• yeryüzünde yoktur ve asla da olmayacaktır..

    insan olarak adalet kavramından anladığımız şey; adam öldüren birinin hapiste 30 yıl yatması, malınıza zarar veren birinin o zararı eksiksiz karşılaması, sizi döven birini sizin de dövmeniz gibi kısas çağrışımlı yöntemlerdir.. yapılanlar cezai olarak karşılığını bulmadığı zaman adalet arayışına çıkar, kitaplarda yazıldığı şekliyle ceza uygulandığı zaman "adalet yerini buldu" deriz.. halbuki adam öldüren biri, 30 yıl, hatta ömür boyu da hapiste kalsa ve yahut idam edilse de sandığımızın aksine hak asla yerini bulmaz..(kim bilir belki de o insanı senelerce hapiste tutarak adalet kantarının tarafımızdaki kefesini ağırlaştırırız..) kim demiş ki hapis cezası, işlenen suçun tam karşılığıdır? kim demiş ki verilen hasarın karşılanması adaletin tecellisidir? kim demiş ki kısas her durumda hakkaniyettir..

    atılan tokada tokatla karşılık vermek, tokadın şiddeti her iki taraf için aynı olsa da tam adaleti sağlar mı? tokat, her iki tarafa da aynı hissiyatı yaşatır mı? veya aynı olaylara aynı cezaları vermek herkeste adalet duygusu yaratır mı?

    hangi durumlara hangi cezaların verileceğine, ceza vermenin suçun hasarını onarıp onarmayacağına, hasarı onarmanın ya da kısas yapmanın adaleti sağlayıp sağlamayacağına karar verebilmek ve; olayları zamanı - tarafları - koşulları - sonuçları bakımından değerlendirebilmek suretiyle tam karşılığını bulabilmek, en sonunda da uygulamayı yürütebilmek mutlak adalettir..

    suça karşılık en uygun kıstası koyamayacak olmak mutlak adaletin de asla var olmayacağına işarettir.. hatta bir adım öteye gidip yeryüzünde adaletin de asla olamayacağı kanısına varabiliriz..
  • ancak hakim-i mutlak'ın hükmündedir.
  • gökyüzünden yıldırımlar düşüne kadar, üzerine pek kafa yorulmaması gerekir. olsa olsa bir temennidir, bir beklentidir ve insan ömrü bir beklentiyle geçemeyecek kadar kısadır.
  • peşinden koşulması gereken idealdir, arakköttür, ipnağdır.

    bak beyim sana iki çift lafım var: bir kişi öldürüldüğünde onun yaşam hakkı ihlal edilmiş demektir. öldüren kişiyi de öldürürsek, ölen kişinin yaşam hakkını teyit etmiş oluruz gibi geliyor bana yoksa şüphen mi var. ancak ortada iki ceset vardır. eğer ölen kişi canlansaydı, onun yaşam hakkını teyit etmiş olurduk ve belki o zaman mutlak adaletten bahsedebilirdik.
  • hiçbir zaman gerçekleşmeyecek. çünkü felsefede doğru bilgi yoktur. bir şeyin 'o şey' olduğunu kimse iddia edemez.

    fakat oransal olarak iddia edilebilir. bunu, partner arayışındaki birinin tercih edilme oranı olarak değerlendiriyorum; örnekseme babında. yani, güzel bir kız istediği kadar güzel olsun, mutlak güzel değildir. mutlak güzelliğe yaklaşır. aşağıdaki limit örneği gibi. o kızın güzellik oranı %99.999999999999 olur, ama hiçbir zaman %100 olmaz, olamaz. elbette bir şekilde o kız güzel değildir. ve bu da bizi 'kusursuz insan yoktur' mottosuna çıkarıyor.

    mutlak adalet de aynı şekilde. mutlak kelimesi, '%100' oranını temsil ediyor. güzellik örneği gibi. adalete de hiçbir zaman mutlak adalet diyemeyiz. oranı yükselterek, mutlak adalete yaklaşırız; fakat hiçbir zaman mutlak adalet olmayacak. birileri, o diğer yüzdelik dilimin hep içerisine girecek ve mağdur olacak.

    bu da hukuk ilminin meşruiyet tartışması açısından şahsen en kuvvetli argümanlarımdan biri. pozitif hukuka çoğu zaman gelişmiş ülkelerde inanıyorum. ama o gelişmiş ülkelerin gelişmiş olabilmeleri için, çok daha fazla ülkenin gelişmemiş olması gerekiyor. olaya makro bakarsak, birileri o adalet kavramından faydalanırken; diğerleri mağdur olan kısıma giriyor. bu da benim inanmamamı sağlıyor.

    böyle adaletin içine sıçayım.

