geyik muhabbetinde bahsi edilen konu gayet ilginçtir::
    "kaplumbaga ile tavsan hikayesini hepiniz biliyorsunuzdur. bu ikisi tekrar yarışacak olsa kimin uzerine bahis oynardınız ? belki birinci yarışta kaplumbağa yenmiştir ama bu çok özel bir durumdur. şimdi tekrar yarışacak olsalar tabiki tavsan üzerine bahse girersiniz. çünkü tavşan daha hızlıdır..."
  • (bkz: studio 54)
  • film daha tam başlamadan, opening kısmında çalan müzik ile oyuncuların adının yanıp sönen ışıklı dansı ile anında 80'ler disko havasına sokan 1998 yapımı whit stillman filmi.
    yine seksüel devrim, yine sosyal sınıflar ve bu sefer üniversiteden yeni mezun olmuş karakterler, onların iş hayatına tutunma ve sınıf atlama çabaları, disko kültürünün son demlerine entegre edilerek anlatılıyor. bu filmde de birbirleri ile sürekli çatışan, buna rağmen çok sık vakit geçiren karakterler mevcut.

    --- spoiler ---
    üçüncü filmde chris eigemen yine karşımızda, çapkın des rolünde. (metropolitan'da cynic nick, barcelona'da kuzen fred rolündeydi.) chloe sevigny alice olarak, kate beckinsale de charlotte olarak karşımızda. bu ikiliyi 2016 yapımı love & friendship filminde tekrar bir arada göreceğiz. (bu arada kate'te inanılmaz vampirik bir hava yok mu ya? muhteşem cool bodyguard (van) da tam bir vampir potansiyeli.)
    metropolitan'da tom'un babasının yaşadığı apartmanda kate prinston diye birinin yaşadığından bahsediyorlardı. burada da alice ile charlotte, diskoya girdikten sonra jimmy'nin yanına geldiklerinde charlotte, jimmy'nin yanındaki adama (hap): excuse me, has anyone told you that you look just like kate preston's brother rod?" diye soruyor.

    charlotte ve alice ofiste, verecekleri akşam yemeği ile konuşurlarken jimmy ofisi arıyor ve yemek hakkında detayları soruyor. halbuki kızların henüz bir daireleri bile yok daha.
    charlotte: "anyway, it's not like a date or anything. he's invited as part of a group.
    it's really important there be more group social life, not just all this ferocious pairing off."
    (akşam yemeğinden sonra çift olarak ayrılacaklar ve alice sap gibi ortada kalacak.)

    charlotte'un, sexual konularda daha bir sınırları olan morality timsali alice ile bu durumu değiştirmesi gerektiği şeklinde konuşması ve alice'in, tom*'un evine gittiğinde charlotte'un önerdiği şekilde davranması ama evlerine akşam yemeğine gelmeyen tom'un, club'da yetiştiği alice'e, tom'un evinde ona böyle davrandığı için "slut" muamelesi yapması... charlotte tam bir bitch! daha sonra da öğreniyoruz ki o akşam tom ile sevgilisi jennifer'ın ayrı kaldıkları sürenin son gecesindelermiş.

    des mcgrath: 'yuppie scum'? in college, before dropping out, i took a course in the propaganda uses of language; one objective is to deny other people's humanity, or even right to exist.
    jimmy: in the men's lounge someone scrawled 'kill yuppie scum'.
    des mcgrath: do yuppies even exist? no one says, "i am a yuppie," it's always the other guy who's a yuppie. i think for a group to exist, somebody has to admit to be part of it.

    "yuppie stands for 'young upwardly mobile professional.' nightclub flunky is not a professional category. ı wish we 'were' yuppies: young, upwardly mobile, professional. those are good things, not bad things."

    holly ile dan, railwayroad apartmant'ta öpüşürlerken (evin dizaynı gereği odalar birbirine açıldığı için alice, bu ikilinin yanından geçmek durumunda kalıyor) dan, alice'e:
    - alice, what would your dream book to publish be if you could publish any book?
    - anything that might become a bestseller (asistan editör olmak için bestseller olacak bir book publish etmeleri gerekitiğini söylemişti ofisteki kadınlar).
    - aside from that. your dram book.
    - i'd say... a collection of new j. d. salinger stories. but more in the direction of the laughing man or raise high the roof beam, carpenters; not hapworth 16 or seymour*.
    - did you know that, in his own day, mary mccarthy and alfred kazin wrote devistating pieces on salinger?
    - no.
    - yeah. they really destroyed him.

    o gecenin sabahında alice hazırlanırken çat pat gürültü yapar ve charlotte bu konuda söylenir:
    - that's very aggressive. you don't clomp around, banging pans for no reason.
    - like what reason?
    - you know perfectly well.
    - because ı only bang pans?
    - well, frankly, that's not what i heard.
    (oh, oh çok fena!)

