• "the tempest" olarak da adı geçen beethoven şaheseri.eski türk filmlerinde kullanılmış olabilir, çok tanıdık bir melodiye sahip.

    http://www.youtube.com/watch?v=hw0p2khgwcs
  • müzikten anlamam. bu yüzden anlatacağım bölümlerin teknik jargonunu bilmediğimden dolayı youtube'dan saniye vereceğim. tabii oldukça kişisel ve belki de ancak iyi niyetli denebilecek kadar seviyesi olan açıklamalarımdan dolayı müzikten anlayanlardan alttan almalarını rica ediyorum.

    http://www.youtube.com/…tldkm6dykbe&feature=related

    0:00-0:17 - birinci bölümün zarif girişi.
    0:17-0:21- bu parça (motif mi, müzikal cümle mi hiç bilmiyorum) çok enteresan bir şekilde bir konuşmayı andırıyor. bir temel, bir ana düşünce gibi. bu düşünce de sanki bıkmadan usanmadan (ama sinirli) yapılan bir açıklamayı ve bu açıklamada anlamayan insana karşı kalınan çaresizliği anlatıyor gibi. sanki agresif bir şekilde tekrarlanan melodinin bu bitişi gerçekten de bir insanın konuşma veya vurgusunun müziği gibi. 'anlattım, anlattım, anlamadılar' veya 'anlatırsın, anlatırsın ama en sonunda karşıdakinin anladığı kadar varsın' gibi bir şey.
    0:21-0:28 - bu da sanki 'sakin olmam gerek' der gibi. ya da belki de o karanlıktan birden aydınlığa çıkması, 'müziğe odaklanmalıyım' demek gibi. ya da 'müzik var, sıkıntılarımı aktarırım ama o olmasaydı daha zor olurdu' gibi. bir de orhan veli'nin anlatamıyorum şiiri gibi. anlatamadığını çok iyi anlatması gibi. yani o zorluğu (belki de müzikal ifadenin zorluğu) anlatamamasının acısını akıtıp, sonrasında bunu anlatabilmesinin huzurunu yaşaması gibi. anlatamamayı anlattığının farkına varması yani.
    0:28-0:39 - burada en başa tekrar dönülüyor. motive olan insan yeniden başlıyor. nedense gergin bir yeniden başlayış gibi. içinde hafiften bıkkınlık var gibi. 'olsun' diyor yine de.
    0:39-0:48 - şu anlatamama bölümü biraz değişik tekrarlanıyor. buradaki tekrar (moralden olsa gerek) biraz daha hınzır gibi. ya da şöyle diyelim, ciddi, kaşları çatık bir insanın (veya bir hocanın) arada zekice ve neşeli espriler yapması gibi. evet evet çatık kaşlı gülümseme. ya da 'neyse hadi gene iyisin' gibisinden karşıdakiyle biraz daha iletişime geçme çabalaması gibi. aynı zamanda histerik bir yapısı da var gibi. böyle anlattığının veya anlatma şeklinin anlamsızlığını ya da anlayacak kişiye anlatamayacak olduğunun fark edilmesi gibi gergin bir yanı da var. ama bunu kabullenmiş görünüyor. sakinleşmiş. bu arada histeriyle ilgili şu entriye link verme gereği duyuyorum daha iyi anlaşılması için: (bkz: #893259)
    0:48-0:53 - bu bir üstteki bölümle bitişik ama anlam açısından ayırma gereği duydum. burada sanki 'işte yeniden başlıyoruz, bildiğim başıma geldi' hissi var. ya da daha içinde olup biten bir mesele gibi. 'bak daha iyi bir şekilde anlatıyorum, arada şaka filan da yapıyorum ama yine de fazla zorlama' der gibi.

