• birbirine ilintili yedi denemeden oluşan kundera kitabıdır. bu denemeler romana alternatif bir bakış açısı geliştirmeye, romanı genel gecer tarih anlayısının dısında degerlendirmeye cagırır. fakat yine de salt roman-tarih iliskisi anlatmaz, hep oldugu gibi kendinden de anlatır.
  • perde (yedi bölümlük bir deneme). özgün basım tarihi 2005, çeviri basımı 2006 tarihli. can yayınları, çevirmen aysel bora.

    "tarih bilinci, sanatı algılayış biçimimizle öylesine iç içe geçmiştir ki, bu anakronizm (bugünün tarihini taşıyan bir beethoven eseri) kendiliğinden (yani ikiyüzlülük falan söz konusu olmadan) komik, gülünç, sahte, tuhaf, hatta bir ucube gibi algılanırdı." milan kundera - le rideau

    "düzyazı: bu sözcük, sadece dizelere dökülmemiş bir dil anlamıma gelmez, hayatın somut, günlük, maddi karakteri anlamına da gelir. yani romanın düzyazı sanatı olduğunu söylemek boş bir laf değildir; bu sözcük bu sanatın derin anlamını tanımlamaktadır." agy

    "don quijote'nin ölümü düzyazısal, yani her türlü tumturaktan uzak olduğu kadar duygulandırıcıdır da." agy

    "anlatı bir hatıradır, yani bir özet, bir sadeleştirme, bir soyutlamadır." agy

    "tiyatroda, büyük bir olay ancak başka büyük bir olaydan doğar. sıradanın engin ve gizemli gücünü keşfetmeyi sadece roman başarmıştır." agy

    "çünkü, roman tarihi açısından bakarsak sterne rabelais'ye tepki göstermiş, diderot sterne'den esinlenmiştir, fielding durmandan cervantes'e gönderme yapar, stendhal kendini fielding'le kıyaslar, joyce'un eserleri flaubert geleneğinin bir uzantısıdır, broch kendi roman poetikasını joyce hakkındaki düşünceleri üzerine geliştirir, garcia marquez'e gelenekten çıkmanın ve "başka türlü yazmanın" mümkün olabileceğini anlatan kafka'dır." agy

    "bir sanat eserinin, doğduğu taşraya en derin biçimde gömüldüğü yer yabancı ülkelerdeki üniversitelerdir." agy

    "oysa, günümüzün hemen hemen bütün büyük romancılarının gözünde o*, cervantes'le birlikte, başlı başına bir sanatın, roman sanatının kurucusudur." agy

    "kafka, musil, broch, gombrowicz... (...) romanın kişisel itiraflara dönüşmesine düşmandılar; düzyazıda her türlü süslemeye karşı aşırı duyarlıydılar; tamamen gerçek dünyaya yoğunlaşmışlardı. romanı büyük bir anti lirik şiir olarak tasarlamışlardı." agy

    "kitsch sözcüğü xix. yüzyılın ortalarında münih'te doğmuştur ve büyük romantik yüzyılın iç bayıcı süprüntülerini ifade eder." agy

    [benim için kitsch kavramının ifade ettiği estetik aşağılanmayı en fazla ifade eden sözcük hangisi? sonunda buluyorum; "bayağı" sözcüğü, "bayağılık".] agy

    "bugün, modernizm ismini hak eden tek modernizm, antimodern modernizmdir." agy

    [sand, flaubert'e dostça çıkışır: "sanat sadece eleştiri ve yergi demek değildir."] agy

    (hermann broch şöyle der: romanın tek ahlakı bilgidir; yaşamın o güne kadar meçhul kalmış hiçbir parçacığını keşfetmeyen roman ahlakdışıdır; o halde, "şeylerin ruhuna inmek" ve iyi örnekler vermek apayrı ve birbiriyle uyuşmaz iki niyettir) agy

    (avrupa şiirde ritme kafiyeyi eklediğinden beri, dizedeki güzellikler artık başka bir dile aktarılamaz oldu; buna karşılık düzyazı bir eserin aslına sadık çevirisi zor ama mümkündür; romanların dünyasında devlet sınırları yoktur; rabelais'yi referans alan büyük romancıların neredeyse hepsi onu çevirisinden okumuşlardır.) agy

