8 entry daha
  • güzel film. ikinci dünya savaşına, avrupalı yönetmenler/avrupalıların gözünden bakmak bir hayli iyi oluyor. bu konuda filmler çok.

    bu filmde, ikinci dünya savaşında danimarka'lı iki "kahraman" direnişçinin öyküsünü anlatıyor. kahraman kelimesini tırnak içine almamın nedeni gerçekte hiç bir şeyin göründüğü gibi olmadığıdır. bu filmde olduğu gibi bu tarz filmlerde en büyük sorun/tehlike objektif bakamama meselesi. aktardıkları kişiyi çok fazla kahramanlaştırmalarıdır. ama bu film dahil avrupa sineması bu tuzağa pek düşmüyor. üstelik bu filmde de olduğu gibi özneyi kahraman gibi gösteriyor görünüp eleştirel bir okuma yapmaları çok iyi.

    iç içe geçmiş ilişkiler, direniş/mücadele adı altında kişisel hesap görmeler, ihanetler vb. ortada kahramanlık diye bir şey bırakmıyor.

    üstelik bir insan neden/niçin "kahraman" olur fikrini de çok eleştirel bir okumaya tabi tutuyor.

    yine aynı yıllarda çekilen bu sefer norveçli bir "kahraman"ı anlatan max manus filmi de bu anlamda çok iyiydi. max manus savaş bitince ne yapacaz şimdi delioğlan moduna giriyor. yani onu farklı kılan savaş gibi olağanüstü durum bitince sıradan olması, buna karşı sancısı iyi işlenmişti. "kahraman"ın post-savaş travması da varmış yani.

    aynı minvalde defiance filmini de saymak lazım. çok iyi film bu. üstelik bir hayli hareketli ve iyi bir sosyolojik bakışta vardı filmde. ayrıca bu film, "yahudi koyun gibi ölüme gider" algısını da yıktı (sanırım piyanist filmi bu konuda bir hayli suçlu).

    bir de anonyma - eine frau in berlin filmi var. o da ikinci dünya savaşına kadınların gözünden bakmış. çok gerçekçiydi. savaş yoktu, savaşın "dışında", savaşın "kahramanları", silahları, çatışmaları dışında kalanı anlatıyor. sanırım en çokta o var.

    son olarak uzun bir film ama sıkılmak imkansız. ve tabi mads mikkelsen abimiz -herzamanki gibi- enfesti.
12 entry daha
hesabın var mı? giriş yap