• orj. adı 'in der strafkolonie'... franz kafka'nın 1919 yılında yayımladığı kitabı.
  • ceza sömürgesi ve hukuk öyküleri adıyla yayımlanan kitapta yer alan, kanınızı donduran, "insanoğlu gerçekten bu kadar acımasız olabilir mi?" diye sorduran bir kafka eseridir. aldığınız cevapsa sizi ne yazık ki dehşete düşürür: insanoğlu bundan çok daha acımasız olduğunu dünya tarihinde defalarca göstermiştir.
  • finalinde ceza aletinin onu yıllarca kullananarak topluma korku salannın sonunu hazırladığı, genellikle otoriter yönetimlerin vurucu güçlerinin bir süre sonra vurulan güç durumuna gelişine örnek olabilecek tipik kafka yazınıdır.
  • tanım: franz kafka'nın bir kitabı.
    düşünüyorum da insanın hayal etmesi için ona ilham veren bişeyler olması gerekir. kötülük, zorluk, pislik vs gören insan için bunun hayali kolaydır peki, "hayatımıza bu distopik eserleri kazandıran insanların hepsi kötü müdür? ilham kaynakları nelerdir? hiç savaş ve işkence görmemiş bir yazar da benzeri bir öykü yazsa dayanağı ne olacaktır? " sorularının sonucunda ulaştığım cevap kötülüğün içimizde olduğudur. eser miktarda kötülükle doğuyoruz zaten, bunu hayatla mücadele için kullanınca normal, üzerine eklemeler yapınca cani oluyoruz. kimsenin canını yakmayı düşünemeyen bir insan olarak ben işkence etmek istesem nasıl bir yol bulurdum soruma verdiğim cevaplardan da bu kanaatimi an itibariyle pekiştirmiş bulunuyorum.

    peki bunun "ceza sömürgesi" ile ilgisi nedir? bunları düşünmeden önce kendisi elimdeydi, salak bir beyin jimnastiğine düşüyorsun ama verdiğin cevaplar etkileyici oluyor, oku derim.
  • insan isimli yaşam formunun kendi türündekilere ne denli acımasız olabildiğini kafka'nın kurgusu ile okuduğumuz hikaye.

    --- spoiler ---

    "canlıyken nasılsa yine öyleydi; vaat edilmiş selametin hiçbir işareti yoktu o yüzde, başkalarının o makinede bulduklarını subay bulmamıştı, dudakları sımsıkı birbirine bastırılmıştı, gözleri açıktı, hayat ifadesi taşıyorlardı, bakışları sakin ve ikna olmuş gibiydi, büyük demir iğnenin ucu alnını delip geçmişti."

    syf : 52
    --- spoiler ---
  • ceza rap yapar çok kötü tostlar.
  • okurken tüyleri diken diken eden, kafka'nın savaş psikolojisini gözler önüne seren bir yapıt.
    ceza kavramının iki insan arasında yanlış ve doğru düşünce şekli olarak nasıl bir sonuca bağlandığını bizlere farklı bakış açıları ile sunuyor.

    dışa vurumcu yaklaşımı ile bilinen kafka'nın iç bunalımlarına ve savaşın üzerinde bıraktığı izlenimlere onun gözünden bakma şansı sağlıyor.

    sayfa sayısı olarak az olmasına rağmen üzerinizde bırakacağı etki hiç de öyle hafife alınacak cinsten olmayacaktır.
  • kitabın içinde kısa yasanın önünde diye kısa bir öykü var.

    itaat, sorgulamadan kabulleniş nedir? bunu mu anlatır belki evet. ama bağıra bağıra "kahrolsun emperyalizm" ya da "otorite" demez. sakin, sessiz ve kırgın dökülür kelimeler. bir adam vardır, yasanın kapısının önüne gelir, bekçi içeriye giremeyeceğini söyler, adam önce gizlice girmeye çalışır, ama yasanın bekçisi hemen şevkini kırar. bu kapı en kolayı, diğerleri daha korkunç der. gel zaman git zaman adamın ölüm vakti gelir ve tek soru sorar: "bunca yıl benden başka kimse gelmedi neden?" bekçi: "çünkü bu kapı bir tek sana açılabilirdi ve şimdi kapatıyorum."

    bu kabaca özeti gibi gibi. ama defalarca okuduklarımdan kalanı yazabilmem için benim de o kadar sessiz bir çığlık atabilme kabiliyetimin olması lazım. her birimizin.

    ceza sömürgesi'nin içindeki bu kıpkısacık öykü, itaati sorgulatıyor. hayata itimadınız yoksa eğer benim gibi, kendi el yazınızla siyah bir kağıt bulup, gri bir kalemle yazın bu öyküyü, ve cüzdanınızda taşıyın. ne işe yaradığını bilmiyorum ama en azından hayatınızın absürd sahnesinde sizin küçük sırrınız olarak kalacaktır. insanlarla hiç bir şey konuşmak istemediğinizde pratik bir şekilde cüzdanınızdan çıkardığınız bu hikaye size sufle verecektir.
hesabın var mı? giriş yap