    ***

    dünya felsefik bir yerdir. dünyada insan yaşamını anlamlı kılan tek şey felsefedir. o da düşünmek, bilgilerle yoğrulmak demektir. hayattaki her şeyin altından felsefe çıkar. matematik, fizik, öğretmenlik, okul, teknoloji, yaşam, aşk, güzellik, müzik, sanat ve geri kalan her şey. çünkü kavramların görüntüsüdür veya faaliyetleridir bizim gördüklerimiz. önce zihnimizde ideasını yaratırız, daha sonra onu pratiğe geçiririz.

    aslında tüm insanlık akıl hastası diyebiliriz. çünkü global bir tiyatro oynanıyor. fakat bu tiyatro, insanoğlunun var olduğundan beri tecrübe edinerek oynadığı bir tiyatro. bir sistem tiyatrosu.

    mutlak adalet de bu şekilde bir kavramdır. bu kavramı meta olarak görmeyiz, ama bir davranış olarak görürüz. mesela hakimin mahkemede hüküm verdiği an, adaletin uygulandığı andır. ama mutlak adaletin değil. çünkü mutlak adalet, mutlaktır. tartışılamaz. tartışılsa da, herkes onun mutlaklığını kabul edecektir zaten. fakat o zaman mahkeme diye bir şey olmayacaktır. çünkü mahkeme denilen adaletin arandığı yer, tez-antitez-sentez üçlü sacayağı şeklindedir. bir tartışma söz konusudur. fakat dediğimiz mutlak adalette tartışma olmaz.

    lise matematik dersinde limit diye bir konu vardı, hatırlar mısınız bilmiyorum. limit aslında buna benziyor. 0'a yaklaşıyoruz ama hiçbir zaman ona ulaşamıyoruz. fakat bir süre sonra o aradaki çok küçük farkı dikkate almıyoruz ve ona 0 diyoruz. aslında bu durum da tamamen bu. bu sebepten limit hep ilgimi çekmiştir.

    yani insanlık, geçtiğimiz süreç boyunca hep fikren evrilmekte olduğundan, mutlak adalet arayışı da değişiyor. eskiden kısasa kısasken, sonra hapis geliyor, şimdiyse rehabilitasyon. ileride ne olacağını bilmiyoruz, fakat tüm insanlık şu an buna inanıyor. çünkü daha iyisini bulana kadar en iyisi bu mottosunda yaşamak zorundayız. bundan 300 sene sonra adalet algısı değişecek, ve şu anki adaletin adalet olmadığına hüküm getirecekler elbette. sadece bu bile, mutlak adaletin olmadığına delalet.

    okuduğunuz için teşekkür ederim, 3-5 kişi vardır en fazla ama; şu güzel cumartesi öğleninde yazıma vakit ayırıp onu okumanız ve değer vermeniz benim için bir şeref.

    saygılarımla.

    faydalı bilgi:

    (bkz: ceci n'est pas une pipe)

    eklemeyi unuttum editi:

    işte hayatta, daha sonra olması için yalvardığım tek şey de şu, inşallah ölüm sonrasında mutlak adaletin uygulanabileceği bir platform vardır ve orada yaptıklarından sorgulanırlar. kendimi tüm insanlığın mutlak adaleti bulabilmesi için feda etmeye razıyım.

    keşke.
  • 25 nisan 2014'de vizyona girecek olan bir hüseyin eleman filmi.güzele benziyor.film izmir'de çekilmiş.hüseyin eleman psikoloji eğitimi almış ve senaryoyu da bir grup psikolog danışman yardımıyla yazmış.muhtemelen türk sinema tarihinde derin psikolojik temellere ve imgelere dayanan ilk sinema filmi olacak gibi duruyor.

    oyuncu kadrosuda bir hayli iddialı.hep komedi de izlemeye alıştığımız aktörleri bir drama da izlemek eğlenceli olacak.filmin oyuncu kadrosu; ozan akbaba, bülent çolak, bihter dinçel, turgay tanülkü, didem soydan, yerkan kahraman, zerrin epikmen, çağdaş yılancı, selin mamak, barış akın’dan oluşuyor.

    (bkz: hüseyin eleman)

    filmin fragmanı için

    mutlak adalet fragman
  • hukuka güven yok edilirse insanlar kendi adaletini sağlamaya çalışır ve kaos kaçınılmaz olur.

    yönetmenin bu günleri görürmüşçesine çektiği merakla beklenen film.

    şöyle bir habere konu olmuştur;

    http://www.magazinkolik.com/…nisanda-sinemalarda-ya
  • kadın vucudunu nesne olarak kullanmadan,küfürü espri diye yutturmaya çalışmadan kafa yorularak yapılmış bir türk filmi. daha çok salonu hak ediyor.
  • gerçek kesit kalitesinde dandik film.

    film çekmeye çalışmışlar, olmamış. biz de senaryo yazarız demişler, yazamamışlar. demek ki filminiz gelmemiş, niye kastınız lan?
hesabın var mı? giriş yap