• can sıkan bir film. sıkıcı asla değil. ancak tilda swinton'ın oyunculuğu filmden daha sıradışı.
  • bu sene cannes'ın güçlü filmlerinden biriydi bana göreyse yılın en iyi filmlerinden biri. film bittikten sonra uzun süre sandalyeden kalkamıyorsunuz. bütün bir film boyunca kim suçlu, kim haklı anlayamadan şok edici final sizi daha da sarsıyor. michael haneke filmlerinin rahatsız edici havasını barındıran her açıdan kusursuz bir film. akademi bu tarz filmleri tabiki sevmez ama en azından bir tilda swinton bu ağırsıklet oyunculuğu için en iyi kadın oyuncu dalında aday gösterilebilirdi.
  • "nefret, karmaşık bir saldırganlık duygusudur.. öfke tepkilerinin aniliğine ve kızgınlık ile öfkenin kolayca değişen bilişsel yönlerine karşıt olarak, nefretin bilişsel yönü kronik ve kararlıdır.."
    otto kernberg, aggression in personality disorders and perversions

    filme bayıldım, o ayrı; oedipus-öncesi dönemle ilgili gayet etkileyici bir profili ortaya çıkaran we need to talk about kevin’ın finalindeki o kararsız “kırık kucaklaşmalar” bile, okuldaki saldırıyı kevin’ın aslında annesine-karşı yaptığının çok güzel bir sembolü..
    (http://yucitek.blogspot.com/…-talk-about-kevin.html)
  • annenin başından beri istemediği/sevmediği bir çocuk, kevin. pusetteki bebeğin ağlaması mı daha katlanılır yoksa sokak işçilerinin ellerinde harıl harıl çalışan hiltilerin gürültüsü mü? bebeğin, içi ayrı dışı ayrı kurumuş annesi, birincisini bastırmak için ikincisini kullanıyor. sevmediği, yetiştiremediği çocuğu yüzünden, daha doğrusu aralarında seçim yapma durumu olduğuna inandırıldığımız baş belası çocuk ve çekilmez, ruhsuz evlilik ikiliğinde, çocuktan da, kocasıyla yaşadığı heyecansız hayattan da paçayı sıyırıp kurtulmayı, filmin sonlarına kadar düşünmüyor. tıpkı katlanamadığı bebek ağlayışına panzehir olarak hilti gürültüsünü -yüzünde muazzam bir rahatlama ifadesiyle- seçtiği gibi, yine sevmediği, içine şeytan kaçmış çocuğuna karşılık, sevmediği, heyecansız evliliğini seçiyor. kevin, kadın için her şeyi tahammül edilebilir kılan bir faktör adeta; varlığıyla olabilecek her önem sıralamasında rakibini otomatik olarak ilk sıraya, kendisini ikinci sıraya yerleştiren bir şeytan yavrusu. ya da böyle olduğuna inanmamız istenmiş. ama çocuk bu, o önem sıralamasında kim var al aşağı etmeyi ihmal etmiyor -babası, kevin var diye daha çok önemsenen kızkardeşi (okuldakilere bir lafım yok!) herkesi oklarıyla mıhlıyor. aklı erip de hatırlayabiliyor olsaydı filmin başındaki sokak işçisini de indirirdi.
  • gerçekten bir çocuk yetiştiren ya da yetişmesine yakinen tanık olanların farklı, çocuk yetiştirmekle pek ilgisi olmamış ya da önemsemeyenlerin farklı algılayabileceği, farklı karakterleri suçlu bulması olası bir film bana göre we need to talk about kevin.

    --- spoiler ---

    bir çocuğum ya da yakın gelecekte anne olma gibi planlarım yok. ancak neredeyse doğduğundan beri yetişmesine ve büyümesine, her türlü hezeyanına ve "bu da nerden çıktı şimdi?"sine tanık olduğum bir yeğenim var. özet isteyene veriyorum: filmdeki veledin tek derdi sevgisizlik ve ilgisizlik. çocuklar rol yaptığınızda bunu sandığınızdan çok daha iyi anlıyorlar. ve sizi sınamak için pek çok yöntemleri var.

