aynı isimde "yeraltı" başlığı da var
  • gün itibariyle izlediğim zeki demirkubuz filmi. çok beğenmedim lakin engin günaydın'ın olağanüstü performansı için övgüyü hak ediyor bu eser, gerçi sözlükte yazılan bazı entry'leri okudum ve filmi yerden yere vuranlarımız da var. ben onlara katılamayacağım, aynı filmi haneke ya da gus van sant çekse başucu eseri yapabilirdi bu gibi kimseler ama bir türk çekiyorsa beğendirmek nedense iki kat zor oluyor böylesi sanat filmlerini. yeraltından notlar'ı okuduktan sonra uzun süre dostoyevski okumamaya karar vermiştim hatırlarım da, kitap her bakımdan üst düzey bir edebiyat segilemesine rağmen insanı hayatın acımasızlığıyla baş başa bırakıp gidiyordu. film de aynı duyguyu yarattı bende, ruh halini kötü etkileme olasılığı yüksek bu bakımdan.
    --- spoiler ---

    muharrem'in yatağının başındaki komodinde bulunan edgar allan poe resmini bir ben mi gördüm acaba, çok enteresan geldi bana zira demirkubuz'u dostoyevski hayranlığıyla bilir birçoğumuz. filmin en eğlenceli sahnesi muharrem'in gürültücü komşularına patatesle yaptığı saldırıydı, o an yaşadığı hazzı temsilen tüm film boyunca o patatesi yanında taşıdığına inanıyorum. başkarakterin kopma noktası bana kalırsa en yakın dostu olarak gözlemlediğim gündelikçisi türkan'ın kendisine nankörlük yaptığı akabinde kavga ettikleri sahneydi, belki de en katıksız dostluğu türkan'da bulmuştu çünkü. yazar cevat ve onun yalakalarıyla geçen yemek sahnesi filmin anlatmak istediği şeyi en iyi vurgulayanlardan, bence asosyal olmasına rağmen muharrem'in aslında bir o kadar da normal bir adam olduğunu gördük burada, içinden geçenleri gerçekten söyleyebilmiş olsaydı o yalakalar bir daha uğraşamayacaklardı belki de onunla. yeraltından notlar'da başkarakterin yalnızlığına o kadar içerlemiştim ki o hafifmeşrep kızla bir gelecekleri olabileceğini dahi düşünmüştüm, filmdeki fahişe kitaptaki kahramanın yaşadıklarına benzer şeyler yaşattı bu anlamda muharrem'e kanımca.

    --- spoiler ---

    esin kaynağı bulmakta zorlanan çalıp çırpan yazar rolündeki cevat ile nuri bilge ceylan'a gönderme yaptıysa demirkubuz gerçekten saçma olaylar vuku bulabilir bence ikili arasında, hem sonra ne gerek var bu kapışmaya anlayamıyorum. biri var oldukça diğerinin başarısı mı gölgelenecek nedir kazık kadar adamlar arasındaki bu gönderme yarışı. ayrıca muharrem cevat'ı içten içe ciddi boyutta kıskanıyor, demirkubuz bunu düşünebilmiş olmalı herhalde. son olarak sinematografisini çok başarılı bulanlara inanamadım, pek de abartılacak şey bulamadım görüntü olarak. gerçekten aşmış sinematografik anlar görmek isteyenler emmanuel lubezki'nin görüntü yönetmenliğini yaptığı filmlere bir göz atabilirler.
  • beklediğim gibi bir zeki demirkubuz filmi. yalın ve derin anlatım bu film de engin günaydın'la tavan yapmış adeta. diğer oyuncular da çok iyi bir tonla ona eşlik edip filmi tamamlamışlar. ama bütüne baktığında öle vay vay bir film değil onu da diyim.
  • zeki demirkubuz'un en kotu 2. filmi... en kotusu ise bekleme odasi...
  • filmden en aklımda kalan husus; muharrem'in (engin günaydın) temel besin kaynağının yumurta olması. bi oturuşta sucukluysa 4, sucuksuzsa 6 (yumurtaları kırdığı sahne) yumurta yemekte, sofrada yumurta olmadığında huysuzlanmaktadır.
    bu protein ağırlıklı beslenmenin tesadüf olmadığını, evde mekik çekmesinden ve koşu bandında çılgın atmasından anlıyoruz.

    zeki demirkubuz'u, sanat filmi tadansı yakalıycam diye nuri bilge ceylan gibi uzun dialogsuz sahnelere kasmamasından dolayı severim. ama bu filmde güzel konuyu ve iyi oyuncuları bulmuşken dialoglu kısımları biraz daha coşturmasını isterdim, mesela muharrem'in iş yerindeki ortamı, arkadaşlıkları nasıl? bir burhan altıntop kolay yetişmiyor sonuçta.
  • birçok filmden iyi ama yönetmenin çektiği diğer filmlerden malesef çok ta iyi olmayan filmdir.
    filmde kopukluklar var bazı olaylar tam anlatılamamış eksik kalmış yada yönetmen benden bu kadar gerisini siz anlayın dedi anlamadım.

