• gelmesi beklenen mektupları, şehit analarını, genç aşıkları, hastayı bekleyen yakını, apartman çocuklarını ve bozkır çocuklarını, katil olanları ve katil olmak zorunda kalanları, erkeği bekleyen kadını, isyanı, müslümanı, ama ille de aşkı.. bunları bir şiirde nasıl anlatır bir kalem?

    erdem beyazıt ise söz konusu olan, anlatır. şiir ile tanıştığımda, ne şanslıyım ki, ilk okuduğum eserlerdendir. yazıyı, yazmayı, yazanları sevmeyi öğretendir. hayata mı, yazıya mı daha yakın bu şiir diye düşündüm, bulamadım. sanırım ikisi arasındaki köprülerden biri bu şiir.
  • (bkz: sebep ey)
  • tamamını verelim;

    sana, bana, vatanıma, ülkemin insanlarına dair
    "telgrafın tellerini kurşunlamalı’’
    öyle değildi bu türkü bilirim
    bir de içime
    -her istasyonda duran sonra tekrar yürüyen-
    bir posta katarı gibi simsiyah dumanlar dökerek
    bazan gelmesi beklenen bazan ansızın çıkagelen
    haberler bilirim mektuplar bilirim.

    gamdan dağlar kurmalıyım
    kayaları kelimeler olan
    kırk ikindi saymalıyım
    kırk gün hüzün boşaltan omuzlarıma saçlarıma
    saçlarının akışını anar anmaz omuzlarından
    baştan ayağa ıslanmalıyım
    gam dağlarına çıkıp naralar atmalıyım.

    içimde kaynayan bir mahşer var
    bu mahşer bir de annelerinin kalbinde kaynar
    çünkü onlar yün örerken pencere önlerinde
    ya da çamaşır sererken bahçelerinde
    birden alıverirler kara haberini
    okul dönüşü bir trafik kazasında
    can veren oğullarının.

    bir de gencecik aşıkların yüreklerini bilirim
    bir dolmuşta yorgun şoförler için bestelenmiş
    bir şarkıdan bir kelime düşüverince içlerine
    karanlık sokaklarına dalarak şehirlerin
    beton apartmanların sağır duvarlarını yumruklayan
    ya da melal denizi parkların ıssız yerlerinde
    örneğin hint okyanusu gibi derin
    isyanın kapkara sularına dalan.

    nice akşamlar bilirim ki
    karanlığını
    bir millet hastanesinde
    dokuz kişilik kadınlar koğuşu koridorunda
    başını kalorifer borularına gömmüş
    beyaz giysilerinden uykular dökülen tabiplerden
    haber sormaya korkan
    genç kızların yüreğinden almıştır.

    bir de baharlar bilirim
    apartman odalarında büyüyen çocukların bilmediği bilemeyeceği
    anadolu bozkırlarında
    istanbul’dan çıkıp diyarbekir’e doğru
    tekerleri yamalı asfaltları bir ağustos susuzluğu ile içen
    cesur otobüs pencerelerinden
    bilinçsiz bir baş kayması ile görülen
    evrensel kadınların iki büklüm çapa yaptıkları tarla kenarrında
    çıplak ayakları yumuşak topraklara batmış ırgat çocuklarının
    bir ellerinde bayat bir ekmeği kemirirken
    diğer ellerinde sarkan yemyeşil bir soğanla gelen.

    yazlar bilirim memleketime özgü
    yiğit köy delikanlılarının
    incir çekirdeği meselelerle birbirlerini kurşunladıkları
    birinin ölü dudaklarından sızan kan daha kurumadan
    üstüne cehennem güneşlerde göğermiş mor sinekler konup kalkan
    diğeri kan ter içinde yayla yollarında
    mavzerinin demirini alnına dayamış
    yüreği susuzluktan bunalan
    içinden mahpushane çeşmeleri akan
    ansızın parlayan keklikleri jandarma baskını sanıp
    apansız silahına davranan
    nice delikanlıların figüranlık yaptığı
    yazlar bilirim memleketime özgü

    güzler bilirim ülkeme dair
    karşılıksız kalmış bir sevda gibi gelir
    kalakalmış bir kıyıda melül ve tenha
    kalbim gibi
    kaybolmuş daracık ceplerinde elleri
    titreyen kenar mahalle çocukları
    bir sıcak somun için, yalın kat bir don için
    dökülürler bulvarlara yapraklar gibi.

    kadınlar bilirim ülkeme ait
    yürekleri akdeniz gibi geniş, soluğu afrika gibi sıcak
    göğüsleri çukurova gibi münbit
    dağ gibi otururlar evlerinde
    limanlar gemileri nasıl beklerse
    öyle beklerler erkeklerini
    yaslandın mı çınar gibidir onlar sardın mı umut gibi.

