• öz yetinin çeperleri dahilinde insana her şey serbesttir. ama özgürlüğün parametresi kişinin kendi iradesi değil sosyal değerler silsilesidir. içerde saz çalmayı, boncuktan kuş yapmayı öğrenmeyi göze aldıktan sonra, adam öldürmek herkese serbesttir örneğin... aç kalma gibi bir getirisi olabileceğini kabullendikten sonra çalışmamak serbesttir çoğu insan için.

    bunun dışında, hiç bi büyütülecek yaptırımı olmayan, fasaryadan serbestilerle doludur yaşam. özgürlük ise toplumsal gerçeklik/aidiyet karşısındaki, breysel ya da kollektif tercihlerle, hakedişlerle ilgilidir...

    özgürlük, doğal hukuk'a içkin bir varoluş koordinatıdır. özgürlükte aslolan, müdahelesizliktir, toplumun (belki de toplumsuz insanlık idesinin) buna yaptırımı değil selbi bir onayıdır gerekli olan...

    ayrıca roger garaudy denen eski marxist yeni denyo kişinin muhteşem özgürlük tanımında bir nebze olsun ortaya çıkabilecektir mevzu edilen lüzumu tartışılası fark... (anılan zatın denyoluğu islamı seçmesiyle ilgilidir ya da ilgisizdir ayrı konu.) bu herife göre; "özgürlük, her türlü yabancılaşmanın dışında kalabilmektir".

    (bkz: başlığın yazarın başına kalması)
  • bir ufak boy rakı ile bir büyük boy rakı arasındaki ince çizgi
  • ozgurluk boynunda bi yularin olmamasidir,serbestlik ise otlaman icin sahibinin yularini ne kadar gevsettigi.
  • çölde tek başınayken alabildiğince serbestsindir, hiçbirşey yapmak istemediğin zaman özgürsün heralde..
  • serbest meslek yerine özgür mesleği kullanamama sebebimiz olan fark..
  • özgür ve serbest ifadeleri erkekler tarafından kadınlar için kullanıldığında oldukça enteresan bir noktaya işaret eden bir farktır..

    erkekler, kadınların özgürlük durumlarından sözederken; az buçuk mürekkep yalamış etmiş, kendi ayakları üzerinde durabilen kadınlar için özgür sıfatını uygun bulurken, ekonomik bağımsızlığı olmayan, eğitim düzeyi de en fazla lise mezuniyetiyle sınırlı olan kadınlar için serbest sıfatını yakıştırırlar..
    oldukça manidar bir farktır bu.. zira biri (yani özgür olan) için tırım tırım tırmalamak gerekir.. diğeri (yani serbest olan) için hiç bir çaba sarfetmeye gerek yoktur, o zaten her an yoldan çıkmaya, -abazanlık literatürüne göre- her daim vermeye hazırdır..
  • serbest vurus aninda topun kaleye olan uzakligindan daha fazla gerilen futbolcunun ayaginin neresini kullandigini bile bilmeden yaptigi vurus sonrasi topun stadin disina cikmasiyla ozgurlugunu ilan eder gurura ulasmasi. cogu zaman bu sevinc, mahalle cocuklarinin topu bulduklarindaki sevincle birlikte burkulur. olayda anafikir; birinin ozgurlugunun, digerinin alanina girmesiyle bitmesi olarak alginabilir.
  • teoman duralı'nın gerçekten de ilginç bir şekilde yaklaştığı konudur.

    şöyle ki;

    "aslında théologique-métaphysique bir ilke olan "hürlüğ"ün* gündelik yaşama düzlemindeki tezâhürü "serbestlik"tir.* "hürlüğ"ün kaynağı ve yöneticisi "akıl"ken, serbestliğ"in yönlendiricisi "aklıselîm"dir. "hürlük" ilke olarak "iyilik" ile "kötülük" arasında tercihte bulunmaktır.

    aklın kişiye içindeki seslenişi "vicdân"dır. kişinin genetik-fizyolojik-morfolojik-olmayan, demekki "manevî-ruhî içi'ne "gönül" denir. "akl"ın, "gönül"deki "hitâb"ı demek olan "vicdan"ın kendini "dışlaştırma gücü"yse, "irâde"dir. onun da "davranış"ları biçimlemesiyle "eylem"ler ortaya çıkar. eylemlerin ortamınaysa "serbestlik" diyoruz.

