• asıl olarak 1658 yılında fransa kralı 14. louis tarafından kurulmuş olsa da asıl ününü 1806 yılında napolyon tarafından tekrar diriltilerek kazanan farklı bir avrupa birliğine dair ilk oluşum.

    almanya, westfalya anlaşmasıyla birlikte neredeyse 200 bağımsız şehir devletine bölünmüştür ve bu prensler her ne kadar kutsal roma germen imparatorluğuna bağlı gözükse de her biri kendi çapında dış politika yürütme, ittifak yapabilme hakkına sahiptir. dahası her ülkenin/şehrin bağımsızlığı ve dini kimliği-mezhep bazında- çeşitli güvencelere bağlanmış ve viyana hükümetinin içişlerine müdahalesi zorlaştırılmıştır. ayrıca ilginçtir almanyanın yaşamış olduğu bu bölünme ve neticesinde gelen yerel yönetimin zayıflaması yerel yönetimlerin güçlenmesini sağlamış şehirler elde ettikleri gelirleri yerel yönetimle paylaşmaksızın kendi topraklarına harcamıştır. almanyadaki şehirlerin bu denli düzenli estetik oluşu, her şehrin kendine özgü güçlü bir imgesi olması kuşkusuz bununla bağlantılıdır. imparatorluğun tüm kaynaklarının istanbula akıtıldığı ve anadolu mimari anlamda bir çölden ibaret olduğu osmanlı imparatorluğuyla kıyaslandığında bu durum daha da dikkat çekicidir.

    işbu sebeple ren nehrine kıyısı olan yaklaşık 50 kadar alman devleti dış müdahalelerden korunmak ve belki de mezhepsel yakınlıktan ötürü fransa etkisine girerek birliğe dahil olmuşlardır. alman devletleri fransanın kanatlarına altına girerken fransızlar da doğudan gelebilecek saldırılara karşı bu şehir devletçiklerinin tampon bölge oluşturabileceğini düşünmektedir. yani 1. birlik tamamen win win prensibine göre dizayn edilmiştir.

    napolyonun kurduğu ren konfederasyonuysa karşılıklı bir kazan kazan ilişkisinden çok bir dayatmadan ibarettir. kendisine karşı kurulan tüm ittifakları yenen napolyon (bkz: austerlitz savaşı)nda da avusturya ve rusya birleşik ordularını yenince avrupada prusya ve ingiltere dışında bu ufak adama karşı koyabilecek kimse kalmamıştır. austerlitz savaşında koalisyon güçlerinin yenilgisinin ardından ingilterede anında çark ederek en büyük müttefiklerini bir süreliğine de olsa satacak büyük bir napolyon şakşakçısı olacaktır.

    tüm avrupa napolyon karşısında boyun eğmişken avusturya korumasından da muaf olan ren kıyısındaki 16 alman prensliği napolyon korkusundan birliği tekrardan canlandıracak ve protector sıfatıyla-ki bu önemli bir detaydır- fransayı konfederasyonun koruyucu ve lideri seçecektir. bundan sonrası için varolduğu süre boyunca ren konfederasyonu avrupa diplomasisinde fransanın her dediğine he diyen kukla devletçikler haline gelecek, fransanın savaşlarına asker yollamakla mükellef olacaktır. napolyonun ingiltereyi iflas ettirmek için oluşturduğu kıta ablukası sistemine de sorgusuz sualsiz katılmak zorunda kalmışlardır ki bu avrupada ticaret hayatını bitme noktasına getirmişm ve çarlık rusyası ehh sikerler lan böyle sistemi diyene kadar da kimse bu sisteme sesini çıkaramamıştır.

    avusturyaysa bu durumdan en zararlı çıkan taraftır şüphesiz. hiç bir zaman fiili hakimiyet kuramadığı alman devletlerinin üstündeki etkisini tamamiyle kaybetmiş, ancak en büyük darbeyi habsurgların yüzyıllardır kullandığı kutsal roma germen imparatoru sıfatını kaybederek vermişlerdir. bu da ilerleyen yıllarda avusturyanın ezeli düşmanı prusyanın palazlanması ve diğer alman devletçiklerini yutarak bugünkü almanyayı oluşturmasına uzanan sürecin başlangıcıdır.

    1812 seferiyle birlikte napolyonun peşinden moskovaya kadar giden ren devletlerinin fransa himayesinden kurtuluşu da seferin neticesinde olacaktır. yaşanan büyük hezimetin ardından fransızların peşine düşerek alman devletlerini eze eze fransaya doğru harekete geçen çarlık ordusunu durdurmak için fransa ve yandaşları leipzigte koalisyon ordusun karşısına geçer. ancak ezici sayısal üstünlük karşısında direnemez ve yenilirler. bu yenilginin ardından da ren konfederasyonunu oluşturan devletler pabucun pahalı olduğunu görüp napolyonu satarak koalisyon tarafına geçecektir. birlikte 1813 yılında bir daha kurulmamak üzere bu şekilde yok olur.

    avrupaya fransız devriminin getirdiği özgürlükçü ve eşitlikçi düşünceleri getirileceği düşünülen bir adamın zamanla bir diktatör ve kimilerine göre tirana dönüşümü tarihte çok sık rastlanan bir fenotiptir. ancak napolyon tek avrupa devletini kuracak kişinin kendisi olduğuna sorgusuz sualsiz inanmaktadır ve bu amacını gerçekleştirmek içinde son düşmanları ingiltere ve rusyayı dize getirene kadar bu diktatoryal sistemin devam etmesinde bir sakınca görmemektedir. onun para da pulda ya da ünvanlarda gözü yoktur kutsal davasını yerin getirince tahtını bırakıp gidecektir adeta bir 'biz bu yola kefenimizle çıktık' masalıdır onunki de tüm diğer tek adamlar gibi...
hesabın var mı? giriş yap