• "every text, being itself the intertext of another text, belongs to the intertextual" cümlesiyle özetlenebilecek post-modern yaklaşım.
  • denizaşırı krallıklarda yaşayan bir sürü annabel olması misal...
  • edebiyat kuramları nda kullanılan bir terim. bazı metinlerin diğer metinlere gönderme yapması yöntemiyle anlam yaratma metodu.

    orhan pamuk'un yeni hayat kitabı ornegin dante'nin yeni hayat kitabına göndermeler taşımaktadır. ve yazar zaten bunu kitabın içinde bir yerde "kitaplar kendi aralarında konuşur" diyerek de belirtmektedir.
    tabi turk edebiyatında orhan pamuk daha portakalda vitaminken, sevgili oguz atay tehlikeli oyunlar ve tutunamayanlar adlı kitaplarında intertexuality metodunu kullanmıs ve incil, don kişot, hamlet, hayat denen oyun gibi kitaplarla konuşturmuştur kendi kitaplarını.
  • populer kultur eserlerinin sirtini dayadigi kavramlardan, misal simpsonlarda homerin kuzgun siirini okumasi, edebi karakterlerin kiligina girip bizi guldurmesi metinlerarasi bir olaydir. en baba (kallavi) orneklerinden biri icin ;

    (bkz: foucault sarkaci)
  • 1960'ların sonlarında ilk defa fransız kuramcı julia kristeva tarafından ortaya atılan kavramdır. edebi üretimin, diğer metinlerin varlığıyla mümkün olduğu ve her metnin, kendi dışındaki metinlerin bir şekilde "yeniden yazımı" olarak ortaya çıkması nedeniyle palimpsestleri andırdığı ileri sürülmüştür.
  • metinlerarasılık, metindeşlik.
    herhangi bir metine*, başka bir metin içerisinden kaynak göstermektir.
    (bkz: the seven standards of textuality)
  • özellikle hollywood'un süper kahraman filmlerinde oldukça sık kullanılan ve serinin fanlarının gönlünü ucuz yollarla hoş tutmayı hedefleyen alt türü bu video'da çok güzel anlatılmış.
  • dedektifliğini yapmak meslek tanımlarının büyük bir kısmını oluşturduğunu düşündüğümden olsa gerek en çok sanat eleştirmenliği hakkında düşünürken aklıma gelen kavram.

    özellikle film eleştirilerinde rastladığım 'bu film şunu yapmak istemiş ama x filmi zaten bu işin hakkını çok daha iyi vererek yapmıştı' tonu bir şeyi tanımlamak için daha önceki işlere referans vermenin mekaniğini merak ettiriyor.

    arz-talep ilişkisinden bakılırsa, büyük ihtimalle sinema yazısı okuyan kişilerin en azından bir kısmı bol bol sinemaya gitmiş, o filmi izlerken önceki izledikleri ile kurduğu bağlantıları senin de kurup kurmadığını vs merak ediyorlar ve seni o yüzden okuyorlar.

    başka bir kısmı da, eleştirmen olarak kimlik oluşturma kısmı.. 'e bahsettiğin, hastası olduğun şu olayı şurada da yapmışlardı neden bu kadar heyecanlandın?' golünü yememek için diyelim.

    fakat bir noktada kişi bilgiyi edinme işlemine, 'hakim olmaya,' diyelim ki sürekli film izleme, okuma amacına odaklanırsa ve bunda başarılı olursa, çok zor olan her şey gibi yapması da çok zevkli ve gösterişli olduğu için azıcık zamanının büyük kısmını sadece buna ayırabilir ve onun gibi insanlara yazısını sunup mutlu mesut yaşayabilir. fakat o zaman da bunun sarhoşluğuyla gözlem yeteneğini kaybedebilir mi?
    gözlem denilen de atilla ilhan'ın şurada dediği iletişim meselesi:

    'estetik çaba sanatçının bizatihi uğraşı oldu mu, biçimciliğe dönüşmez mi acaba, işin doğrusu başkalarıyla iletişim sağlayacak bir bileşim aramak değil midir?'

    bu ve benzeri sanatın patlattığı konfetinin parçaları nerelerde birikir dağ yapar bunun dedektifliği de en az metinlerarasılığınki kadar önemli değil mi... politik görüşüne katılmasam da fırat yücel'in yaptığı gibi, hem bunu inceleyen hem de politik olan film eleştirileri bu noktada beni çok tatmin eden şey oluyor mesela.

    yani algımı ordan köreltmiyim burdan köreltmiyim uğraşının 'bir' parçası kavram. bu uğraşları birleştirip kendince tutarlı olarak tutturan da iyi eleştirmen oluyor benim gözümde.
hesabın var mı? giriş yap