• bir toplumun aynasıdır. 10 senede elde edilen bir değer yargısı değildir. nesiller boyu yavaşça oluşan bir kültürün sentezidir. geçmişte yaşadığım iki olay ile haklılığın kimde olduğunu okuyana bıraktığımdır, şöyle ki;

    4 senelik bir elektrikli el süpürgem vardı ve son zamanlarda pili şarj tutmuyordu. internette araştırdım ve en yakın teknik servise götürdüm. ünlü bir alman markası olan süpürgenin sorununu anlattım ve yetkili "bırakın biz sizi arayacağız" dedi. aradılar pilin ömrü bitmiş ve değişmesi gerekir dediler. tamam dedim ama yaklaşık 150-200 tl olan bir cihaza 80 tl tamir ücreti istediler, o an basiretim bağlanmış olmalı ki peki dedim.

    aradan 4 ay gibi bir süre geçtikten sonra süpürge yine 3-5 dakika kullanımın ardından bayılmaya başladı. bir akşam vakti işim olmadığı için ve nasıl olsa ömrünü tamamladı diyerek süpürgenin içini açtım. elimden ufak elektrik işleri geldiği için biraz merakla yaptım. içini açınca pilin eski orjinal tarihli pil olduğunu gördüm. halbu ki yetkili servis pil değişiminde üzerine tarih atmak zorunda idi ama zaten pil bile değişmemiş anladım. bir kablonun el ile tutturulup kıvrıldığını ve bunun yeni yapıldığını gördüm. diğer kablonun ise oksitlendiğini tespit ettikten sonra havya ile tekrar müdahele ederek çalışır hale getirdim. canavar gibi çalıştı ama beni teknik servisin haksız kazancı ciddi üzdü. elimde makbuz yoktu ve hakkımı arayacak sadece bir sözümdü. üstelik bunu yapan benim sözüme de itibar etmez diyerek vaz geçtim. beni bu olay teknik servislere karşı ciddi soğuttu.

    bir teknik servis sahibi ile tesadüfen tanıştım ve muhabbet koyulaşınca başımdan geçen bu olayı anlattım. ciddi haksız kazançların olduğunu ve bu sektörün ciddi problemleri olduğunu söyledim. beni saygıyla dinledi ve o da bana yaşadığı problemlerini anlattı. işe ilk başladıklarında tüm dürüstlükleri ile iş yapmaya çalıştıklarını ama dürüstlüğünün cezalandırıldığını söyledi. nasıl dedim, bir örnek verdi.

    teknik servis sahibi: örneğin bir televizyon geliyor basit bir arıza ile kondansatör patlamış, bizde bunu değiştirdik ve değişen parçayı müşteriye teslim ettik. ama bu parça çok ucuz bir parça 5-10 lira diyelim. e şimdi açtık, zaman ve bilgi birikimi harcadık bunu da üzerine ekledik 50 tl ücret istedik. ama müşteri "ne yaptın ki en fazla 10 liralık parça değiştirdin, 50 çok sen al bu 25 lirayı hakkını helal et." diye bırakıp gitmeye başladı. şimdi buranın bir kirası var, stopajı var, elektiriği var, yatırım parkuru, teknik aletleri var, var da var. ama bunu anlatamadık zarar etmeye başladık. bakarsan her sektörde bu vardır. ürün salt maliyeti ne ise, hizmet maliyeti de onun biraz üstünde olmalıdır diye bir algı var ülkemizde ama bu uygulanan siyaset ve bürokrasi hiç böyle değil. bunu nasıl izah edeceğiz müşteriye? ne yapsak ikna olmuyor ki. bunun üzerine talimat verdim teknik çalışanlarıma ve böyle bir televizyon bile gelse, müşteriye tamam bırakın biz sizi arayacağız diyin ve parça beklediğinizi söyleyin, parçanın da 3 gün içinde geleceğini söyleyin. aslında biz televizyonu tamir etmiş oluyoruz bu sürede ve 3 gün depomuzda tutuyoruz. bu süre ne için biliyor musun? müşterinin ikna olması için geçen yeterli emek ve süre olarak algılanıyor. şimdi ona 100 lira desen de hak ettiğini düşünüyor ama biz hakkımız olanı istedik. hiç fazla istemedik. illa bu mu olması gerekir? böyle mi ticaret yapmalıyız? ama tüketici daha önce çok kadırıldığı için her olaya septik bir yaklaşım sergiliyor. bunda hizmet verenin suçu yok mu? elbette var! ama iş artık içinden çıkılmaz bir hal aldı, şunu anladım dürüstlük bu ülkede cezalandırılıyor.

