• malum ortamlara çoktan düşmüş albümdür.
  • her zamankinden daha sakin bir brazzaville albümüdür. ilk albümleri olan 2002 'nin kıpır kıpır parçalarından deng xiaoping bile türk müziği ile uysallaşmıştır.

    kompile liste:

    1. jesse james
    2. peach tree
    3. deng xiaoping
    4. foreign disaster days
    5. magura
    6. pablo's lament
    7. casa batllo
    8. 17
    9. madalena
    10. bosphorus
    11. taksim
  • oriental brazzaville
  • david brown albümün kitapçığında bu çalışmanın uyduruk bir türk lokumu tadı vermemesi için çalıştıklarını söylüyor. müzikal açıdan yorumlayacak yetide değilim ancak söyleyebilirim ki albüm kapağı ve içindeki bir resimde bundan uzak durulduğu o kadar belli ki. bir kerem süslü püslü istanbul'un modern yüzüne girilmemiş. ne mutlu ki salacaktan ayasofya'nın arkasından batan güneş temasından eser yok. albümün hemen içinde boğaziçi'nin süper mavi - yeşil fotoğrafı yerine içinden kocaman bir tanker geçen boğaz var. albüm kapağında ve arkasında da klasik bir istanbul yapılaşması. ne bir şehil planı ne bir düzen var. çatıda yamalar, leğenler, çamaşırlar, muşambalar, bir dolu malzeme. istanbul olduğu ne kadar belli. bir turiste göre orası istanbul değildir. bana göre asıl orası istanbuldur. david brown kesinlikle türk lokumu tadından oldukça uzaklaşmış, tabiri caizse sadece lokum olmuş. başında " türk" diyerek reklama gerek yok. o da lokumun ne olduğunu biliyor biz de. o da istanbul'un neresi olduğunu biliyor, aynı şekilde biz de. david brown los angeles doğumlu ve şu anda barselona'da yaşıyor olabilir ancak bir şehirde nereyi göreceğini iyi biliyor.

    david brown'un dileği oldukça mütevazı. umarım sadece bir şarkıda olsa bile boğaz esintisini yüzünüzde hissedebilirsinzi diyor hemen albüm kitapçığının sonunda. bir şarkı ne demek. bir şarkı ne? ne? n? ?

    efendim sarıyerden giriyorsunuz albüm başlarında, emirgana uğruyorsunuz, karaköy'den simit alıyorsunuz sonra boğaz havasını içinize çektikten sonra da arkadaşlarla tünel*** meydanında buluşuyorsunuz. öyle bir albüm.
  • albüm kitapçığında david brown çok güzel yazmış. arada çıkarıp okuyorum, iyi geliyor. bu yazı myspace sayfasında biraz kıyıda köşede kalmış. buraya copy-paste yapıyim de belki bir kaç kişi daha fazla okur.

    "rus bayrağında çift başlı bir kartal vardır. başlardan biri batıya, diğeri doğuya bakar. her zaman bu sembolün rus karakterini mükemmel biçimde temsil ettiğini düşünmüşümdür; görünüşte batılı, tabiatında asyalı... her nedense rusya, brazzaville’in müziğini büyük çapta benimseyen ilk ülke oldu. belki brazzaville’in müziğinin de biri batıya diğeri doğuya bakan iki başı olduğu içindir.

    baba tarafım çoğunlukla ingiliz ve iskoç kökenli kanadalı’ydı. anne tarafım ise doğu avrupalı ve rus yahudiler’den oluşuyordu. los angeles’ın merkezinde, kore mahallesi’nde büyüdüm. orada pek çok farklı kültürden insan yaşıyordu. filipinliler, meksikalılar, koreliler, çinliler, ermeniler ve taylandlılar vardı. bu insanların müzikleri, yemekleri ve dilleri, gençlik yıllarımda bende çok derin izler bıraktı. los angeles’ta geçirdiğim bu biçimlendirici yıllar üzerine bu kadar çok şarkı yazmam sanırım bu yüzdendir. sürekli kültürel bir tür dönüm noktasındaymışım, gerçek anlamda hiçbir yere ait değilmişim ve bu yüzden de hemen hemen her yerde evimdeymiş gibi hissederdim.

    istanbul bana garip bir şekilde gençliğimin los angeles’ını hatırlatıyor. bence dünya üzerinde, zıtlıkların buluşmasını daha iyi örnekleyebilecek başka bir şehir yok. rusya gibi istanbul’un da bir ayağı asya’da, diğeri avrupa’da. hem laik bir temele hem de dine çok bağlı büyük bir insan topluluğuna sahip. türk’ün yanısıra rum, ermeni, bulgar, rus ve arap da bulmak mümkün. her tür hristiyan, musevi ve müslüman mevcut. kentin hangi bölgesinde olduğunuza bağlı olarak kendinizi 21. ya da 17. yüzyıldaymış gibi hissedebiliyorsunuz. bana öyle geliyor ki kediler avrupa yakasını, köpekler ise anadolu yakasını yönetiyor.

