*

  • sinema ve edebiyat programında gösterilen filmlerin ortak özelliği.
  • ikiye ayrılabılcek bır film özelligidir..
    butun filmlerin seneryodan cıktıgını ve seneryolarında edebıyat urunu oldugunu dusunursek tum fimleri bu genellemeye alabılırız
    lakin;
    benım gıbı filmleri bu genellemeye almayan ınsanlar ıcın edebiyat uyarlaması sadece klasik yapıtların filme akratılmasıdır..
    hastası oldugumdur!
    20 li yuzyıllardan uzak tutulan mekanlar,peruklar,çarlar,kontlar,kontesler...
    yalnız bır filmi gorusumden uzak tutmak isterim..romeo ve julıette seneryo kitaba tamamıyle denecek kadar fazla baglı kalmıstır ama buna ragmen mekan modern çagda gecmektedır..

    kısaca edebıyat uyarlamasının çagımızla ilgili kullanması gereken tek sey teknık yaklasımlardır(teknolojı nımetlerı yanı..)..onun harici senaryoya,zamana ve o zamanın kosullarına baglı kalınmalıdır.
  • bir sinema tanıtım programında (hani var ya vizyondakiler falan filan diye) "bir edebiyat uyarlaması olması nedeniyle biraz hantal bir film" gibi bir bönyargıya maruz kalmış, güzide yapıtlar topluluğu. demek ki, dangalaklar (bunlar hayatı dövüş, vurdu kırdı efekti filan sanmaktadır, görsel efektten gayrı bildikleri bişey yoktur -bunlara lotr nedir demek ister insan-) tarafından hantal olarak da yorumlanabilen klasik yapıtlar...
  • konu bir filmse ve film bir edebiyat uyarlamasıysa ve film her ne kadar kitaptan "bağımsız" bir üretim olsa da, kitapla arasında yadsınamayacak bir ilişki vardır. filmin hakkını vererek anlamak isteyen biri kitap yokmuş gibi davranamaz. filmden kitaba doğru çıkan okları takip edebilmelidir. çünkü film bazen bazı şeyleri kendi içine farklı şekillerde alacak, kendine göre deforme edebilecektir. yani filmin verdiği "bilgi"nin bir kısmı film-kitap ilişkisinde saklıdır. dolayısıyla kitabı bilmeyen kişi oyunun dışında kalacaktır. oysa bilmeli ki izlediği sadece bir film değil, aynı zamanda bir "edebiyat uyarlaması". yani bazı şeylere anlam vermekte zorlanması ve filmi belki de başarılı-başarısız bulması, filmin ve yönetmenin aslında ne demek istediğini gözden kaçırmasından olabilir. sonuçta edebiyat uyarlaması bir film seyredilecekse öncesinde mutlaka kitap da okunmalı.
  • edebiyat uyarlaması filmlerde kitap-film, film-kitap peşpeşe yapma güdülenmem yok artıkın, kendime dayatmayı bıraktım. aralıklı da olsa ikisine de baktığımda tamam. satantango dahil öyle yürümeye başladı. ha, tam tamına karşılaştırma yapmak istenirse döne döne bakmak gerekir. a clockwork orange filmi (ama özellikle kitap) aynı zamanda bir müzik göndermeleri kütüphanesi. bir de uyduruk/hayali besteciler ve şarkılar külliyatı var. fakebands.com'un yarısını doldurur. o uyduruk beste-grup olayıyla ilk kayıp zamanın izinde'de karşılaşmıştım. vinteuil sonatı'nı kesin biliyorum sanki. dilimin de ucunda, bulucam diye göbeğim çatladıydı!
  • edebiyattan sinemaya uyarlanan yapıtlar için, "kitabı daha iyiydi yaa" diye burun kıvırarak yaptığımız yorumların temel sebebi kitapla çok öznel hatta mahrem bir ilişki kurmuş olmamızdan kaynaklanır. ama unuttuğumuz bir şey vardır; yönetmen de kitapla aynı öznel ilişkiyi kurmuştur. tarkovski de aynı şeyi der (böyle deyince sanki tarkovski benden etkilenmiş gibi oldu di mi? doğru cümle "tarkovski böyle diyor, ben de ona katılıyorum naçizane, tarko paşa karşısında boynum kıldan ince..." olacaktı). tarkoğlu der ki:

    düz yazıdaki en ayrıntılı betimlemeler bile bir şekilde yazarın kontrolünden çıkar ve okur bunları öznel olarak algılar. savaş ve barış'ı binlerce kişi okumuş, kafasında canlandırmıştır; bu da yazarla okurun deneyimleri arasındaki farklılığın bir sonucu olarak binlerce farklı savaş ve barış ortaya çıkarmıştır. tarkovski, düz yazıya özgü betimlemelerin okuru etkileme özelliğini “estetik uyarlama” olarak adlandırır ve estetik uyarlamanın algıyı yönlendirdiğini, yazarın da “bu truva atının içinde okurun ruhuna girdiğini” belirtir. bir edebiyat eserini bir film çerçevesinin kalıbına dökmek, o eserin sanatçıdaki sürümünü ortaya koymak, eseri süzgeçten geçirerek ona şahsi deneyimleri katmak demektir.

    yani bu şekilde düşünüldüğünde, yönetmen de kitabın bir okuyucusu olarak eserin kendisinde içselleştirdiği halini yansıtır ve ortaya çıkan eseri sanatçının bir dışavurumu olarak ele almak mümkün olur. tarkovski de solaris'i bu şekile perdeye aktarmıştır mesela... ayrıca çehov'un nuri bilge'nin filmlerine sinmesi gibi, eserlerinin genel yapısıyla, ruhuyla yönetmenin beynine yerleşen yazarlar vardır. o ayrı konudur.
hesabın var mı? giriş yap