*

  • --- spoiler ---
    şangay'da ailesi ile birlikte yaşayan küçük christopher'in anne ve babasının 1'er yıl arayla kaybolması sonucu kendisini ingiltere'de bulması, büyük bir dedektif oluşu ve senelerden sonra ailesini bulma mücadelesini anlatan roman sanki bölüm bölüm yazılmış, bölümler arasında zaman aralıkları olan bütünlükten kopsa da sanki birbirinden bağlı hikayeler okuyormuş duygusu uyandırıyor.

    christopher'ın akira ile oyunları, annesinin afyon ticaretine karşı verdiği mücadele, kayboluş öyküsü, ingiliz sosyetesi, yollarının kesiştiği güzel, hırslı ancak şanssız sarah, japonya çin savaşı, afyonun sömürge silahı gibi kullanılması sanki hepsi birer ayrı hikaye. ya da kitap ayrı hikayelerden oluşsaydı daha keyifli olurdu. zira ishiguro'nun tatlı, görsel zenginlik sunan, lezzetli, okuması keyifli anlatımı aralarda bağlantı koptuğunda bulanıyor ve gücünü kaybediyor.
    --- spoiler ---

    ancak ne olursa olsun bazı yazarların her zaman kredisi vardır. kazuo da onlardan biri.
  • öksüzlüğümüz adıyla ve yasemin ortwein çevirisiyle yky'den göreceğimiz ishiguro kitabı.
  • guc okunan bir roman. bolumler arasindaki gecisler oldukca kopuk. ancak, ishiguro cok guclu bir yazar oldugundan bunu bilincli yapmis olabilir ve roman boyunca yasananlar ile hatirlananlar arasindaki baglantiyi kurmaya calisan dedektifin zihinsel girdabina bizi de cekmek icin bu yolu secmis olabilir diye dusunuyorum.

    hakkinda yazilmsi bir yaziya suradan ulusabilirsiniz:*

    "he japanese-born ıshiguro has described his own style as one that ''suppresses meaning'' and has attributed his success to ''tackling on a thematic level the implications'' of this style, of the voice his narrators use to avoid self-knowledge. for ıshiguro, the orphans of his title are bereft of parents and yet also defined by them; they can never get over their loss because their parents are always already absent. the orphan's life is never fully his own, but seems instead as secondhand as the form of this novel itself, so brilliant in its tireless echoes of earlier texts. ''when we were orphans'' goes much farther than even ''the remains of the day'' in its examination of the roles we've had handed to us. ıt suggests that the butler's inability to get beyond his professional script may be endemic in a world in which we are all eventually orphans. whatever the sense of graham greene's ''personally impossible'' that has so persistently drawn him to such material, ı have little doubt that kazuo ıshiguro will himself avoid the oblivion into which his narrators all finally sink. ''when we were orphans'' is his fullest achievement yet. "

    yazıda bu romanın, yazarın yıllar önce sinemaya uyarlanan bir başka romanı the remains of the day'in bir yankısı olduğundan bahsetmiş ve önünde sonunda herkesin yetim kaldığı bir dünyada iş hayatındaki varoluşu dışında bir kimlik oluşturamayan bay stevens'ın durumunun sanılabileceği kadar ender olmayabileceğinden bahsediyor. bana bu bağlantı ilginç geldi. velhasıl, aksini de iddia edemeyeceğim çünkü romanı hakkını vererek değerlendirecek kadar iyi kavrayabildiğimi sanmıyorum.
  • filme alınsa çok da güzel olurdu diye düşündüren bir roman
  • --- spoiler ---
    kitabı bitirdiğimde tamamlanmamışlık hissi veren roman. romanı okurken sanki bizim bilmediğimiz bir sır ortaya çıkacakmış da bu kadar sene sonra toplum baskısı hissederek şangay’a gidisi, orada yaptığı mücadele, anne ve babasının ayni evde tutulduğuna dair sarsılmaz inancı, bir dedektif olarak gosterdigi caba bir yere bağlanacakmış diye düşünüyor insan fakat olmuyor. bazi bölümlerde olay örgüsü kuvvetli olmakla beraber bazi boulumler yazar bir şey düşünmüş ama bize tamamını aktarmamış gibi bir hissiyat veriyor.
    --- spoiler ---
  • (bkz: kazuo ishiguro) nun okuduğum üçüncü romanı. bir dedektifin (christopher banks) çok iyi mevkideyken herşeyden vazgeçip shangay a giderek geçmişini sorgulamasını anlatıyor.
    bu yazarın yazım dili gerçekten cok iyi ve filmi yapılsa harika olur diye düşünüyorum.
  • ıshiguro’nun günden kalanlar’dan sonraki en iyi romanı.
  • kitapı bitirince yazar büyük umutlar kitabına biraz öykünmüş olabilir mi diye düşünmeden edemedim. hele en sonu sanki tamamen ben bunu daha önce bir yerlerde gördüm dedirtti. ama genel olarak yazarın dili başarılı. okumaya değer bir kitap.

    --- spoiler ---

    "ne şahane günlerdi" dedim. "tabii o zaman bilmiyorduk, bilmiyorduk nasıl şahane olduklarını. çocukken bilemiyor insan galiba."

    --- spoiler ---
  • yalnız ruhun gerçeklik arayışının memleket bildiği ve memleketi olan yer arasında, zaman ve mekan atlamaları ile geçen roman.
  • (bkz: kazuo ishiguro) üstadın diğer eserlerinin aksine biraz fazla uzatmış olduğu eser... zaman konusu gerçekten biraz kafa karıştırıcı, zeki olduğunu düşündüğümüz karakterin çatışmaların ortasında "ev de ev" diye tutturması, çinli teğmenin "tamam hacı ya, boşverelim çatışmayı, biz senin olayına bakalım" demesi komik şeyler gibi geldi... karakterin geçen yıllarda ailesinin peşine düşmemesi ve yıllar sonra onların hâlâ aynı evde tutulduğuna inanması, peşine düşmesi de pek mantıklı gelmedi doğrusu.
hesabın var mı? giriş yap