    0:53-0:54 - bu bölüm de kendi içinde bütün ama ayırmam gerek. yine de paragrafla ayırdım ki anafikrini açıklayayım. bu bölümde temelde sanki işler çözülüyor gibi. burada başlardaki 'neden anlatamıyorum ki?' meselesinden çok, anlattığı şeyi anlatıyor gibi. yani dinleyiciyle dert ortaklığını bırakıp artık neyi anlatamadığını anlatmaya başlıyor gibi. neyse, bu radikal sesler o çok inandığı düşüncelerini gururla ve kararlılıkla anlatıyor gibi.
    0:54-0:57 - burada da o fikirlerine inananları nasıl bir dünya bekliyor onu neşeyle anlatıyor. sanki (bir üsttekiyle ilişkili olarak) 'iyilik, güzeldir. düşünsene, herkes iyi olsa ne güzel olur...' gibi. sert, vecizemsi bir hızlı fikir akışının anlatımı ve bunun sonucunda dünyanın ne güzel olacağıyla ilgili inandırma çabası var (belki de o dünyanın nasıl olacağıyla ilgili naif melodi sonraları elde ettiği anlayışla ilgilidir. yani anlatmaktan bir hal olmuş ama insanların da seviyesine inmesi gerektiğini öğrenmiş insanın melodisidir).
    0:57-1:02 - buralarda anlatımına tane tane, kibar kibar devam ediyor.
    1:02-1:10 - bu bölümde artık o idealist fikirlerinin dozajını arttırıyor. naif düşünceler daha azalıyor.
    1:10-1:15 - burada sanki yine kişiselleşiyor ve artırdığı dozajın yine anlaşılmayı engelleyeceğiyle ilgili bir endişe içerisinde.
    1:15-1:26 - bu endişenin hemen ardından naif, o hayalperest dünyasını anlatmaya tekrardan koyuluyor ki anlaşılsın. tabii endişeden ve uzun idealist açıklamalardan dolayı daha uzun naiflik.
    1:15-1:46 - burada naiflikten tekrar fikirlere zarif bir geçiş, tekrardan fikirler var. sanki bu bölümün sonlarına doğru fikirlerinin karmaşasından dolayı bocalaması söz konusu ama endişelenmiyor çünkü artık ona inananlar da o fikirleri tamamlayabilecek kadar anladı ve inandı sanki.

    neyse, bu entri saniye saniye gidersek bitmez. olay şu ki, anlatana değil anlattırana bak demişler. ya da dehanın en mükemmel özelliği olan 'sıradan insanlara ilham verme-insanın içindeki potansiyeli ortaya çıkartma' özelliği var. işte böyle sözlük.
  • fazıl say yorumu da baya şahane olan re minör(d mınor) tonda yazılmış piyano sonatı. 3.bölümü gerçekten de mükemmeldir.

    http://www.youtube.com/watch?v=dlu02tqah90

    yoğun istek üzerine diğer bölümler. wilhelm kempff yorumuyla.

    op.31 no:2 01-largo:

    http://www.youtube.com/watch?v=wtza6mg_i7a

    op.31 no:2 02-adagio:

    http://www.youtube.com/…misqfjia7ao&feature=related

    op.31 no:2 03-allegretto:

    http://www.youtube.com/…lfjd-dq5rek&feature=related
  • beethoven'ın şüphesiz en hoş parçalarından biri.

    ayrıca fazıl say'ın da müthiş performansını dinlemek gerekir;

    http://www.youtube.com/watch?v=7u5if44lyks
  • üçüncü kısmındaki melodi akışı muazzam parça, wilhelm kempff de fena çalmaz.

    üçüncü kısmı dinlenmek istenirse;

    http://www.youtube.com/watch?v=lfjd-dq5rek
  • piyano çalmayan sadece dinleyici bir kulak olarak onlarca yorumunu dinlediğim en fazla kissin'den olanını sevdiğim sonattır. fazıl say yorumu da çok iyi bence. ama kissin'in çalışı hayalimdeki beethoven figürüne daha fazla uyuyor. sanırım bu beethoven'ı agresif ve tutkulu bir adam olarak benimsememden kaynaklanıyor.

    evgeny kissin'den third movement: http://www.youtube.com/watch?v=zba_01_qzeo
  • özellikle 3. kısımda rachmaninoff tarzı çılgınlıklar bulunan*, metronomu felç eden ama yine de pamuklarda yüzüyor hissi veren yumuşacık şarkı. ve ben de oyumu evgeny kissin yorumundan yana kullanıyorum.

    rachmaninoffçuğum belki bu şarkıdan etkilenmiştir, olabilir. zaten severdi beethoven'ı. ayrıca (bkz: metronomun felç olması) (bkz: pamuklarda yüzmek). evet bence de yapacağım tanıma benim.
  • tempest sonatası başlı başına entelektüel bir haz kaynağıdır.
    bir nevi cennetin fon müziği, eğer varsa, böyle olmalı.
  • 3. kısmı beni benden alan şaheser. yaratıcılığı tetiklediğini düşünmekteyim.
  • beethoven bu parçayı işitme problemleri yaşadığı yıllarda bestelemiştir. largo-allegro, adagio, allegretto olmak üzere üç bölümden oluşur. en çok bilinen bölümü ise son bölüm olan allegrettodur. fikrimce en iyi yorumu wilhelm kempff'e aittir.
hesabın var mı? giriş yap