• hayatını başka birinin üzerine kurmuşsan, işte o kişiden koptuğun andır. hayal edilenler, yaşananlar, günlük hayatın koşuşturması filan hep manasızlaşır.
  • hiç beklemediğiniz anda size söylenen "sıktın" kelimesini duyduğunuz andır. gerçekten bir dakika daha durmak anlamsız oluyor bu rezil dünyada.
  • tuvalet kağıdının bitmiş olduğunu farkettiğiniz o andır.
  • çok istediğin bir şeye ulaştığın andan bir süre sonra ki an
  • yüksek lisansta bir kız vardı. sırılsıklam aşıktım. (hala aşığım ama kurudum artık) kız bana pek pas vermiyordu ama onu sadece görmek bile bana çok iyi geliyordu. iki hafta üst üste okula gelmedi. watsapp dan sordum kötü bişey mi var diye. iş buldum artık okula gelmiycem dedi. o an fark ettim ki hayatımı anlamlı kılan, yaşanılası yapan tek şey okula gidip o kızcağızı görmekmiş. yazık değil mi lan bana
  • bir öğle yemeği sonrası, güneş altında kağıt bardaklarla çayınızı içerken, çok sevdiğin bir insanın derdinden aldığın bir parçadır.
    öyle pastanın üstünü parmaklar gibi değil. farklı boyutlarda ama tam anlamıyla aynı derinlikte aldığın koca bir dilim.

    "hayatın anlamı neydi de değerini yitirdi bilemedin. anladığın bir şey var; önceden aklına bile gelmezken, şimdi sorguluyor olduğun.."
  • öyle bir an varsa kaçırdığım andır. hayatı uzunca bir süredir anlamsız bulmaktayım. kırılma anı oldu mu, yoksa yavaş yavaş mı oldu hatırlayamacak kadar uzun zaman geçti. eskiden böyle değildim ben. yani sanırım. tek emin olduğum şey "neden yaşıyorum ki" sorusuna cevap veremiyor oluşum.

    yaşamanın birden anlamsızlaştığı o an, beklentilerinin gerçekleşmediği andan sonra hayatı sorguladığın ve arkasından hayatın ne kadar anlamsız olduğunu anladığın an olmalı diye düşünüyorum.
  • annemin öldüğünü fark ettiğim andır.

    gerisi net, teferruattır.
  • tuvalet terliğine ayağınızı soktuğumuzda çorabın ufaktan ufaktan suyu emiklemeye başladığını hissettiğimiz an.
    (bkz: ıslak tuvalet terliği)
  • şu anda içinde bulunduğum durum. her şey o kadar anlamsız geliyor ki. gayet basit olan hayatlarımızı neden bu kadar karmaşık hale getirdiğimizi çok merak ediyorum. avcı-toplayıcı bir hayattan, sabah 8’de işe başlayıp akşama kadar 9 saatini harcayan bir türe nasıl ve neden dönüştüğümüzü çok merak ediyorum. şu anda yaptığımız çoğu şey; kendi kendimize ürettiğimiz ve hiçbir gerçekliği olmayan şeyler. bunlar için zamanımızı harcamak çok anlamsız ve saçma geliyor bana. şimdi bakıyorum 2048’de emekli olacakmışım, tam 32 senemi hiçbir halta yaramayan bir tutam kağıt veya pamuk parçası için harcamak istemiyorum. bunun bana dayatılmasını kabullenemiyorum, napalım diyip sineye çekemiyorum. 32 yıl günde 9 saatimi saçma sapan bir şeye harcayacağıma hiç yaşamamayı daha mantıklı görüyorum. bu şekilde yaşamanın ölmekten daha anlamlı olduğunu düşünmüyorum çünkü zaten yaşamıyorum ki? ne için yorulmam gerektiğini, neden yorulmam gerektiğini bi türlü bulamıyorum. bulamadıkça da yaşamaya dair hislerim daha da azalıyor. sıkılıyorum ve gitmek istiyorum.
hesabın var mı? giriş yap