2374 entry daha
  • 90 doğumlu birisi olarak söyleyeyim. genelde yüz yüze oluyordu. okulda veya mahallede karşılaşınca, buluşunca konuşuyorduk. önceden haberleşme imkanı kısıtlı olduğu için bu karşılaşmalar çok heyecanlı oluyordu. belki sevgili bakkala, fırına çıkar da görürürüm diye it kopuk gibi mahallede geziyorduk. sevdiceğin evinin önünde dolaşmalar, sokağında turlamalar yapılırdı. bu turlamalarda genelde eli boş döndüğümüz için canımız sıkılmasın diye bir arkadaşımızı da yanımıza alırdık. sonra vefa borcumuzu ödemek için bir süre de arkadaşın sevdiceğinin ikamet adresine gider oralarda dolanırdık.
    mahalle turlamaktan, köşe başında beklemekten, servis parası olmadığından yürümekten bizim kuşağın bacak kasları sağlamdır.
    mahalle baskısından öyle rahat çıkıp buluşamıyorduk, aynı okulda değilsek konuşamıyorduk. anlatacak şeyler birikiyordu. bir buluşmaya sığmıyordu. o yüzden mektuplar yazılıyordu. gizli gizli yazılıyor, gizli gizli veriliyor, gizli gizli okunuyor, saklanıyordu. mektup alıp vermek de ayrı bir tatlı heyecan. yeni sezonu yayınlansın diye dizi beklemek gibi hoş bir tarafı vardı.
    dijital fotoğraf yoktu. 36 pozluk fotoğraf makineleri vardı. onlarda çekilip basılmış fotoğraflardan ediniyorduk. varsa sevdiceğin vesikalık fotoğrafı onlar cüzdanlarda taşınıyordu. bu vesikalıklar genelde okul kaydı gibi resmi işler için çekildiğinden fotoğraflardaki sevdiceğin saçları düzgünce taranmış veya örülmüş, yüzü makyajsız, sade bir gömlek veya üniforma giymiş oluyordu. o fotoğraf ilişki süresince saklanır. efkarlı dönemlerde dönüp bakılır. ilişki biterse onunla hasret giderilir. sonra da gün gelir yakılırdı.
    ev telefonu tüm hane halkı tarafından kullanıldığı için öyle zırt pırt evden arayamıyorduk. ev halkının evde olmadığı zamanlar önceden belirleniyor, o saatlerde telefon ediliyordu. ben, yakında oturan kız kuzenlerimi kullanıyordum. sevgilinin evini arkadaşı gibi ona aratıyordum. anne veya abi engelini bu şekilde atlattıktan sonra kısa bir süre derdimi anlatabiliyordum.
    zamanla cep telefonları yaygınlaştı. hayatımıza sms ve kontör girdi. 10.000 sms dönemleri adeta bir devrimdi. buharlı makineler sanayi için neyse sms kampanyası da ilişki için oydu. nice koç yiğitler parça kontör için telef oldu. tuşlu telefonlarla sürekli mesaj yazılıyordu. bir süre sonra öyle bir hal aldı ki telefona hiç bakmadan manas destanı yazacak seviyelere gelindi.
    bu mesajlaşmalarda parmakları kireçlenenler oldu. 10.000 sms i tüketenler oldu. sms ile kavga edip cinnet geçirenler oldu. bu yolda dönenler, mum gibi sönenler oldu.
    zamanla internet biraz yaygınlaşınca ikinci bir devrim gerçekleşti ki o da msn messenger' dır.
    "bu kadar sık titreşim gönderemezsiniz" uyarıları ile tanıştık. winamp üzerinden normalde dinlemediğimiz şeyleri dinledik. karşı taraf bunu görüyordu ve "bakın, ne kadar da rafine, sofistike zevklerim var" imajı yaratıyorduk. tabi ki arap şükrü, hakan taşıyan, petek dinçöz veya arsız bela dinlemiyorduk. ergendik. normalde yüzüne bakmayacağımız klasik eserler, yeni yeni haberdar olup anadolu lisesi ingilizcesi ile anlamaya çalıştığımız iron maiden, pearl jam, nirvana gibi gruplar ile boy gösteriyorduk.
    sonra telefonlar akıllı oldu. iletişim çok daha ucuz ve kolay bir hale geldi. her şey hızlı yaşanmaya, hızlı tüketilmeye, kalabalık hale gelmeye başladı. biz de büyüdük tabi. ben biraz eski kafalıyımdır. nostaljiyi severim. hala elimle tutup dokunabildiğim mektupları, fotoğrafları seviyorum. whatsapp iyi hoş da bunca hıza pek de ihtiyaç duymuyorum.
hesabın var mı? giriş yap