    --- spoiler ---
    fahişeli yerleri pek anlayamadım özellikle.okuduklarım da beni pek tatmin etmedi açıkçası.belki biraz daha anlatılmak istenen belli edilebilirdi. özellikle muazzam olan bi masa sahnesi vardı.burda önce çav bella söylendi ardından şampanya patlatıldı ve gecenin sonunda da sözde savundukları insan haklarına zıt olarak onların zevkleri için çalışan kadınlarla birlikte olunmaya gidildi. patates;arkadaşlarından almak istediği öcünü temsil ediyordu bence ona bu işi yapması için güç veriyordu bi nevi yeni muharrem yani.( kendi gibi patateside kokluyordu) muharrem aslın da hepimizin olması gereken insan ama hepimiz biraz cevat ve arkadaşları olduğumuz için onun gibileri dışlıyoruz gerçekleri kabullenemiyoruz ve muharrem gibileri ötekileştirmek,yalnızlaştırmak daha kolayımıza gidiyor.muharremin yalnızlığıyla bence yönetmen bunu söylemeye çalışmış gibi geldi.murat cemcir'in muharremi geçirtirmesi sonra dostoyevskinin ''gerçek herşeyin anasıdır ve üstündedir, zavallı egolarımızın bile'' sözü.
    son olarak bu film bence masa sahnesi için çekilmiş.
    --- spoiler ---
  • şahsi fikrim zapiski iz podpolya ' daki karakterimizin kendisiyle alay etme kısmını filmde engin günaydın başarıyla yerine getiriyor fakat kendini beğenmiş bilge olan yönü eksik kalıyor.
  • kesinlikle zeki demirkubuz'un en etkileyici filmi. yaptığı iddia edilen nbc göndermeleri filmin kalitesine kesinlikle gölge düşüremez. zira emek hırsızlığı konusu dünyada sadece ceylan ve demirkubuz arasında olan bir husus değildir.
  • z.d.k un yönetmenliğini yaptığı renkli türk filmi.
    fazlasıyla zorlama ve fazlasıyla olmasa da gönderme içeren ve bu yüzden film kimliğinden çıkıp başka bir kimlikle seyirciye "işte sanat budur" dedirtmek isteyen ve seyircinin de "hayır olmamış" dediğinde "sanat kim? sen kimsin?" deme keyfiyetini elinde bulunduran film.
    engin günaydın,cemcir murat,şon li ustanın öğrencisi ve ismail abi pek güzel dörtlü ama ....!
    film gani rüzgar şavata nın gelebileceği son nokta olması itibari ile belgesel olarak seyredilmesi biraz daha üzüntüyü hafifletmez.
  • --- spoiler ---

    yapabileceği halde cam kırmaktan imtina eden cesaretsiz patatesleri püre yapacak film. (eğer böyle bir patatesseniz bu filmden rahatsız olacaksınız.)

    ilgili patatesin kişilik özellikleri: başkasının oynadığı oyunu seyrederken dövüşçülerin aduketleriyle ezikliğini gidermeye çalışan, bir fahişenin tek damla ilgisine muhtaç olduğu halde onu aşağılayıp tatmin olacağını düşünen, etrafındakilerden duyduğu tiksintiye sebep olan iğrençlikler üzerine sinmiş gibi sürekli kendini koklayıp duran ve zaman zaman yer-yön değiştirme savunma mekanizmasını kullanan, televizyonda dönen belgeseldeki hayvanların çiftleşmesine bile çemkiren ve onları kıskanan, yalnız, mutsuz, kurumuş ve saldırgan.

    --- spoiler ---
  • biraz önce izlediğim harika ötesi film. sanıyorum zeki demirkubuz "dostoyevski şu an ankara'da yaşasa nasıl olurdu acaba?" sorusunun verdiği merakla işe girişmiş. özellikle histeri krizleri esnasındaki konuşma sahneleri dostoyevski romanlarına gömülmüş hissi verdi bana.