    bir kere filmdeki anne karakteriyle oğlu arasında -bırakın duygusalı- belirgin bir fiziksel uzaklık var.
    daha filmin en başında ağlayan bebeğini kucağında tutan eva, bebeği kendinden belirgin bi şekilde uzakta tutarak sakinleştirmeye çalışıyor.
    bebek dediğin, annesinin karnından daha fırından kokusu üstünde bi ekmek gibi ayrılmış minicik bişey. ağlayan çocuğu sakinleştirmenin birincil yöntemi annenin ona sarılmasıdır. eğer ki çocuğun fiziksel bir rahatsızlığı yoksa (kolit, vs gibi) hiçbir çocuk sürekli ağlamaz. ki üstelik eve gelen baba bebeği olması gerektiği gibi sevgiyle kucağına aldığında çocuğun hiçbir şekilde ağlamadığını görüyoruz. o kadar minik bir bebek "dur la annemi biraz sinir ediyim" diyerek rol kesemez.

    burada eva'yı günah keçisi ilan etmek de doğru değil belki ancak sadece çocuk doğurmak kimseyi "doğru anne" yapmıyor. bazı insanlar anne olmaya uygun değil. ya da yeterince çaba harcamıyorlar. 3-4 yaşına gelmiş bir çocuk konuşmuyorsa ve fiziksel bir rahatsızlığı yoksa -ki doktorun demesine göre yok- o zaman o çocuğu elinden tutup bi güzel pedagoga götürmek gerek eva'cım. dur ben şu topu atıyım bakıyım geri atacak mı diye başlayıp sonra inat yapmanın manası yok. çocuğu yetiştirmeye çalışıp sayıları öğretirken çocuk sana istediğin cevap vermiyorsa çocuğun içinde şeytan olmasından ziyade aranızda bariz bir iletişim bozukluğu var demektir.

    kevin'daki oedipus kompleksinin izleriniyse pek çok yerde görüyoruz: kendi özgürlüğüne muhtaç eva'nın odasını saplantılı bi şekilde kapladığı haritalar ve kaçıp kurtulma isteğine karşılık kevin'ın bu haritaları ve bu isteği yok etme çabasında, babasına oral seks yapan anneyi yakaladığı (ki bu babasına olan nefretinin tohumlarını atmadıysa da perçinlemiştir muhakkak) sahnede, gerçekten savunmasız ve muhtaç olduğu hastalık anında babayı tersleyip onun yerine gardını düşürdüğü annesini seçmesinde, o yaşına kadar hala altına bez bağlatıp tuvaleti kullanmamasında (çocuklarda tuvaleti kullanmayı reddetmenin sebebi anneyi cezalandırmaktan çok kakasını vücudunun bir parçası olarak algılayıp ondan vazgeçmek istememesi olarak açıklanıyor çeşitli yerlerde).

    tabi ki çocuğun psikopatlık gibi görünen davranışları temelde annesinin sevgisini ve ilgisini test ediyor olmasından kaynaklanıyor. annenin fenafillah mertebesiyle çocuğunki bir değil elbet. bu davranışları "senin derdin ne evlaadım" diyerek değil çocuğa koşulsuz sevgi ve ilgi göstererek yok etmek daha olası. etrafındaki insanlara, anne ve babasına devamlı vuran bir çocuğu döverek değil, "sen bunu yapıyor olsan da seni çok seviyorum" diyerek iyileştiren insanları bizzat tanıyorum.

    burada babanın iyi niyetli kekoluğuna deyinmeden geçmek olmaz tabi. eva'nın çocuğa olan ilgisizliğini görüp onun yerine abartılı bi şekilde var olan sorunları görmezden gelmesi, bunca sorunu olan bir çocuğu hiçbir şekilde profesyonel yardımla tanıştırmaması, eva'yla olan iletişim kopuklukları filan.

    eva'nın ilgi ve sevgisinden payını alamayarak onu devamlı zorlayan kevin, kırılganken annesine sarılıp gücünü toparladığında eskisi gibi mesafe koyup annesinin sevgisini test etmeye devam ediyor. ergenliği gelip çattığında annesinin onu sevmediğine artık o kadar emin ki. golf oynamaya gittiklerine kendisinin de ona benzediğini söylerken ve birlikte yemeğe çıktıklarında bunu zorla yaptığına o kadar inanmış ki. ergenlik hormonlarıyla birlikte coşan psikolojisi ve sevgisizliğiyle artık "yok yea valla öyle diil" cümlesi tabi ki onu ikna etmeyecektir.

