*

  • muazzez tahsin berkant'ın yazdığı kitap, aynı zamanda 1964 yılında filmi de çekilmiştir. türkan şoray fato, ediz hun memo, süleyman turan charlie rolündedir. memo ve fato birlikte büyüyen ve gizliden gizliye birbirini seven iki arkadaştır. ancak yanlış anlamalar yüzünden ayrılırlar. yıllar sonra aynı yerde çalışmaya başlarlar ve olaylar gelişir.
  • cok guzel bir sarkisi olan filmdir. hele piyanonun uzerinde dolasan turkan soray'in parmaklari ise bir de...

    bir gun ruyalar bitmis
    hep sarkilar silinmis
    meltem olup da sonmus
    nerde genclik ruzgari

    aaaaaah genclik ruzgari...
    askimin bahari

    genclik ruzgari esti
    yazin bahari gecti
    bulbulun sesi bitti
    nerdesin hatiralar....

    esen hangi ruzgardir
    gelmeyen ilkbahardir
    birlesen gonullerde
    kalan hatiralardir

    aaaaaah genclik ruzgari...
    askimin bahari

    genclik ruzgari esti
    yazin bahari gecti
    bulbulun sesi bitti
    nerdesin hatiralar....
  • nejat saydam'ın yönettiği film, genç bir türkan şoray, seksi bir neriman köksal ve 1964 istanbul'u için izlenebilir. bunların dışında, film olarak berbattır.
  • ben bunun önce kitabını okudum, sonra da filmini seyrettim. kitabı okumaya başladığımda henüz filminin de olduğunu bilmiyordum ancak muazzez tahsin berkant bu romanı öyle bir yazmış ki adeta senaryo okur gibi hissetmedim değil.

    film 1964 yılında yayınlanmış. benim okuduğum kitap ise 1975 yılında basılmıştı. ancak kitabın ilk basımı daha eskidir diye tahmin ediyorum. kitabı okuduktan sonra film çok hızlı geçti gibi geldi bana. ayrıca kitaba göre ufak değişiklikler yapılmış. kitabı okurken bir pembe dizi tadında ilerliyorken, film tam bir yeşilçam filmi olmuş.

    o dönemdeki istanbulu yansıtması açısından hoşuma giden bölümler de oldu bu kitapta. mesela fato'nun annesi kitabın başında beylerbeyi'ni beğenmeyerek şöyle bir şeyler söylüyor;

    "köyde ev... büyükada dururken beylerbeyi... hiç olmazsa rumeli yakasındaki yeniköydeki yalıyı tutsaydın. bütün arkadaşlarım sipahi ocağına, anadolu kulübüne gidiyorlar. beni bu tenha köşeye tıktın bıraktın."

    ayasofya ile ilgili de fato babası ile konuşurken şöyle söylüyordu;

    " hatırlarmısın kolejin son sınıfındayken bir kaç amerikalı misafire ayasofya müzesini göstermiştim. müze tamirde olduğu için arka kapıdan içeri girmiştik. antre kapkaranlıktı. içeride 25 mumluk bir ampül yanıyordu, kış günü saat 3de hava kararmaya başlayınca müzede bir şey görmek kabil olmadı. sorduğum zaman da içeriye ışık yakmak için ödeneğimiz yok demişlerdi"

    sonuç olarak kitabını filminden daha çok beğendim, ancak filmle ilgili şunu söylemeden geçemeyeceğim, filmdeki çarli karakteri bambaşka idi. o dönem için (bkz: süleyman turan) çok başarılı, bambaşka bir karakter yaratmış.
hesabın var mı? giriş yap