    isyan şiirleri bilirim sonra
    kelimeler ki tank gibi geçer adamın yüreğinden
    harfler harp düzeni almıştır mısralarında
    kimi bir vurguncuyu gece rüyasında yakalamıştır
    kimi bir soygun sofrasında ışıklı sofralarda
    hırsızın gırtlağına tıkanmıştır.

    müslüman yürekler bilirim daha
    kızdı mı cehennem kesilir sevdi mi cennet
    eller bilirim haşin hoyrat mert
    alınlar görmüşüm ki vatanımın coğrafyasıdır
    her kırışığı sorulacak bir hesabı
    her çizgisi tarihten bir yaprağı anlatır.

    bütün bunların üstüne
    hepsinin üstüne sevda sözleri söylemeliyim
    vatanım milletim tüm insanlar kardeşlerim
    sonra sen gelmelisin dilimin ucuna adın gelmeli
    adın kurtuluştur ama söylememeliyim
    can kuşum, umudum, canım sevgilim.
  • nedendir bilmem ama her okuyuşumda yada aklıma geldiğinde canımı yakan şiirdir.

    özellikle şu dizelerinde annem gelir aklıma. sanki bir daha onu göremeyecekmişim gibi sızlar kalbim. halbuki tasvirdeki kadınla annem aynı değildir. hiç mi hiç benzememektedir.

    "içimde kaynayan bir mahşer var
    bu mahşer bir de annelerinin kalbinde kaynar
    çünkü onlar yün örerken pencere önlerinde
    ya da çamaşır sererken bahçelerinde
    birden alıverirler kara haberini
    okul dönüşü bir trafik kazasında
    can veren oğullarının."

    ama o mahşer bütün annelerin kalbinde kaynamaz mı? bütün anneler hep yanmaz mı?

    sonra hangisi daha kötü bilemem. önce gitmesine izin verip yokluğuna dayanamamak mı, yoksa erkenden gidip onu yaslı bırakmak mı?
  • merhumun kendi sesinden, dinleyelim ürperelim biraz: http://www.youtube.com/watch?v=szyjsp9dylq
  • her satırı, her kelimesi ayrı güzel olan ancak şu dizeleri beni aşırı derecede etkilemiş şiirdir.

    bir de baharlar bilirim
    apartman odalarında büyüyen çocukların bilmediği bilemeyeceği
    anadolu bozkırlarında
    istanbul’dan çıkıp diyarbekir’e doğru
    tekerleri yamalı asfaltları bir ağustos susuzluğu ile içen
    cesur otobüs pencerelerinden
    bilinçsiz bir baş kayması ile görülen
    evrensel kadınların iki büklüm çapa yaptıkları tarla kenarlarında
    çıplak ayakları yumuşak topraklara batmış ırgat çocuklarının
    bir ellerinde bayat bir ekmeği kemirirken
    diğer ellerinde sarkan yemyeşil bir soğanla gelen.
  • "kadınlar bilirim ülkeme ait
    yürekleri akdeniz gibi geniş,soluğu afrika gibi sıcak
    göğüsleri çukurova gibi münbit
    dağ gibi otururlar evlerinde
    limanlar gemileri nasıl beklerse
    öyle beklerler erkeklerini
    yaslandın mı çınar gibidir onlar sardın mı umut gibi."

    kalmadı artık böyle kadınlardan ülkemde ne yazık ki.
  • * bu şiir öyle bir şiir ki gerçek şairin gerçek şiirin gerçek dizelerin gücünü gösteriyor tüm estetiğiyle. bir kez daha yazacağım tüm sözlerini az önce dinlediğim halde bir de okurken pıt pıt yaşlar dökeceğim şimdi. salt duygusallıktan değil gerçek dizeler okuyup kaybolacağım için.

    "telgrafın tellerini kurşunlamalı’’
    öyle değildi bu türkü bilirim
    bir de içime
    -her istasyonda duran sonra tekrar yürüyen-
    bir posta katarı gibi simsiyah dumanlar dökerek
    bazan gelmesi beklenen bazan ansızın çıkagelen
    haberler bilirim mektuplar bilirim.

    gamdan dağlar kurmalıyım
    kayaları kelimeler olan
    kırk ikindi saymalıyım
    kırk gün hüzün boşaltan omuzlarıma saçlarıma
    saçlarının akışını anar anmaz omuzlarından
    baştan ayağa ıslanmalıyım
    gam dağlarına çıkıp naralar atmalıyım.

    içimde kaynayan bir mahşer var
    bu mahşer birde annelerinin kalbinde kaynar
    çünkü onlar yün örerken pencere önlerinde
    ya da çamaşır sererken bahçelerinde
    birden alıverirler kara haberini
    okul dönüşü bir trafik kazasında
    can veren oğullarının.