    türkiye ile ilk temasım zeynep yosun akverdi isimli bir kızdan aldığım e-posta şeklinde gerçekleşmişti. bana bir havaalanınında brazzaville dinlerken çektiğini söylediği bir fotoğraf göndermişti. ona geri yazdım ve bazı cd’ler göndereceğimi, bunları kopyalayarak istediği herkesle paylaşırsa mutlu olacağımı söyledim. orada popüler olursak belki bir gün istanbul’a gelip bir konser verebileceğimizi de ekledim. sonrasında zeynep’in kızkardeşinin radyo eksen’de çalıştığının ortaya çıkmasıyla bizim müziklerin radyoda çalınmaya başlaması bir oldu. hemen ardından bant dergisi’nden aylin güngör ve james hakan dedeoğlu benle iletişime geçtiler. uzun zamandır bizi dinlediklerini söyleyip röportaj yapmak istediler. aylin bana, brazzaville’i türkiye’de keşfeden ilk kişi olduğunu söyledi. internette “brazil” şarkısı üzerine bir araştırma yaparken karşısına brazzaville çıkmış. ve ne şanslıyız ki, tıklamaya karar vererek geleceğimizi sonsuza dek değiştirmiş.

    daha sonra aylin ve james bizi istanbul’a getirmenin yollarını aramaya koyuldular. istanbul caz festivali’nde pelin opcin’e teklif götürdüler ve o da bizi 2005 temmuz’unda bir festivalde çalmak üzere çağırmaya karar verdi. pelin babylon’da iki, aylin ve james ise nublu’da üçüncü bir konser ayarladı. hatta paris combo son dakikada konserini iptal etmek zorunda kalınca babylon’da üçüncü bir konsere daha çıktık. böylece ilk istanbul gezimizde bir haftada dört konser vermiş olduk.

    sonraki birkaç yılda türkiye’ye gelip hem solo hem de yerel müzisyenlerle birlikte konserler verdim. türk plak şirketlerinin ilgisini brazzaville’in müziğine çekmeye çalıştım ama hiç biri ilgilenir gözükmedi. ama türkiye’de cd’lerimiz satılmamasına rağmen popülaritemiz şaşırtıcı biçimde büyümeye devam etti. internetin bağımsız müzisyenler için ne harika bir şey olabileceğinin en güzel örneklerinden biriydi bu.

    aylin ve james sayesinde pek çok ilginç sanatçı ve müzisyenle tanışma şansı elde ettim. bunlardan biri sadi güran isimli sanatçı. bizim için çok güzel birkaç tişört tasarımı yaptı. bir diğeri ise portecho grubundan müzisyen/yapımcı deniz cuylan. bir brazzaville-türk müzisyenler ortak albümü yapma fikrini ilk ortaya atan da deniz’di. herşeyi yoluna koymamız birkaç yıl alsa da, 2009 kışında iki haftayı deniz ve arkadaşı müzisyen/yapımcı/mühendis rıza şahenk ile birlikte, sonunda “brazzaville in istanbul”u oluşturacak vokalleri ve temel şarkıları kaydederek geçirdik. deniz taslak halindeki birkaç miksi doublemoon’daki arkadaşlara dinletti ve ne mutlu ki onlar da albümü yayımlamakla ilgilendiklerini belirttiler.

    deniz ve ben bu albümün neye benzemesini istediğimiz üzerine uzun uzun konuştuk. o bir tür uyduruk “türk lokumu” projesi haline dönüşmeyeceğine emin olmak istiyordu. bence sonunda en iyisi oldu ve gözümüzü kapatıp kendimizi akışına bıraktık. “123” grubunun ritm kısmını kullandık (basta feryin kaya, davulda ise berke can özcan). vokaller (miray kurtuluş, selen hünerli ile kim ki o’dan ekin sanaç ve berna göl) ve bir viyolinisti (ceren aksan) dahil ettik. los angeles’tan kendi gitaristim kenny lyon da birkaç şarkıda bizimle çaldı. deniz new york’a gitti ve smokey hormel ile alev lenz’i kaydetti. daha sonra istanbul’da esas türk ağır toplar, salih nazım peker (saz), turgay özdemir (flüt, mey) ve sarp keskiner’i (mandoçello) de işin içine kattık.

    şimdiye dek hiçbir albümü, bir şekilde başarısız olduğumu düşünmeden tamamladığım olmadı ve bu albüm de buna bir istisna değil. sadece umuyorum ki içinde, anlık da olsa bir güzellik, sıcak bir yaz gecesinde serin bir boğaz esintisi gibi gelen bir şarkıya rastlarsınız.

    sevgilerimle,

    david arthur brown

    eylül 2009 / barselona"
  • tadından yenmeyen albümdür.çıktığı sene peach tree ye vurulmuştum.geçenlerde tesadüf kulağıma çalındı.gözlerimi kapatıp 2009 a gittim.saatlerdir de albümü dinliyorum.nasıı güzel nasıı nasııı
  • yıllardır dinlediğim güzel albüm. parçaların hepsi ayrı ayrı güzel. david brown'ın albüm için kaleme aldığı yazı okunmalı ve albüm öyle dinlenilmeli kesinlikle. albümde benim favorim her zaman bosphorus olmuştur. bu şarkıyı şu klibi izleyerek dinlemek lazım. bosphrous
  • istanbul'a ait güzel ezgilerin süslediği harika brazzaville albümü. bosphorus ve jesse james benim en beğendiğim şarkılar oldu.
hesabın var mı? giriş yap