    alice, dalai lama'nın abisinin anılarını basmaya karar veriyor ama charlotte bu fikri pek beğenmiyor. sonrasında ise kitap bestseller olacak, ufak bir değişiklik ile.

    charlotte, alice'e jimmy'den uzak durmasını, jimmy'nin onun sosyal hayatı ile gereğinden fazla ilgilenmeye başladığını söyledikten sonra akşam çıktıklarında josh'un sağlam bir dayak yediğini görüyoruz. o sırada club'a ilk filmden iki karakter giriyor audrey rouget ve charlie. audrey en genç editör olarak charlotte ile iş görüşmesi yapmış ancak onu işe almamış.

    alice alkol almayınca charlotte herkesin içinde onun "clap" kaptığını, bu yüzden antibiyotik kullandığını ve dolayısıyla içmediğini söyledi. alice çok bozuldu ve masadan kalkıp gitti. sonra charlotte onunla konuşmaya gittiğinde alice, artık bunları kaldıramadığını ve fırsatını bulur bulmaz evden çıkacağını söyledi. bunun üzerine charlotte, üniversitedeyken ondan gerçekten nefret ettiğini ama şu anda holly ile ikisini çok sevdiğini ve bu hastalığın çok da kötü olmadığını, iletişimi koparıp da şu zamana kadar görüşme fırsatı bulamadığı ex'lerini araması için bir bahane olduğunu söyledi.

    disco sucks tişörtleri :)
    des, kafayı alice'e takmıştı ve sonunda alice'i evine götürüyor.

    alice, tom ile buluşup hastalığı ondan kaptığını düşündüğünü söylüyor. görünüşe göre alice bakireymiş, ilk tom olmuş ve ilk sevişmesinde tom ona hem "g" hem de "h" bulaştırmış.

    bu arada holly ile dan ayrılmış, holly, denver'lı başka bir çocuk ile birlikte görünüyor.
    disney filmi lady and the tramp hakkında tartışırlarken josh ile alice'in film ve filmdeki karakterler ile, diğerlerinin tam da aksine, aynı fikirde olduğunu görüyoruz. bu durumu bozmak için des, josh'un daha önce bir mental institution'a yattığını ve ilaç kullandığını söyleyerek ona saldırıyor.
    des, filmdeki tramp karakterinin filmin sonunda iyi yönde değiştiğini savunuyor, josh burada araya giriyor:
    - i don't really think people change that way. we can change our context but we can't change ourselves.

    josh club'da alice'i araken jimmy'yi bir adam durduruyor (metropolitan'ın charlie'si, barcelona'nın ted'i):
    - uh, excuse me. were you at leo burnett in chicago? (barcelona filminde ted, chicago'dan barcelona'ya gelen bir amerikalıyı canlandırıyordu.)
    - oh, my god, how are you?
    - um, do you know betty?
    - jimmy steinway, hi.
    (betty: hi.)
    - are you still with ishmoco (barcelona filminde ted'in çalıştığı firma)
    - yeah. there's a sales conference at the americana. ı'm actually with the international side now, based in spain.
    - how's that?
    - barcelona's beautiful but in human terms, pretty cold.
    (önceki filmlerinden karakterleri görmek ilginç oldu.)

    josh, alice ve des'i yukarıdai dj'in yanında öpüşürken görüyor ve çekip gidiyor.
    josh'un evine geliyor jimmy. josh ütü yapıyor. alice, des ile birlikte olduğu için istifa edip gidebileceğini söylüyor josh. jimmy kadınlar hakkında şöyle bir genelleme yapıyor:
    - there's something deeply ingrained in human biology. women prefer bad over weak and indecisive. and unemployed.

    club içinde bir muhbir olduğu ortaya çıkıyor, bunun josh olduğunu sanıyorlar (ki o da işin içinde, hatta des'in korunması gerektiğini falan söylüyor amirine). işin garibi bundan des'in haberi yok. büyük patron, des'i çağırıp uyarıyor. josh da işler iyice karışacak, uyuşturucudan uzak dur diyor. büyük patron (bernie) tutuklanıyor.

    des ile alice kahvaltıya çıktıklarında des: "you really think the neurological effects of coffee is similar to that of cocaine?" dedikten sonra kahveyi burnuyla içiyor :)

    bu arada tibet kitabının yazarının aslında olmadığı, adamın dolandırıcı olduğu ortaya çıkıyor.

    josh ile alice akşam çıktıklarında alice josh'a neden sürekli kendine büyük gelen kıyafetler giydiğini soruyor, josh da boyunun uzamasını beklediğini, 20'li yaşlarda da bunun olabileceğini söylüyor:
    - tall people tend to have great personalities. this kind, compassionate comprehension of the rest of the world. my father and brother are both that way.
    (bunun aksini ispatlamak için tek bir kişiyi söylemek yeterli olur sanırsam.)