    "franz kafka'nın üç romanı aynı durumun üç değişkesidir: insanın başka bir insanla değil, uçsuz bucaksız bir yönetime dönüşmüş bir dünyayla çatışmasıdır." agy

    [witold gombrowicz 1953'te günlük'ünün ilk yılında (ölümüne kadar on altı yıl aralıksız yazacaktır) bir okuyucu mektubundan alıntı yapar: "sakın kendinizi yorumlamayın! siz sadece yazın! kışkırtılıp kendi eserlerine önsözler yazmanız çok yazık, önsözler ve hatta yorumlar!" gombrowicz yanıt olarak, "elinden geldiğince ve yapabildiği kadar uzun süre" kendi hakkında açıklamalar yapmaya devam edeceğini yazar, çünkü kendi kitaplarından söz edemeyen bir yazar "tam bir yazar" değildir.] agy

    [proust, geçmiş zamanın izinde'de son derece açıktır: "bu romanda ... kurmaca olmayan tek bir olay yoktur ki, ... 'şifreli' tek bir karakter bile yoktur. (...) kitabın söylediklerini okuyucunun kendinde de bulması bunun gerçek olduğunun kanıtıdır." proust'un bu cümleleri yalnızca proustiyen romanın anlamını tanımlamıyor: kısaca, roman sanatının anlamını tanımlıyor.] agy

    "her romancı kendinden başlayarak ikinci dereceden neyi varsa yok etmeli, kendisi için ve başkaları için özün ahlakını savunmalı!" agy

    "gerek birinci, gerekse ikinci durumda stravinski'nin yanıtı son derece anlamlıdır: bu sizi ilgilendirmez, dostum! eserime babanızın çiftliği gibi davranmayın! çünkü yazarın yarattıkları ne babasına, ne anasına, ne ulusuna, ne insanlığa aittir, sadece kendisine aittir, canı istediği zaman yayımlar, değiştirir, düzeltir, uzatır, kısaltır, kim olursa olsun hiçbir şekilde açıklama yapmak zorunluluğunu duymadan onu tuvalete atıp sifonu çekebilir." agy

    [öfkeyle; intihalciye şiddetle saldırır ve gururla beyan eder: "don quijote sadece benim için doğdu, ben de onun için. o eyleme geçmeyi bildi, ben yazmayı. o ve ben, biriz..."] agy

    "(...) joyce'un modern odyssea'sının yanında kafka'nın şato'su modern bir ilyada'dır." agy

    "çünkü, agelast'ların her şakayı kutsallığa bir hakaret olarak görme eğiliminde olmalarının nedeni, her şakanın gerçekten de kutsallığa hakaret olmasıdır." agy

    "hegel, suçlu olmak önemli trajik kişlerin onurudur, der. derin suçluluk bilinci gelecekteki bir barışmayı olası kılar." agy

    [kendime, bürokrasinin varoluşsal anlamını ilk kimin keşfettiğini soruyorum. olasılıkla adalbert stifter. (...) risach şöyle devam eder: "düşüncemi daha açık bir ifadeyle belirtirsem, ideal bir duvar saati öyle yapılmalıdır ki, parçaları değiştirilip iyilerin yerine kötüleri, kötülerin yerine iyileri konsa bile saat doğru çalışmalıdır. elbette, böyle bir saat olacak şey değildir." (...) risach bürokrasiyi eleştirmez, sadece var olduğu haliyle hayatını neden ona adayamadığını açıklar.] agy

    "insan, hemen harekete geçen ve işbirliği yapan iki güçle geçmişinden (iki saniye önceki geçmiş bile olabilir) ayrılır: unutmanın gücü (siler) ve belleğin gücü (dönüştürür)." agy

    "ama unutuş sadece molalarda işbaşı yapmaz, hiç ara vermeden, sürekli olarak okumaya da eşlik eder; daha sayfayı çevirirken, az önce okuduğumu unutuveririm; aklımda sadece daha sonra olacakların anlaşılması için gerekli olan özet gibi bir şey kalırken, bütün ayrıntılar, küçük gözlemler, hoş söyleyişler çoktan silinip gitmiştir." agy

    "hiçbir büyük romancı roman tarihinin dışına çıkamaz." agy

    "çünkü sanat tarihi gelip geçicidir. sanatın gevezelikleri sonsuzdur." milan kundera - perde
hesabın var mı? giriş yap