    --- spoiler ---

    filmde geçen birkaç önemli öge üzerine düşündüm biraz. bunlar yumurta, köpek uluması ve patates. baş karakter muharrem'in sabah-akşam yumurta yemesi ve yatak odasındaki içinde sarı plazmaların yuvarlak oluşturduğu süs eşyasının da yumurtaya sarısına benzemesi güzel yakalanmış bir ayrıntı. yumurta en temel anlamda basitliği simgeliyor. en basit yemek biçimi iki yumurta kırıp yemektir, hem kolay hem hızlı. yumurta kırmanın herkes tarafından bilinen ve kolay yapılan basit bir yemek olması, aslında baş karakterin de hayatını sadece temel ihtiyaçlarını karşılayacak kadar basit bir şekilde yaşadığını simgeliyor. evi, yaşadığı memur hayatı ve hatta fiziksel anlamda da kendisi çok basit, daha doğrusu çok sıradan. bu sıradanlığı değiştiremeyecek olmanın kişiliğinde yarattığı bozuklukla akla gelebilecek en rezil ve iğrenç şeyleri inatla yapmaya niyetli olan muharrem'in, türkiye'nin en sıkıcı büyükşehirlerinden birisi olan ankara'da geçirdiği hayatı konu alan bir film yeraltı.

    köpek uluması ve fahişeye hırlayıp köpek gibi saldırması da yaşadığı sıradan hayatı değiştirmeye yönelik bir hamle olabilir. hayatını değiştiremeyeceğini anlayan muharrem, televizyonda izlediği leopar belgeseliyle ve temizlikçisinden duyduğu hikayeyle kendisini köpeğe veya kurda dönüştürmeye çalışıyor. kendi hayatından sıkıldığı için ne kadar iğrenç veya absürd olursa olsun başka şekilde bir hayat yaşamaya çalışıyor. köpek gibi uluyan adam hikayesi de tam kendisi gibi bir adamın yaşayabileceği bir şey izlenimini verdiği için ulumaya başlıyor. hatta bir ara kendini köpek rolüne o kadar kaptırıyor ki fahişeye hırlayıp saldırıyor.

    patatesle ne yaptığı sorusunun cevabını sanırım filmi dikkatli izleyen çoğu kişi anlayabildi. ben de anladığımı zannediyorum. porno izleyip, 31 çektiği geceden sonra elinde patatesle uyanması, patatesi koklayan temizlikçinin verdiği tepki, fahişeyle geçirdiği gecede patatesin olması ve fahişe evine geldiğinde "sen beni sapık mı sanıyorsun? o gün sana yaptırdıklarım hoşuna gittiği için mi tekrar geldin?" diye bağırması bana bir fikir verdi, eminim bu satırları okuyanlar da anladı olayı. muharrem'in iğrençlik yapmaktan keyif alması, ne kadar acı verirse o kadar haz duyduğunu söylemesi (hatta kapanış sahnesinde bahsettiği diş ağrısından alınan hazzı dostoyevski'nin romanlarında da okuduğumu hatırlıyorum) patatesle cinsel ilişkiye girmesine, hatta fahişeye verip onu strapon gibi kullandırtmasına sebep oluyor. kendini rezil edecek her türlü olaydan inanılmaz keyif almaya başlıyor muharrem. otelde bağırması, serviste uluması, yemekte tek başına şarkı söyleyip dans etmesi gibi örnekler mevcut.

    fahişeyle konuşması da oldukça güzel bir sahneydi. ölümle ilgili yaptıkları konuşmadan sonra ikisinin de "öleceğiz en sonunda, bari çabuk ölelim bitsin" konusunda hemfikir olmaları aslında ikisinin de hayatlarından ne kadar memnuniyetsiz olduklarını gösteriyor. ikisi de hayatlarında dipteler, ve en yakın zamanda ölüp hayatlarından kurtulmak istiyorlar. muharrem'in fahişeyi hırlayarak korkutması ve sonrasında saldırması aslında bir anlık cinnetin yaratacağı etkiyle karşı tepki verecek olan fahişenin onu öldürmesini istemesiydi bence. ve muharrem o kadar beter bir halde ki, hayatından bezmiş bir fahişe bile ona acıyacak duruma geliyor son sahnede.

    ayrıca son sahnede evi kırıp döküp, kapıyı da açık bırakan muharrem, gecenin bir yarısı eve gelen fahişeye her şey normalmiş gibi "çay koyayım mı?" diye sorduğunda o kadar güldüm ki, klasik bir ekşici olsam sandalyemden düşerdim.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap