• "ölüm, içimizden birini yakalamadığı, biz de onu gömüp orada yattığını bilmediğimiz sürece, nasıl herhangi bir yere ait olabilirdik ki?"
    (bkz: ödlekler cesurdur)
  • yan yana geldiklerinde durum ne olurdu bilemeyeceğim ama bazı resimlerde hulusi kentmen'le birbirlerine inanılmaz benzetirim. ikisi de kendi alanlarında geride güzel eserler bırakarak hayata veda etmişleridir.

    hulusi kentmen
    http://resimoyla.net/…1240775887-hulusi-kentmen.jpg

    william saroyan
    http://www.valley411.com/…eaders/saroyanprofile.png
  • ortaokulda ingilizce drama klubünde the oyster and the pearl oyununu sahnelediğimiz oyun yazarı. miss mccutcheon karakterini babamla çalışırken meğer edebiyat okumaya yönlendiğim, meğer bir yandan ülkemin pek yazılı olmayan tarihini öğrendiğim sürecin baş aktörlerinden biri. tiyatro çalışmayı ve ortaya bir oyun çıkarmayı ilk sevdirenlerden. bana oyun yazma gazı veren heyecanların ilk tohumları... birilerini böyle etkilediğini bilse bence sevinirdi, hoşuna giderdi. öyle işte... 16 yıl olmuş...
  • aşağıdaki sözlerin sahibi.
    ......
    öykünde kimsenin katledilmesine gerek yok. sadece bütün tarihin ve bütün zamanların en muhteşem olayını, yani mütevazi ve saf var oluş gerçeğini anlat. bundan daha önemli bir konu yok; öykü karakterlerinden birinin, sanatında sana yardımcı olmak için zorbalık yapmasına gerek yok. şiddet vardır. yeri geldiğinde şiddetten de bahset. savaştan söz et. bütün çirkinliklerinden, israftan bahset. bunu bile sevgiyle yap. ama muhteşem, katışıksız var oluş gerçeğine vurgu yap. en büyük konu budur. bir zafer havası yaratmak zorunda değilsin. yazacağın insanın, yazının mükemmel bir yazı olması için kahramanca veya müthiş işler yapmasına gerek yok. bırak o her zaman yaptığı işi yapsın, yaşamaya devam etsin. bırak yürüsün, konuşsun, düşünsün, uyusun, rüya görsün, uyansın, gene yürüsün, gene konuşsun, hareket etsin, yani bırak yaşasın. bu yeterli. yazacak başka bir şey yok. hayatın kendisinde bir öyküye asla rastlamazsın. hayatta yaşanan olaylar, bir öykü veya şiir ya da başka bir formda olmazlar. senin kendi bilincin ihtiyacın olan tek formdur. ihtiyaç duyduğun tek eylem senin kendi uyanıklığındır. bu insanı anlat, varlığını anla. insanı anlat.
  • aşağıdaki sözlerin de sahibi.

    .....
    söyleyecek sözüm var ve balzac gibi konuşmak arzusunda değilim. ben sanatçı değilim; medeniyete de gerçekten inanmıyorum. ilerlemeye zerre kadar hevesli değilim. büyük bir köprü yapıldığında sevinmiyorum, uçaklar atlantik 'i geçince "aman ne müthiş!" diye düşünmüyorum. ulusların kaderiyle ilgilenmiyorum ve tarih beni sıkıyor. tarihi yazanlar ve onlara inananlar, tarih derken neyi kastediyorlar? nasıl olmuş da insan denen o mütevazi ve sevimli yaratık tiksindirici belgelerin maksatları doğrultusunda istismar edilmiş? nasıl olmuş da insanın mahremiyeti yok edilmiş, dindarlık hisleri iğrenç bir cinayet ve yıkım kargaşasıyla birleştirilmiş? ben ticarete de inanmıyorum. bütün makineleri hurda yığını olarak görüyorum, hesap makinesini, otomobili, lokomotifi, uçağı ve evet bisikleti de. yolculuğa, insanın bedenini alıp bir yerlere gitmesine inanmıyorum, şu ana kadar acaba kimse bir yere gitmiş mi merak ediyorum. siz hiç kendinizi terk ettiniz mi? zihnin bir insan ömrü boyunca yaptığı yolculuktan daha muazzam ve ilginç bir yolculuk var mı? sonu ölüm kadar güzel başka yolculuk var mı?

    (bkz: not defteri olarak sözlük)
  • "ben annemi seviyorum" diye de bir romanı vardır, özgün adını bilmiyorum, milliyet yayınlarından çıkmıştı. oyuncu annesiyle new york'a gelen küçük bir kız çocuğunun tesadüfen bir tiyatro eserinde rol alması, bir çocuğun gözüyle new york arka fonunda bir tiyatro oyununun sergilenmesi süreci güzel güzel anlatılır. kitabın bir yerinde, anne kız demek ki o zamanların ünlü bir fast food tarzı lokantası olan "automat" da (geçen mad men'de de duydum adını) yemek yerlerken hiç konuşmadan yemek yiyen şişmanca bir aileyle aynı masayı paylaşırlar. halen bir alışveriş merkezinde çokça yemek yiyen fakat asık suratlarıyla hiç konuşmayan bir aile görünce bu kitabı hatırlar ve birbirimize bakarak güleriz. (biz: kitabı çocukken okuyan kardeşler).

    edit: romanın özgün adı: mama i love you imiş , 1956 tarihli.
  • "gerçeğin anlamı neyse oyunun anlamı da odur.
    bu da, bendeniz yada bir başkası tarafından, "efendim, bu oyunun anlamı..." diye başlayan cümlelerle ifade edilebilecek bir anlam değildir.
    insan gerçek bir şeyde, mesela dünyanın kendisinde, bir şehirde, okyanusta, uçan bir kuşta, bir adamın ölmesinde ya da bir bebeğin dünyaya gelmesinde anlam aramaz.
    bu türden açıklamaları, her şeyi açıklayabilen ama hiçbir şeyi anlamayan dev entelektüellere bırakıyorum."
    sözlerinin sahibi.
  • tesadüfen ve bu denli geç tanışmış olduğuma üzüldüğüm yazar. edebi ya da aforizmalarla dolu kitapların içinde boğulmak üzereyken, bir köy kahvesinde karşılaşılan, gün görmüş, insan sevgisiyle dolu, güzel bir adamla sohbet etmek gibi onu okumak.

    "farklı olmak, insan olmanın getirdiği cazibeden başka bir şey değildir. bir halkı insanlaştıran, gelişmesini, sürekliliğini sağlayan şey de nihayetinde içinde barındırdığı o kendine has özelliktir."
  • yazar.

    1905 yılında ailesi bitlis'ten abd'ye göç etmiş, william saroyan ise, abd'nin kaliforniya eyaletinin fresno şehrinde doğmuştur.

    1964 yılında türkiye'ye gelmiş, ismet inönü ile görüşmüş ve memleketi bitlis'i ziyaret etmiştir.

    ölümüne yakın, vasiyetine bitlis'te gönülmek istediğini yazar. ancak, 12 eylül cuntasının buna müsaade etmeyeceğini görünce vazgeçer.

    1982 yılında ölür.

    william saroyan hakkında daha detaylı bilgi için bkz.: http://en.wikipedia.org/wiki/william_saroyan

    william saroyan hakkında yazılmış bir yazı için bkz.:
    bitlis'te son ermeni / yusuf nazım / radikal / 14 mayıs 2012

    türkiye'de gömülmesine izin verilmeyen bir başka ermeni için (bkz: aram tigran /@derinsular)

    tema:
    (bkz: türkiye politikaları /@derinsular)
  • çok geç tanıdım kendisini ama iyi ki tanımışım. harika bir dili, süper naiflikte anlatı yapısı var, konuları ölesiye hayatın içinden, sıradan. aynı bir sait faik gibi. ama amerika'nın göbeğinde geçiyor her şey. anadolu kültürü de hakim; izmirli doktorlar, türk kahveleri. hemingway ile sait faik'in kırması gibi. evet aynı öyle.
hesabın var mı? giriş yap