    bir de gencecik aşıkların yüreklerini bilirim
    bir dolmuşta yorgun şoförler için bestelenmiş
    bir şarkıdan bir kelime düşüverince içlerine
    karanlık sokaklarına dalarak şehirlerin
    beton apartmanların sağır duvarlarını yumruklayan
    ya da melal denizi parkların ıssız yerlerinde
    örneğin hint okyanusu gibi derin
    isyanın kapkara sularına dalan.

    nice akşamlar bilirim ki
    karanlığını
    bir millet hastanesinde
    dokuz kişilik kadınlar koğuşu koridorunda
    başını kalorifer borularına gömmüş
    beyaz giysilerinden uykular dökülen tabiplerden
    haber sormaya korkan
    genç kızların yüreğinden almıştır.

    bir de baharlar bilirim
    apartman odalarında büyüyen çocukların bilmediği bilemeyeceği
    anadolu bozkırlarında
    istanbul’dan çıkıp diyarbekir’e doğru
    tekerleri yamalı asfaltları bir ağustos susuzluğu ile içen
    cesur otobüs pencerelerinden
    bilinçsiz bir baş kayması ile görülen
    evrensel kadınların iki büklüm çapa yaptıkları tarla kenarlarında
    çıplak ayakları yumuşak topraklara batmış ırgat çocuklarının
    bir ellerinde bayat bir ekmeği kemirirken
    diğer ellerinde sarkan yemyeşil bir soğanla gelen.

    yazlar bilirim memleketime özgü
    yiğit köy delikanlılarının
    incir çekirdeği meselelerle birbirlerini kurşunladıkları
    birinin ölü dudaklarından sızan kan daha kurumadan
    üstüne cehennem güneşlerde göğermiş mor sinekler konup kalkan
    diğeri kan ter içinde yayla yollarında
    mavzerinin demirini alnına dayamış
    yüreği susuzluktan bunalan
    içinden mahpushane çeşmeleri akan
    ansızın parlayan keklikleri jandarma baskını sanıp
    apansız silahına davranan
    nice delikanlıların figüranlık yaptığı
    yazlar bilirim memleketime özgü

    güzler bilirim ülkeme dair
    karşılıksız kalmış bir sevda gibi gelir
    kalakalmış bir kıyıda melül ve tenha
    kalbim gibi
    kaybolmuş daracık ceplerinde elleri
    titreyen kenar mahalle çocukları
    bir sıcak somun için, yalın kat bir don için
    dökülürler bulvarlara yapraklar gibi.

    kadınlar bilirim ülkeme ait
    yürekleri akdeniz gibi geniş, soluğu afrika gibi sıcak
    göğüsleri çukurova gibi münbit
    dağ gibi otururlar evlerinde
    limanlar gemileri nasıl beklerse
    öyle beklerler erkeklerini
    yaslandın mı çınar gibidir onlar sardın mı umut gibi.

    isyan şiirleri bilirim sonra
    kelimeler ki tank gibi geçer adamın yüreğinden
    harfler harp düzeni almıştır mısralarında
    kimi bir vurguncuyu gece rüyasında yakalamıştır
    kimi bir soygun sofrasında ışıklı sofralarda
    hırsızın gırtlağına tıkanmıştır.

    müslüman yürekler bilirim daha
    kızdı mı cehennem kesilir sevdi mi cennet
    eller bilirim haşin hoyrat mert
    alınlar görmüşüm ki vatanımın coğrafyasıdır
    her kırışığı sorulacak bir hesabı
    her çizgisi tarihten bir yaprağı anlatır.

    bütün bunların üstüne
    hepsinin üstüne sevda sözleri söylemeliyim
    vatanım milletim tüm insanlar kardeşlerim
    sonra sen gelmelisin dilimin ucuna adın gelmeli
    adın kurtuluştur ama söylememeliyim

    can kuşum,

    umudum,

    canım sevgilim."

    erdem bayazıt
  • kendi içinde nasıl bir şiir olduğunu tarif eden şiir:

    "isyan şiirleri bilirim sonra
    kelimeler ki tank gibi geçer adamın yüreğinden
    harfler harp düzeni almıştır mısralarında
    kimi bir vurguncuyu gece rüyasında yakalamıştır
    kimi bir soygun sofrasında ışıklı sofralarda
    hırsızın gırtlağına tıkanmıştır."
  • gariptir kimse yazmamış. recep tayyip erdoğan'ın bu şarkı burada bitmez albümünde okuduğu erdem bayazıt şiirlerinden biridir. diğeri ise birazdan gün doğacak idi. ben de mevzubahis albüm vasıtasıyla bu şiirle tanışmıştım. şiir namına sevdiğim nadir eserlerdendir.
hesabın var mı? giriş yap