    "akıl", ilâhi buyruk il talîmatları "gönül"de "dillendendirir. "akl"ın, ilâhi buyuk ve talîmatları "gönül"de dillendirmesine "vicdân" demiştik. "akıl", evvelem'irde hatırlar. neyi hatırlar? insanın, allah'a içtiği ilkaslî "and"ını hatırlar. bu "ant", insanın tercihini hep "iyi"den yana kullanmasının şart koşar. fakat, salt manevî varlıklardan farklı olarak insanın, bir de, fizik-fizyolojik vechesi vardır ki, ona da "beşer" demiştik. işte o beşer taraf, "ilkaslî and"ın gerektirdiği "akıl-vicdân" yolunda seyretmesinde -sırâtımüstakîm- kişiye pürüzler çıkarır. aklın isteği doğrultusunda -hürlük- kişi gönlünde tercihini iyiden yana -sâlih niyet- kullanmakla birlikte, davranışlarını o cihette biçimleyecek gücü -irâde- kendine her vakit bulamayıp kötü eylem yönünde karar alabilir. -serbestlik- öyleyse, "hürlük" ile "serbestlik" hep örtüşmeyebilir. ikisi arasındaki uyumu ziyâdesiyle bozan, kişinin karşı karşıya kalabildiği doğal ile toplumsal zorlamalar ile dayatmalardır. meselâ hastalanma, nefsî-bedenî itkiler ile ihtiyâçların zuhûrunda, maîşeti temîn, esir düşme yahut mahkûm olma gibi durumlarda kişi, "serbestliğ"ini yitirmekle birlikte, "hür" kalmayı sürdürür. onun niyet ile düşünmelerine dışarıdan müdâhale imkânı yoktur da ondan.

    hem maddî hem de manevî vechelerinin bulunması, insanı âlemde en sonlu varlık durumuna sokmaktadır. hürlük de, insanın böylesine bölünmüş olan varlığında ortaya çıkmaktadır. maddî etkileşmeler ile işleyişleri denetleyip yönlendirmekle ve beden faaliyetlerini belirleyip yönetmekle yükümlü nefsini nasıl konumlandıracağı sorunu, kişinin kararına kalır. karar yetkisiyle donanmış ve bunun sorumluluğunu taşıyan "ruh"un, kişi tekindeki tezâhürü olan "akıl", hürdür. akıldan aldığı buyruklar ile talîmatlar doğrultusunda nefs, maddî etkileşimler ile işleyişleri denetleyip yönlendirir ve beden faaliyetlerini belirleyip yönetirmi yoksa onların câzibesine kapılıp boyunduruğunamı girer, sorusu, "hürlüğ"ün ana sorunudur. "akıl" yoluyla allah ile "nefs"in "ben"i arasındaki "söyleşme"ye "vicdân muhasebesi" diyoruz. "akıl", "doğru"yu, "hakîkî olan"ı bildirmekle birlikte, madde ile bedenin kölesi kesilmiş bir "nefs" bunu nazârıitibâra almayabilir.

    aklı yahut kişinin ruhunu eflâtun, iki atın çektiği arabanın sürücüsüne benzetir. atların ikisi de itâatliyse, mesele yok. ama ters yönlere saparak koşarlarsa, "arabacı"nın "baş"ı derttedir.*

    "nefs", "akıl" tarafından yönlendirildiği oranda kişi hürdür. "aklın ses"i, yânî "vicdânın isteği" -irâde- doğrultusunda beden faaliyetleri yoluyla etkinlik gösteren "nefs" "serbest"tir. "nefs", kişinin beden faaliyetleri üstündeki etkinliğini yitirdiği ölçüde, genetik-fizyolojik faaliyetler, bünyenin işleyişinde ağırlık kazanırlar. yaşamayı fizik-kimya-genetik-fizyolojik anlamda yürüten faaliyetlere, dirimbilimci/biyolog olmayan kimseler, "içgüdü" demişlerdir. nefs, dış dünyada yürütmekle yükümlü olduğu etkinliklerde serbestliğini yitirdikce, onun bıraktığı boşluğu içgüdüler dolduracaktır. aklın "hür irâdesi" verilmiş kararları uygulamaya aktaran nefsin, bedeni "serbestce yönlendirmesi"yle eylemler belirir. nefsin serbestce yönlendirme kudretinden yoksun beden ise, genetik-fizyolojik faaliyetlerin altında "devinir." "

    ş. teoman duralı, "sorun nedir?", dergâh yayınları, 1. baskı, istanbul 2006, s.72-73
  • bir çok konudaki tartışmanın temelinde anlaşılmaması ya da reddedilmesiyle yatan sebeptir.
hesabın var mı? giriş yap