• çocuk da yaparım kariyer de diyenlerin sırrı.
  • 2-3 sene once pek bi populer olan ama krizden beri adini duymadigimiz kavram. bununla ayni familyadan gelen calisan memnuniyeti, is tatmini, isci haklari, "bir sirket degeri olarak calisanlarimiz" gibi kavramlar da ayni kaderi paylasirlar. bunlar ekonomik durum ile dogrudan iliski icinde olan emek piyasasindaki talebin artmasiyla onem kazanir, azalmasiyla kaybolur giderler. dunya uzerinde cok ama cok az sirket bu konularda ayni standardi her turlu ekonomik kosul altinda surdurebilmistir.
  • sirketinde ortak olmak isteyen avukatta yoktur.
    doktora ogrencisinde yoktur.
    yatirim bankacisinda yoktur.
    acil nobetindeki doktorda yoktur.
    yonetim danismanlarinda yoktur.
    (fazla hirsli) fmcg calisanlarinda yoktur (kalaninda vardir, haftada bir 2 saat mesaiye kalanlar aglamasin).
  • it departmanlarinda hic yoktur.
  • çalışanlar tarafından her ne kadar yakalanmak istense de iş koşulları nedeniyle her zaman ağırlığın işe kayması ile ancak bir hayalden ibaret hale gelen şey. nereye gitseniz aynı şeyle karşılaşırsınız maalesef, kaçarı yoktur. ortada yapılması gereken bir iş varsa bu işin iyi kötü yapılıp bitirilmesidir önemli olan tek şey. o işe kaç kişi bakmış, kaçının gözlerinin feri sönmüş, bütün enerjisi tükenmiş, sağlığı bozulmuş bu tür şeyler sadece küçük detaylardır işverenler için. insani koşullarda çalışmadığınızdan dolayı yaşadığınız yorgunluk ve stres yüzünden de hata yaptığınızda yine hata yapmanıza neden olan şeyler gözardı edilerek azarı yiyip aşağıya oturursunuz.

    ben her ne kadar bu dengeyi hiç kuramamışsam da eskisi gibi mesai saati bitti ama yine de oturayım belki aniden iş gelir diyerek oturmuyorum artık. hastane/doktor işlerini ertelemiyorum iş sebebiyle. kafamı yaptığım işe gömüp saatlerce didinmiyorum, her saat en azından beş on dakika aralar veriyorum. işin var mı diye sorduklarında evet var diyorum, üzerime ekstra iş almamaya gayret ediyorum. herşeyi hemen yetiştireceğim diye koşturmuyorum. deli kuş yapılacak bir iş vardı bu akşam geç çıkabilir misin dediklerinde eğer özel bir işim varsa bunu saklamıyorum ve kalmıyorum. evet, işim hala benim için çok önemli. ama ruhsal durumumun da ne kadar önemli olduğunu iyice anladım. hiç kimse kendinden sürekli fedakarlık ederek hayatını işine vermemeli. giden sizden gidiyor sadece, kimse de ne hale geldiğinize dönüp bakmıyor bile.
  • aksi olduğu düşünülür ama genellikle beyaz yakalılarda iş yönünde, mavi yakalılarda yaşam yönünde ağır basan dengedir. beyaz yaka ne de olsa beyaz yaka olduğu için mesaisi uzar da uzar, mavi yakalı amcam/teyzem saat 5,6 neyse zamanını bir dakika geçirmez.
  • türkiye bu konuda oecd ülkeleri içinde açık ara en kötüdür.

    (bkz: http://mic.com/…e-balance-the-u-s-doesn-t-rank-well)
  • kişinin kendi ruh ve beden sağlığı için kesinlikle kurması gereken denge.
    günün sonunda maaş karşılığı çalışıyorsunuz ve mesaiye kalmadınız diye insanlık için hayati bir zarar söz konusu değilse, işinize saatinde gidip gelirseniz bu dengeyi rahatlıkla kurabilirsiniz.
    zaten pek çok şirket mesai ücreti ödemiyor beyaz yakalılara, hayatınızdan neden fedakarlık edesiniz öyleyse?
    evet ne yazık ki kapitalist düzen insanı böyle düşündürtüyor.
    işinizi zamanında ve doğru düzgün bir şekilde yapıyorsanız, işe zamanında gidip gelerek özel hayatınızı da koruyabiliyor olmanız gerekir.

    ilk işe başladığım yıllarda ben de çok hevesli, heyecanlı, her işi hemen yapmalıyım kafasıyla yaşıyordum ve ofisten akşam 10'dan önce çıkamıyordum.
    ve günün sonunda olan bana oldu, stresten çok ağır hastalıklar atlattım. kimin umrunda oldu sizce?
    doğru olan bu değil, her şeyin bir zamanı, bir planı var/olmalı!
    planlı programlı çalışıyorsanız zaten bir süre sonra herşey rayına oturuyor ve hem kendinize hem de işinize yeteri kadar zaman ayırabiliyorsunuz.

    unutmayın, iş bitmiyor ama siz hayata bir kez geliyorsunuz ve hiçbir iş sizin ve ailenizin sağlığınızdan daha önemli ve öncelikli değil.
  • ancak gezi gibi bir direnişle kurulabilecek olan denge.
hesabın var mı? giriş yap