*

  • türkiye'de sinemalarda oynamadığından, türkçesi olmayan, baraka insanları diye çevrilebilecek 1981 yılı yapımı, gösterime 1982'de girmiş olan bela tarr filmi. uzmanı olduğu siyah-beyaz filmlerden biri. renkli filmlerinden macbeth ile aynı resmi yapım tarihi kardeşi.

    robi eşi ve iki çocuğuyla yaşayan mutsuz, ama szabadgyalog'un andras'ı kadar sorumsuz ve dışarlıklı olmayan, ortanın altı sınıftan bir macar insanıdır. evliliklerinin 9. yıldönümünde karısına sadece bir şişe şarap ve saç spreyi götürür ve onun daha yakın, daha sevgi dolu ve işbirliğinde olmaları sızlanmalarına, evlilikte yalnız kalakalma eleştirilerine, ağlamasına hiç candan katılmaz. kopmaktadırlar; ertesi gün veya kısa süre içinde ağlayan çocuğuna; neden, nasıl, ne hakla tepkilerine ek olarak gitme diyen eşine aldırmadan bavulunu toplar, kapıyı zorla açar, çıkar gider. filmde önce bunun öncesini, gelişimini izleriz. nasıl çağdaş bir kopuk, yabancılaşmış çift olduklarını, adamın çocukça heveslerini, oyunlarını, eğlenmeyi, şakımayı nasıl dışarı taşıdığını, evde sıkılıp sıktığını, kadının hem hırstan kudurduğunu, hem söz hakkının minimum olduğunu, ondan fabrikada veya şehrin enerji merkezinde bir iş bulmasını istediğinde gönülsüz olduğunu, yaşama farklı baktıklarını, ona yurt dışında bir iş için 2 yıl çalışmasını önerdiklerinde gelir düzeyleri artacak, biraz nefes alacaklar göründüğünde bile karısını ikna edemediğini, kendisinin ise kaçmak ister ve kendi başına daha mutlu olurmuş gibi can attığını, en ufak bir uzak kalma, gecikme konusunda bile algılarının farklı, tartışmalarının sert olduğunu, içinde bulundukları sosyalist düzen ve komünist ideallere hiç de hakim değil, basmakalıp bildiğini, aslında yaşama ve siyasete dair bizim gibi bilgisiz olduğunu, karısının doğrudan gözüne bakamadığını, direk iletişim kuramadığını, hep sıkıntı içinde yaşadığını, evlerinin de göt içi kadar bir prefabrike olduğunu (filmin adı ingilizce olarak the prefab people), yönetmenin ise, csaladi tüzfeszek/aile yuvası'ndan bilindiği üzere dış koşulları bildiği ve eleştirisine kattığı ama asıl insan ilişkilerini gözleyip işlediğini, bu daracık yuvada yuvacılık, ailecilik oynamanın zor olduğunu, (biz kendimiz yabancılaşma koşullarında yaşadığımızda sınıf atlama, bireysel çıkış bulma için hevesli oluruz) ağırlıklı olarak hem uzun çekimler hem yakın planlarla, hem de yakın çekime daha çok eşi alınmış olarak izleriz.

    yönetmen ikisini birbirine sürter, sürter, sıkıştırır, bizim yüreğimiz sıkışsın, bunun kolayca haklı haksız oyunu oynamaktan öte bir zorluk ve insan durumu olduğunu anlayalım. bu bakımdan panelkapcsolat tarr'ın çembersel biçem izleğini baştan beri kurdu ve koruyor saymazsak ilk evresinde ilk kez sergilediği filmi. başlangıç sahnesiyle sondan bir önceki sandığım, baştakinin aynısı değil çok benzeri olan kavgalı ayrılık sahnesi en azından bir çember, bir düğüm, döngü olduğunu görsel olarak da sunmakta. yaratıcı tavır olarak bu tekrarı sona koymamış; çıkışsızlık duygusunun altını çizmek için, hiç de daha iyi hale getirmedikleri evlilikleri için, o terk ediş sonrası robi'nin eve döndüğünü; birlikte eve çamaşır makinesi alıp kamyonetle taşırken yüzlerinden (ruhlarından) dökülen bin parçayı kameraya çekmiş.

    tabii arada bir de belgesel benzeri anlatım sahneleri bir kuaförde saç yapılırken bir de eşi robi'nin terkinden sonra evde yalnız başına söylenir, içini dökerken verilmiş. belgesel benzeri biçem tarr'ın çok hızlı kendi biçemi için bıraktığı ama bazı unsurlarını sanatsal kariyeri boyunca kullandığı, sanata giriş evresinde içinde bulunduğu ekol.
hesabın var mı? giriş yap