    bu toplumu oluşturan bizler hep hatayı karşımızda aramaktayız. canımız yanınca hep suçlu aramaktayız ama bu sürece gelesiye kadar biz kendi değer yargılarımızı nasıl yıprattık? kimlere izin verdik yıpratmaları için? empati bir toplum olmazsa olmazıdır. tabi ki kötüye ya da iyiye kullanlar olacaktır. ama empatisiz bir toplum ahlaken çökmeye mahkumdur. günümüzde üreten de, hizmet veren de, tüketici de her olayda septik değil mi? bu noktaya gelmesinde sebep olan, toplum ahlakını oluşturan tabi ki sadece bu yaşanmış olay değildir. bir sürü değer yargımız vardır. lakin birbirine atarlı bir toplum üreten günümüz siyasi yaşamının toplum ahlakı üzerinde hiç etkisi yok mu? en muteber insan; ön yargılarından arınmış insan olmalı iken, en iyi komplo teorisi üreten insan; en muteber insan olmadı mı? bizden inanma duygumuzu yavaş yavaş alanlar, toplum ahlakını köreltenlerdir. bunun tamiri malesef yine yıllar alacaktır, tabi tamir etmek isteyen olur ise.
  • benden sonrası tufan diyen bir toplumun ahlakı ancak bu video ile anlatılır.
  • ahlak tanımı, yazılı ve sözlü dogmatik kaynaklara göre yapılıp, sınırları götün ve başın örtülmesi olarak belirlendiğinde, aslında ahlaksız olarak nitelendirilebilecek örnekler de otomatikman belirlenmiş oluyor.

    evli olduğu halde, kendine sadece cinselliği yaşayabileceği erkek seçen kadınların olduğu afrikada yerel kabileler var. ahlak tanımının ormanda yaşayan ilkel yaşamla, metropol kentte farklı oluşundan ziyade bu kadar uçurum olması garip aslında.

    öte yandan, bir hırsızlık ve yolsuzluk dosyasını topyekün ahlaksızlık olarak görmezken, parkta sevgililerin birbirini öpmesini yiyişme olarak algılayıp, elinde çekirdekle izlediği halde ahlaksızlık olarak nitelendirebilen garip bir ahlak anlayışı da var.

    **

    bireyin ahlak tanımını oluşturan öğelerin, diğer kaynaklardan beslenen bireylerle bir arada yaşama becerisini, buna ne kadar uyum sağlayabildiğini görebildiğimiz genel geçer kurallar bütünü.

    3 kişi olsun. ahlak tanımları ve bu tanıma gösterdikleri kaynaklar farklı olsun. biri seküler bir tavırla, evrensel insani değerlerden ve anarşizmden bahsederken, diğer 2'si de milliyetçi/muhafazakar kaygılarla inandıkları dinin tanımladığı ahlak kavramını yaşamak istiyor ancak farklı dinlere mensup olsunlar. ahlak anlayışı elbette inandığınız din, o dinin yazılı, sözlü kaynakları çerçevesinde olacak. örtülecek yerler, bakılacak, tokalaşılabilcek kişiler, kimin yanında kafanızı açabileceğiniz, kimle nerede ne süreyle yalnız kalabileceğiniz vs...
  • bir milletin ahlakı dişleri gibidir. çürüdüğü nisbette acısını hisseder
  • hangi toplumun ahlakı diyesim geliyor. 1984 orwell'ın okyanusu aklıma gelince toplumun ahlakının kalmayacağı daha dünden belliydi demek ile yetiniyorum. toplumun ahlakı tuttuğu iş, sözünde durmak ve karşı cinse olan terbiyesi ile ölçülebilir. ahlak ve us ikilisinin birleşimi toplumun medeniyetler içerisindeki konumunu belirler. biz neredeyiz sorusunun cevabı toplumun ahlakının nerede olduğudur.
  • belki çoğu insan katılmayacak lakin kadın ahlâkı ile eşdeğerdir. bir toplumun kadınlarının sahip olduğu her türlü haslet, toplumun geri kalanına sirâyet eder. müptelâ olduğu herhangi bir zafiyet de tüm toplumun zaafı haline gelir. bunun nedeni oldukça basit, toplumlar organik birer cemaattir. kim ne derse desin, kadın da erkek de farklı cinsten mahlûklardır; tarz-ı hayatları, becerileri, hayalleri, ihtiras ve hırsları, biyolojileri, düşünüş şekilleri, içgüdüleri birbirlerinden esaslı bir şekilde farklıdır. günümüzde bu sınırlar fluleşmiş olabilir, lakin dünya yaşadığımız son asırdan ibaret değil. iktisâdî olarak erkekler bir toplum içerisindeki talebi oluşturur, kadınlar ise arzı. erkekler seçilir, kadınlar seçer. erkekler biyolojik ve hormonal olarak çok partnerliliğe meyyâldir, zira bu bir içgüdüdür, kadınlar ise daha sakin ve huzurlu bir tabiata sahiptir. zira kadınların doğurgan olduğu yaşlar kısıtlıdır ve çoğu gebelik hayatlarını riske atar. cinselliğin temel motivasyonu, içimizdeki şehvettir ve o da aslında üreme içgüdüsünün doğal bir sonucudur. haliyle, kadınların bir yuva tesis edip yavrularını koruması, biricik tarihî ve biyolojik vazifeleridir. kapitalizmin son 100 yılda kadınlara yüklediği yeni anlamlar bu hakikati asla değiştirmeyecek. isterlerse dünyayı kadınlar yönetsin, bilinen insanlık tarihi böyle seyretmişse, normal olan şey budur; bugün olan değil.