    ha bu arada tabi ki bu durumu tetikleyen en büyük etkenlerden biri de eva'nın yeni bir çocuk dünyaya getirmesi. bunun temel nedeni büyük ihtimalle yeteri kadar sevgi ve ilgi gösteremediği için elinden kayan ve kendisini sürekli reddeden kevin'ın yerine, kendine bağımlı yeni birine ihtiyaç duyması. bunu pek çok kadın yapıyor zira, çocuğuyla olan iletişimsizliği ya da çocuğun büyüyüp kendine ait bir kişilik geliştirerek anneden kopması, annede bir davranış bozukluğunu tetikleyerek devreleri karıştırıyor "sevgi ve ilgime bağımlı biri olmalı" diyerek ihtiyacını giderebilmek için yeni bir çocuk doğuruyor kadın.

    iyi niyetiyle bu durumu kevin'a açıklamaya çalışırkenki sıçışı da takdire şayan doğrusu. o yaştaki çocuk bariz bi şekilde "birine alışman onu sevdiğin anlamına gelmez" diye olta atıyor eva'ya, o da "sen deli misin gel bakıyım buraya şapşal seni çok seviyorum ben" diyeceği yerde "valla yakında geliyo kardeşin ona da alışçaz" gibi abuk subuk bişeyler geveliyo. ondan sonra bu çocuğun kardeşine zarar vermesine hiç şaşırmamalıyız tabi ki.

    işte bütün bu sevgisizlik ve ilgisizlik, iletişimsizlik ve ergen çocuk hormonları birleşerek sıcak servis edilen bir katliama ve dahi aile dramına yol açıyor.

    kitabı okumadım, orda belki eva'nın iç dünyasına dair farklı çıkarımlar olabilir. ancak filmin verdiği ipuçları benim gözümde böyle bir manzaraya sahip.
    içine şeytan kaçmış demek bana göre çok ucuz bir korku filmi klişesi. insanların dünyasında en büyük iyileştirici reçete hala sevgi.

    --- spoiler ---
  • anne/baba olmak çok ilginç bi şey cidden. sizin dünyaya getirdiğiniz çocuk, "keşke hiç doğmamış olsaydı" dediğiniz biri haline dönüşebiliyor ve buna rağmen ona sevgi beslemekten vaz geçemiyorsunuz.
    bu kevin denen, her ne kadar, kadının ağzına, yüzüne etmiş de olsa, son sekans "anne" olmayı özetliyor bence.

    çocuk yapma planı olanlar izlemeden önce bi düşünsün derim zira film, çocuk sahibi olmayı fazlasıyla sorgulatıyor insana.

    ha bi de müziğe önem verenleri tatmin edeceğini düşünüyorum bu filmin.* eva'nın led zepelin tshirt detayı falan pek bir hoştu.
  • kevin için bebeklikten son haline kadar yapılan cast seçimi inanılmaz başarılı olan film. ezra miller için denicek söz zaten yok da jasper newell 7-8 yaşındaki halini oynayan ve rock duer 2-3 yaşını oynayan çocuklar da istisna resmen. özellikle rock duer, o mimikler, o bakışlar. ne güzel bir çocuk o öyle.
  • bir babane gibi, dizini döve döve, sinirlene sinirlene izlediğim film. ben hastayım kendime bayılıyorum böyle kurgu üzerine sanki anama sövmüş gibi sinirlenmeyi. salağım biraz ama ulan bunu da hissetmeyeceksem niye izliyorum. di mi ama?

    güzel film. domates sevmiyorum o açıdan da gerdi.
  • kırmızı adeta siyahın yoldaşı gibi...senaryosunun zor ve rahatsız ediciliği kadar yönetmen tarafından sunulan ayrıntılarında bir o kadar rahatsız edici tarafı olan film.. izlerken il y a longtemps que je t'aime filminin tadını aldım,her iki filmin sonucları farklı olmasına rağmen annelerin hissettikleri yasadıkları acı acısından aynı..
    --- spoiler ---

    -mutlu görünmüyorsun.
    -daha önce mutlu muydum ki?

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    --- spoiler ---

    ok yoluna gitmek.

    --- spoiler ---

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap