• avrupa ve türkiye sol entelektüel çevrelerinde bugünlerde dile getirilen bir gerçek
  • "... memlekette günlerdir saatini ingiltere’ye göre ayarlayan o kadar fazla kişi vardı ki! umuda, kazanmaya, ışığa hasret ama kolayına kaçtıkça umuttan daha da uzaklaşan, kaybetmeye mahkum olan, karanlığın aşılamayacak olduğuna inanmaya başlayan…

    peki ne oldu?

    corbyn, şapşal suratlı johnson karşısında tutunamadı, işçi partisi’nin en radikal liderlerinden biriyken tam anlamıyla hayal kırıklığına dönüşüverdi.

    öyle ki, düne kadar corbyn’i örnek almamızı isteyenler hemencecik gemiyi terk ettiler. yaşlıydı, gençlere heyecan vermemişti; fazla solculuk yapmış inandırıcılığını yitirmişti… son yirmi yılını avrupa birliği’ne övgüler düzmekle geçiren bazıları corbyn’in ab’den çıkış, yani brexit konusunda johnson kadar kararlı durmadığını da not ediyordu.

    ne olacaktı şu corbyn’in hâli!

    corbyn kazanamazdı. çünkü corbyn ingiltere gibi emperyalist bir ülkede tekellerin egemenliğine dokunmadan onları tırmalamaya kalkıyordu. çünkü corbyn, tarihinin en atıl ve örgütsüz dönemini yaşayan ingiliz işçisine örgütlü mücadeleyi değil sandığı işaret ediyordu. çünkü corbyn, avrupa birliği’nin çalkantılı sularından korkup içe kapanmak isteyen ingiliz halkını dalgalı bir denize çağırıyordu.

    corbyn bir biçimde kazansaydı, ingiltere benzersiz bir ekonomik krize sürüklenir, belki johnson’ı filan da süpürecek ırkçı-otoriter bir iktidarın önü açılırdı. corbyn bir biçimde kazansaydı, “sandığa gidip görevini yapan” örgütsüz ingiliz halkı, “çılgın” vergi politikasıyla kapitalist sınıfın canını sıkacak hükümeti koruyamayazdı.

    zenginleri vergilendirip sağlık ve eğitim hizmetlerini kurtarmak, ulaşım ve enerjide altyapı ihtiyaçlarını karşılamak bugün ingiliz kapitalistlerin altına girebileceği bir program değildi.

    bu radikallikte bir hamle için ingiltere’de emekçilerin önemli bir bölümünün örgütlü mücadele içinde olması ve sermaye egemenliğini bir bütün olarak sorgulamaya başlaması gerekirdi.

    üretim araçlarında özel mülkiyete dokunmadan patronların üzerine gitmeye kalkmak, bir kaplanı çakıyla yaralamaya benzer. e bir de bunu seçimlere sıkışan bir stratejiyle yapıyorsanız, o sandığı kafanıza geçiriverirler.

    böylesi bir strateji ya yıkımla (yıllar önce şili’de allende örneğinde olduğu gibi) ya da halkın aldatılmasıyla (yakınlarda yunanistan’da çipras örneğinde görüldüğü gibi) sonuçlanır.

    sonra sürekli sorulsun “ne olacak bu solun hâli…”

    olacağı şu…

    titizlikle emekçiler örgütlenecek, seçim manyağı olmadan, 365 gün, 24 saat kapitalizmin yıkılması gerektiğine ve yıkılabileceğine inananan, bunun için mücadele eden insanların sayısı artırılacak, dik durulacak, boyun eğilmeyecek ve sermaye düzeninin derin bir krizinde ortaya çıkacak tarihsel fırsat kaçırılmayacak.

    yoksa sabah akşam “birleşmek gerek”, “yenilenme gerek”, “şapkadan tavşan çıkarmak gerek”, “hem genç hem olgun, hem atak hem itidalli, hem hulahop çeviren hem misket oynayan, hem nalına hem mıhına bir lider bulmak gerek”lerle, tuhaf seçim fantezileriyle bir yere gidilmiyor.

    gidilemez. "

    kemal okuyan
    https://haber.sol.org.tr/…acak-bu-solun-hali-276316
  • "sürekli iyileştirme, ertelenmiş mükemmellikten iyidir" demiş mark twain. yazıdaki bazı eleştirilere katılabilmekle beraber, ertelenmiş mükemmellikle bir yere de varılmadığını görmek lazım. yani kemal okuyan'ın yazdıkları teorinin gri alanı ama hayatın yeşillikleri biraz farklı sanki. ayrıca corbyn örgütlenme meselesine dair özellikle momentum hareketiyle çok da küçümsenemeyecek bir şeyler yaratabilmişti denebilir. zaten sandık bu şeylerin bir sonucu olacaktı. ingiltere gibi kapitalizmin başat merkezlerinden birinde sol bir programın başarısı ise tüm dünya sol hareketine yazacaktı.
hesabın var mı? giriş yap