    tüm bu biyopsikolojik çözümlemeden ve insanlık tarihinden anlaşılması gereken şey şudur: kadınların kendilerine seçtikleri eşler veya eş seçip seçmemeleri, bir toplumun tüm talebi oluşturan unsurlarını, yani erkekleri etkiler. nasıl ki modern kapitalizmde ürünleri ilgi görmeyen bir firma yönetim kadrosunu yeniliyor, logolarını filan bile değiştiriyorsa, erkeklere de aynen böyle olur. kadınlar nasıl erkekleri eş/sevgili vesaire olarak seçerlerse, erkekler de o tipe evrilir. üstelik, bu birliktelikten doğan çocukları umumiyetle kadın yetiştirecektir, oğlunun veya kızının önünde de babası/annesi gibi bir rol model olacaktır; haliyle topluma o ailenin küçük bir minyatürü katılır, böyle böyle toplumun tüm yapısı değişir.

    kadınların bir erkeğe hayır demesi çok tabiî ve kolay iken, gün ve zaman gelir, erkek bir kadına dahi hayır diyemez. o sebeple kadınlar gerekli arzı sağlarsa, toplumdaki talep de asla doymaz. eğer arz kontrollü (evlilik vasıtası ile) sağlanırsa, erkekler daha otokontrollü, güvenilir şahsiyetler olurlar ki aynı hasletlere sahip bir kadın tarafından seçilebilme ihtimalleri var olsun.

    yani, ''erkeğin tesettürü göz kapaklarıdır'' filan muhabbeti doğru ama biraz da geyik açıkçası, çünkü talebi kısmak imkânsızdır fakat arz üzerinde oynayabiliriz, kapat fabrikaları bitti gitti işte. hayat bir ekonomiden ibarettir. toplum ahlâkının ''kadın cinselliği''ne, kadınların zaaflarına filan indirgenmesi elbette ki doğru değil ve politically correct tayfa için tenkid edilmesi gereken bir şey. fakat hayatın bazı acımasız gerçekleri vardır. kadınının erkeğinden daha iffetli, ahlâklı, usturuplu ve akıllı olmadığı bir toplum hiçbir zaman iflah olmaz.

    ha denilebilir ki, biz ahlâkı böyle bir şey olarak değerlendirmiyoruz, bunlar çok normal şeyler. bu da bir görüştür tabiî.
  • dehşete düşürür biçimde eğreti.
    o kadar eğreti ki, iki kelimeyle sarsilip bozulabiliyor.
    ben bu kadar sıkı sıkıya bağlı olunup, bu kadar kolayca kopuş yaşanan bir kavram daha görmedim. duymadım.
  • insanların birbirlerine karşı saygılı olması en büyük ahlak göstergesidir. ne giydiğine, nasıl giyindiğine karışmamakta ahlak göstergesidir. örnekler çoğaltılabilir.

    ayrıca (bkz: toplum ahlakının çökmeye devam ettiği)
  • başta yobazların, homofobiklerin bozduğu şey.
  • ahlâk değişkendir. dönemin şartlarına göre eğilim gösterir. 100 yıl önce ayıplanan bugün kabul görebilir. ya da tam tersi. bu sebeple yaptığınız her davranışta insan olmanın erdemini hatırlayın ve vicdanınıza kulak verin. kimseyi incitmemek, rahatsızlık vermemek, ben merkezli olmamak iyidir. kısaca empati önemli bir ahlâki kılavuzudur.
hesabın var mı? giriş yap