• şişli dolaylarındaki evinde piyano, solfej , şan ve keman (hepsini kendi verio) dersleri veren , ilginç şahsiyet. profersördür kendisi öyle her gelene ders vermez , önce bir kulağa bakar* öyle karar verir. hafta da 1 saatten fazla kimseye zaman ayıramaz çok meşguldür. bir çok ünlü kimsenin solfej hojalıını yapmıştır zamanında , özünde iyi bir insandır. işini ciddiye alır.
  • cok katidir, aslinda fazla katidir ama yine de 6 yasinda okuma yazma bilmeyen cocuga nota ogretip piyanoyu sevdirir.
    cocuk buyur ilkokula gider. pianoda ancak beyer bitmistir, czerny parcalari uzerinde calisirken bir yandan da hanon egzersizleri yapmaktadirlar. ama cocugun ilkokulundaki gencler, basitlestirilmis beethoven, bach, mozart parcalari calmaktadirlar.. cocuk da, adi ustunde cocuktur iste, gider jirayir hocasina "hocam, benim caldiklarimi kimse begenmiyor, ben de boyle parcalar calabilir miyim?" der..

    ustunden 10 sene gecmistir, ama cocugun isittigi azar hala aklindadir.
  • soyadı arslanyan olan jirayir hocadan kimler şan ve solfej dersi almamış ki: zeki müren, asu maralman, timur selçuk... bu sonuncusunun sesi konusunda şüpheleri varmış. gerçi ne şüphesi alenen "onda ses yok, babasından gelen sadece müzik yeteneği" demiş. sungur savran anlatıyor:

    "timur bize jirayr amcamızdan kalan son anıydı. öldü. jirayr amca, ermeni jirayr aslanyan, 1950’li ve 1960’lı yılların müzik yıldızlarından biriydi. ermeni toplumunun müzik dehasının o dönemdeki taşıyıcısıydı. benim onunla ilişkim sadece küçük bir çocuk olarak anamla babamla onun oturduğu apartman dairesinin bir üst katında oturma şansından geliyordu. ama has amcam olmuştu bu sayede.

    jirayr amca, ermeni toplumunun müzikal faaliyetlerinde önde gelen isimdi. artık unutulmuş olan leblebici horhor gibi leziz operetleri sahneye koyardı. hayatını da şan ve solfej dersleri vererek kazanırdı (aynen daha sonra timur’un da yapacağı gibi.) eşi elizabet teyze ile birlikte annem ve babam ile yedikleri içtikleri ayrı gitmezdi. istanbul’da komşuluk denen toplumsal kurumun şaşaalı günleriydi.

    timur jirayr amcanın şan öğrencisiydi. derse geldikten sonra yukarı bize çıkardı bazen. arkadaşlık ederdik. sonra koptuk çünkü o yıllarca paris’te okudu. 1970’li yıllarda aynı yolun yolcusu olduk ama görüşmedik. 1980’li yıllarda yazlığa gittiği kasabaya biz de bir arkadaşımızı ziyarete giderdik. onu, şimdi anlatıldığı gibi denizde saatlerce çok düzgün bir stille yüzerken izlerdik sahilden.

    jirayr amcanın bize timur hakkında ne dediğini ise hiç unutmadık. türkiye’nin müzik tarihine geçmiş bu iki insanın arasındaki ilişkinin gerçekliği bizim tanıklığımızla tarihe geçsin. timur, yüzyılda bir gelen türden bir müzik yıldızının oğluydu. kendi janrlarında caruso ya da pavarotti gibi, ümmü gülsüm gibi, astor piazzola gibi. münir nurettin dendi mi insanlar hazır ola geçerlerdi, deyim yerindeyse. onun oğlunun şan dersi için jirayr amcaya gönderilmesi zaten jirayr amcanın müzik çevrelerindeki statüsünün kart viziti olarak görülebilir. timur bir yere girdiğinde çevredekiler fısıltıyla birbirlerine “münir nurettin’in oğlu” derdi. işte bu büyük yıldızın oğlunun geleceği tabii herkesin merakını celbediyordu. jirayr amca, ermeni halkının bütün şarklılığıyla münir nurettin’e bayılırdı, ama timur konusundaki yargısı keskindi: “onda ses yok, babasından gelen sadece müzik yeteneği” derdi. bir amatörün alçak gönüllüğüyle ekleyeyim, 1950’li yılların sonlarında ve 1960’lı yılların ilk yarısında birkaç defa söylenen bu söz, timur şarkıcı olduğunda doğrulandı. timur tepeden tırnağa müzisyendi, ama sesi vasatın da altındaydı."
    sungur savran, "timur selçuk: devrimin melodisinden evren’in sazendesine", gerçek gazetesi, 8 kasım 2020. https://gercekgazetesi.net/…den-evrenin-sazendesine
hesabın var mı? giriş yap