• 1885 ve 1929 yılları arasında yaşamış dışavurumculuk akımının önemli temsilcilerinden birisi olmuş alman yönetmen.

    paul leni'nin tarzından ve eserlerinden bahsetmeden önce dışavurumculuk teriminden kısacık da olsa bahsedecek olursak: sanatçının iç gerçekliğini gerek semboller, gerek kendisine has biçemler aracılığıyla dışarıya yansıtması diyebiliriz sanırım. merkezde nesnel gerçekler(!) yerine sanatçının duyguları, iç dünyası ve algılamaları yer alır. sanatçı çevresinde gördüklerini birebir yansıtamaz çünkü bunlar, aslında sanatçının algılamalarının bozuluma uğrattığı görüntülerdir. suyun içerisine daldırılan sağlam bir küreğin eğri görünmesi gibi ((bkz: platon), "esse est percipi" (bkz: berkeley)). ek olarak dışavurumculuğun sinemaya (bkz: das cabinet des dr. caligari)'nin dekorcuları tarafından getirildiği söylenir ki das cabinet des dr. caligari de sinemaya kaligaricilik/kaligarizm diye adlandırılan bir kavram katmıştır (bu da filmde dekorun her şeyin önüne geçerek belirleyicin bir nitelik kazanması anlamına gelmektedir).

    paul leni'ye dönecek olursak, kısacık yaşamına yirmiye yakın film sığdırır. sinema sektörüne adımını dekorcu olarak yetişerek atan paul leni, tecrübesinin getirdiği kazanımları hem işlediği konu çeşitliliğine hem de biçemine yansıtmayı başarır (bana kalırsa). (söz konusu dönem de göz önünde bulundurularak) eserleri korku türü içerisinde değerlendirilse de onunkisi mizah ile korkuyu aynı potada eriten yepyeni bir biçemdir/türdür. nitekim ışık ve gölge oyunları konusundaki becerisini konuşturmakla kalmaz makyajı da ürkütücü bir etki yaratmak için büyük bir başarı ile kullanır.

    konu çeşitliliği konusunda gösterdiği yaratıcılığa verilebilecek en güzel örneklerden bir tanesi das wachfs figuren kabinett (waxworks/balmumu heykeller müzesi) olsa gerek. filmin konusu balmumu heykelleri müzesinde harun reşit, korkunç ivan ve karındeşen jack olmak üzere üç balmumu heykeline ilişkin bir hikaye yazmak üzere bir şairin işe alınmasıdır. film içerisinde düş ile gerçekliğin birbirinden ayırt edilmesi için her iki dünyanın farklı renklerle betimlenmesi; film içerisindeki gerçekliğin seyircinin içerisinde bulunduğu gerçeklikten ayırt edilmesi için ise dışavurumculuğun (gölge oyunlarının, ışığın, dekora yönelik spesifik yaklaşım biçiminin) kullanılması yönetmenin başarısıdır.

    ---

    ursus: [bebeğe bakarak] gözleri görmüyor![gwynplaine'in sırıttığını fark eder] gülme! gülme diyorum sana!
    gwynplaine: ben gülmüyorum ki!
    ursus: comprachicos!

    yine de paul leni'nin adının benim için unutulmayacaklar listesine yazılmasını sağlayan eseri the man who laughs oldu. film, krala biat etmeyi reddeden bir lordun idam edilmesinin ardından yüzüne cerrahi bir operasyon ile "sırıtma" yerleştirilen küçük oğlu gwynplaine'in başına gelenleri anlatır. (gwnplaine'i the cabinet of dr. caligari ve orlac's hands'ten de yakından tanıdığımız conrad veidt canlandırır ki bu ne muhteşem bir tercihtir dedirtir.) henüz küçücük bir çocuk olan gwynplaine, daha sonra gözlerinin görmediği anlaşılacak olan bir bebeği (dea) annesi gibi donarak ölmekten kurtarır ve ursus adındaki bir adamın yanına sığınır. gwynplaine ve dea büyür; "the man who laughs" olarak ursus ile şehir şehir dolaşarak sirklerde para kazanır ve olaylar gelişir.

    burada önemli olan gwynplaine ve dea'nın başından geçenlerden ziyade bu sırıtan adamın öfkelenmek, üzülmek gibi en doğal duygu-durumsal haklardan dahi mahrum oluşudur.
    anlaşılamama sorununun insanın (ve insanlar arası iletişimin) en büyük sorunu haline geldiği günümüzde bir kimsenin ağlamak, kaşlarını çatmak, dudaklarını bükmek, somurtmak isterken gülmeye mecbur bırakılması ne büyük trajedidir gösterir bize gwynplaine. conrad veidt, gwnplaine olmaz; gwynplaine'i öyle yaşatır ki bir adamın öfkesi ve kederi yalnızca gözlerinden nasıl okunur yansıtmakla kalmaz, içine işler seyircinin. korkudan ziyade trajedinin en başarılı örneklerinden bir tanesi olduğuna inandığım film için söylemek istediklerimin pek çoğunu söyleyemediğimi nitekim gwynplaine'in gözleri ile anlattıklarının kelimelerin çok daha ötesinde olduğuna inanıyor ve burada susmayı daha uygun buluyorum (ve ağlamaya gidiyorum çünkü (bkz: çok güzel ama korkunç derecede üzücü eserler)).

    edit: evet, joker karakterinin gwynplaine'den esinlendiği söylenir.
    edit 2: evet, the man who laughs orijinalinde victor hugo'nun bir eseridir.
  • amerikan kod öncesi sinemasının en meşhur korku filmlerinin efsane yönetmenidir.

    (bkz: the man who laughs) - 1928
    (bkz: the last warning) - 1928
    (bkz: the chinese parrot) -1927
    (bkz: the cat and the canary) -1927
hesabın var mı? giriş yap