• ilk perdesi tarihin farkli dönemlerinden 5 kadinin, 1980'lerin "başarili" kadinlarindan marlene'in top girls isimli ajanstaki terfisini kutlama yemeğindeki sohbetlerini ele alir. ilk perdede bütün kadinlarin tarihsel-bireysel hikayelerini öğreniriz. içkiler içildikçe sahne daha kaotik bir hal alir, konuşmalar çoğu zaman üstüste biner ve ortak bir çile geçmişi resmi çikar karşimiza. sahneye girip çikmakta olan kadin garson hariç. onun hikayesini duymayiz. ikinci perde 80ler ingilteresinde geçer. üçüncü perde ikinciden bir sene öncesinde geçer. oyunun nihayetinde marlene'in kariyer hirsi için ailesini ve çocuğunu geride birakip erkek tarafindan oluşturulmuş kapitalist dünyada kadinligindan kacarak bireysel başariya ulaştiğini görüyoruz. oyunun başindan itibaren bütün kadinlarin sürekli olarak bişilerden kaçma isteğinde olduğunu görüyoruz. marlene bile terfi olmuş olmasina rağmen ve oyun süresince hayatina dair hiçbirşeyden şikayet etmiycek kadar hissizleşmiş olmasina rağmen uzaklaşmak istiyor daha oyunun başinda. oyun feminizme kendi içinden bir eleştiri niteliğinde. oyuna feminist demek yerine sosyalist-feministtir demek daha doğru olur sanirim.
  • devlet tiyatrosunun repertuarına almış olmasına rağmen, sahneye koyacak dübürde pardon yürekte olmayan yönetmenler yüzünden memleketin haberi olmayan oyun. aslında avrupa merkazli bir eleştirel boyut edinmiş olmasına rağmen ışıklar yakabilecek derinliğe sahip olan metin memlekette çok zamanlar önce sorulmuş olması gereken soruları yönelttiğinden faydalı bir proje olacaktır diye kanaat getirmekteyim.
  • ırigaray’e göre batı kültüründe erkek, egosunu tüm dünyaya yansıtmıştır kadın ise “anne”ye indirgenmiştir. ona göre anne erkeğin tüm varlığında ona destek verir ama kendisi hiç bir şekilde temsil edilmez. bu da annenin katledilmesine eşdeğer bir yoksayıştır. bundan dolayı da ırigaray batı kültürünü tek mantıklı ve tek cinsiyetli olarak görür. aynı şekilde anne-oğul ilişkisine dair bir çok örnek olmasına rağmen anne-kız ilişkisi kültürel olarak şekillenmemiştir, bir temsili yoktur. anne kız ilişkisinin üstünde durulmamıştır bile. dolayısıyla kadınların annelik görevi dışında bir kimlikleri de oluşmamaktadır. top girls oyununda bahsedilen karakterlerin annelik anlayışları da hep kültürlerinin onlara biçtiği role göredir. oyunda ırigaray'in bahsettiği annenin sembolik öldürülüşünü angie dile getiriyor, annesinin ölmesini istiyor çünkü ona benzemek istemiyor, teyzesi sandığı annesi gibi özgür bir hayat istiyor.

    ayrıca bahsedilen her bir karakter kültür ve sınıfına göre incelenebilir, oyun kapitalizm açısından da ele alınabilir. dolayısıyla son derece düşündürücü bir oyundur. dilerim bir gün sahnede izleme şansım olur.
  • zirvedeki kızlar
    ataerkil toplum düzenini eleştiren carl churchill tarafından yazılan oyun. farklı çağlarda yer alan altı farklı figürü anlatırken içinde bulundukları duruma eleştiri getiriyor. oyunun protogonisti sayılan marlene yükselişini kutlamak için toplanan bu altı figür birbirlerinin içinde bulunduğu durumu yargılarken kendi durumlarını görmezler.örneğin lady nijo japon imparatorun zevcelerinden biridir.dull gret, hollandalı ressam
    pieter brueghel’in dulle griet adlı
    tablosunda yer alan bir kadın karakterin adıdır.yazar marlene aracılığıyla margaret thatcher 'ı eleştirir. oyunda marlene çok başarılı bir karakterdir fakat kızını ablasına vermiştir ve kızına sahip çıkmaz. marlene çok başarılı olmasına rağmen aile kavramı onun için pek bir şey ifade etmez. bu noktada yazar kadının toplumsal dünyaya adım atmasını vurgularken aynı zamanda toplumsal dünyaya geçiş biçimini eleştirir. erkek bakış açısını benimseyip sadece kendi kişiliğiyle sınırlı kalır. marlene 'in restoranda garson kıza takındığı rol geleneksel ataerkil aile düzeninde erkeğin oynadığı roldür. son olarak, bu tarz kadınların gelecek nesile yol gösterip, erkek hegemonyasında kurtulmak için kadınların bir araya gelmeleri vurgulanmaktadır.
  • thatcher dönemini ve bu dönemde 70’lerdeki çizgisinden kopan ve kız kardeşlik vurgusunu kaybederek daha bireysel hale gelen feminizmi eleştiren caryl churchill oyunu. baş karakter marlene kendi ayakları üzerinde duran ve erkek hegemonyasının hakim olduğu iş dünyasında müdürlüğe terfi etmeyi başarabilmiş bir kadındır. genç yaşta işçi sınıfına mensup olan ailesini ve yaşadığı kasabayı terk ederek tamamen kariyerine odaklanmıştır. marlene ve müdür olduğu şirkette çalışan diğer kadın karakterler, evlilikten kaçındıklarını, gelip geçici ilişkileri tercih ettiklerini sık sık tekrarlarlar. iş bulmak için gelen genç kadınlardan birine de eğer kariyerinde yükselmek ve itibar görmek istiyorsa nişanlı olduğunu saklamasını tavsiye ederler. oyunun ilerleyen kısımlarında marlene’in bir kızı olduğu ve onu ablasının bakımına bıraktığı ortaya çıkar. ablası joyce, marlene’in aksine genç yaşta evlenmiş, marlene’in çocuğuna bakarken kendi çocuğunu düşürmüş, kocası tarafından aldatılmış ve evini geçindirmek için dört farklı temizlik işinde çalışan tipik bir işçi sınıfı kadınıdır. oyunun sonunda marlene ve joyce arasında geçen tartışmadan, marlene’in thatcher’ı sırf ilk kadın başbakan diye desteklediği, çevresinde olan bitene kayıtsız olduğu ve tamamen kendini düşündüğü görülmektedir. dışarıdan bakınca ataerkil bir toplumda, işçi sınıfından üst sınıflara yükselmeyi başarmış feminist bir kadın görüntüsü veren marlene’in, bu başarısını ne pahasına elde ettiği ortaya çıkmaktadır. çocuğunun ve annesinin bakımını tamamen joyce’a, yani işçi sınıfından bir kadına yıkmış ve hiçbir erkeğe evlenecek kadar güvenemeyecek bir hale gelerek aile kavramından tamamen uzaklaşmıştır. başka bir deyişle, marlene’in feminizmi yalnızca üst sınıfa hitap eden ve işçi sınıfındaki kadınları dışlayan bir feminizmdir.
hesabın var mı? giriş yap