    maine gemisi heykeline geldiklerinde josh, depresyonunun başladığı yerin burası olduğunu anlatıyor (bu gemi ile ilgili barcelona filminde de atışmalar vadı).

    charlotte, regli bir gün gecikince hamile kaldığını sanıyor ve jimmy'ye bir akşam bunu söylemeye karar veriyor ancak söylemeden önce regl oluyor ve o sırada jimmy, aslında çok da uygun bir çift olmadıklarını, ayrılama konusunu düşünmeleri gerekiğini falan söyleyince charlotte fenalaşıyor ve ambulans geliyor.

    josh, acil bir şey söylemek üzere kulübe geliyor ve kapıyı tekmeleyerek açıyor. içeride des ile "tiger" (francesca) dedikleri kadını sevişirlerken yakalıyor. üzerindeki "gift"lerden kurtul diyor. rat'in filmin başında jimmy'nin yanındaki adam olduğu ortaya çıkıyor. bernie'yi tutuklayan savcı josh oluyor. des şehri terk ediyor. jimmy ile. alice hala "bel ağrısı" dolayısıyla hastanede yatıyorken. des, "i'm gonna turn over a new leaf in spain" diyor (önceki filmde des, fred olarak kuzeni ted'i ziyarete gidiyordu).
    ama sonra des'in geri döndüğünü görüyoruz. publishing şirketi satılıyor ve charlotte ile dan'in işsiz kaldığını görüyoruz (josh ve des'in de).

    des ile jimmy takside giderlerken des:
    - you know that shakespearean admonition "to thine own self be true"? it's premised on the idea that "thine own self" is pretty good, being true which is commendable but what if "thine own self" is not so good? what if it's pretty bad? wouldn't it be better in that case not to be true to "thine own self"?

    josh ile alice dating'e başlamışlar. alice yardımcı asistan olmuş (şu tibet kitabı işini de oldukça akıllıca çözmüş: kitabın türünü memoir oarak değil de kişisel gelişim kitabı olarak değiştirerek bastırmış.)

    filmin sonunda van (bodyguard), onlar işsizlik sigortası başvurusundan çıktıklarında van giriyor oluyor) ile karşılaşıyorlar, van disko kültürü bitti dostum, insanlar artık yoruldu falan diyor, josh da hayır, bitemez, bizim gönlümüzde ilelebet yaşayacak diyor.
    des, charlotte'a senle ben aynıyız, diğerleri bizi çekemiyor, puff diyor. charlotte da aynı fikirde olduğunu söylüyor.
    metroda josh ile alice giderken josh biraz dans ediyor, alice gülüyor. kadrajdan onlar kaybolduklarında bütün tren ve istasyon dans ediyor.

    disko müzikleri çoğunlukla çok saçma ve çok eğlenceli (disko kültürü gibi). her disko sahnesinde ortada dans eden karakterler genelde aynı. oldukça ilginç tipler de var: bir "tiger" abla var mesela, josh onunla basıyor des'i, bir tanesinde çırılçıplak bir kadın var, bir adamla muhabbet ediyor, gey bir çift var, bir tanesi poposunu açıkta bırakan bir pantolon giymiş; öyle herkesin gözüne sokulan robot, hayvan kostümlü olanları söylemiyorum bile.
    gereksiz bir gözlem: chloe sevigny (alice) film boyunca kambur duruyor.
    --- spoiler ---

    oldukça eğlenceli bir film. bu filmden önce stillman'ın ilk iki filmini izlemenizi tavsiye ederim, çünkü onlara göndermeler var.
  • evet yanii karikatur bir film. ama manali bir film.
    her zaman oldugu gibi, toplumsal bir yaraya parmak bastigi icin manali bir tarafi var. o kanayan yara ise; son 10 yilda bekar orta sinif ( ah yine kullandim bu otomatikman kofti solcu kelimesini degil mi, gonul ferman dinlemiyor) kadinlari pesinden surukleyen once meltem esintisi sonra ise felaket kasirgasi olan, neo-liberal erotik iliskiler fenomeni. kadinlara once cok cazip gelen, pek cok erkekle birlikte olma firsati sunan bu fenomen, kisa zaman sonra cinsiyetci iktidar iliskileri yuzunden kadinlari yaralamakta, yuzlerini ve yureklerini daglamakta ve onlari iliskiler konusunda accayip muhafazakar bir hatta dogru cekmektedir. bunu chole kizimiz filmde cok guzel ifade eder, birazcik o disko meltemlerinde takildiktan sonra:
    artik eski donemlerin o bagli ve sadik, geleneksel iliskilerini ozluyorum diyerek.
    kadinlarin son yillardaki cikmazini bir guzel soyleyerek.
    erken bir donemde yapilmis, guzel bir tespittir bu. o yuzden film de bence iyidir. benden bu kadar demeden once benzer bir disco cemiyet hayati icin su bakinizi vermeden gecemiycem. (bkz: old city)
hesabın var mı? giriş yap