• bob marley - african herbsman'den bir şarkı.

    why boasteth thyself
    oh, evil men
    playing smart
    and not being clever?
    i said, you're working iniquity
    to achieve vanity (if a-so a-so)
    but the goodness of jah, jah
    i-dureth for-i-ver

    so if you are the big tree
    we are the small axe
    ready to cut you down (well sharp)
    to cut you down

    these are the words
    of my master, keep on tellin' me
    no weak heart
    shall prosper
    and whosoever diggeth a pit
    shall fall in it, fall in it
    and whosoever diggeth a pit
    shall fall in it (... fall in it)

    if you are the big tree, let me tell you that
    we are the small axe, sharp and ready
    ready to cut you down (well sharp)
    to cut you down

    (to cut you down)

    (to cut you down)

    these are the words
    of my master, tellin' me that
    no weak heart
    shall prosper
    and whosoever diggeth a pit
    shall fall in it, uh, bury in it
    and whosoever diggeth a pit
    shall bury in it, uh (... bury in it)

    if you are the big, big tree
    we are the small axe
    ready to cut you down (well sharp)
    to cut you down
    if you are the big, big tree, let me tell you that
    we are the small axe
    ready to cut you down (well sharp)
    to cut you down
    sharpened ...
  • bbc projesi. john boyega, letitia wright, thomas coombes, gershwyn eustache jnr, malachi kirby gibi isimlerin de yer alacağı mini dizide yaratıcı-yönetmen ise steve mcqueen. (12 years a slave, shame)
  • steve mcqueen'in 5 filmden oluşan antoloji serisinin içeriği şu şekilde olacak:

    - mangrove 2
    - lovers rock
    - education
    - alex wheatle
    - red, white and blue
  • iki saatlik dizi bölümü mü olur amk ya...

    amazon amerika'ya sadece ilk bölümü gelmiş, diğer bölümleri bbc'den yayınlanıyor herhalde. klişeleşmiş zenci hakları konulu sıradan bir hukuk draması işte. yalnız her bölümün iki saat olması katlanılmaz, bu yüzden ilk bölümü yarıda bıraktım. bir daha da net bir şekilde dönmem. her iki saatlik dizi gibi boş iş...
  • ünlü siyahi ingiliz yönetmen steve mcqueen tarafından yönetilen beş bölümlük antoloji film serisi. steve mcqueen'i sanırım bilmeyeniniz yoktur. kendisi, hunger (2008), shame (2011) ve 12 years a slave (2013) gibi muazzam filmlerin başarılı yönetmenidir. yine kendisinin çektiği ve 2020 senesinde izlediğim en iyi işlerden biri olan "small axe" isimli antoloji film serisi ise, batı hint adalarından (the west indies) londra'ya göç eden siyahi göçmenlerin yaşamlarına odaklanıyor. birbirinden bağımsız şekilde ilerleyen bu beş film, 1960'ların sonundan 1980'lerin ortasına değin siyahi göçmenlerin yaşadığı sorunları, ingilizler tarafından maruz kaldıkları ırkçılığı ve aynı zamanda birbirleri ve kendileriyle verdikleri mücadeleyi anlatıyor.

    antoloji film serisi ismini, bob marley'in 1973 yılında çıkan "small axe" isimli şarkısından alıyor. şarkıda geçen "if you are the big tree, we are the small axe (sizler büyük ağaçlar iseniz; bizler de küçük baltalarız)" sözü, tüm antolojiyi tam anlamıyla özetliyor aslında. serideki tüm filmlerde siyahilere, özellikle ingiliz polisi tarafından uygulanan şiddet gözler önüne seriliyor. hollywood'dan alışık olduğumuz üzere, siyahilere karşı yapılan ayrımcılığın hep amerika'da gerçekleştiğini düşünmüşüzdür. halbuki ingiltere'de de en az amerika'da olduğu kadar siyahilere sistematik ayrımcılık ve ırkçılık uygulanmış.

    (bkz: mangrove) seri içerisinde en uzun süreye sahip film buydu. yaklaşık iki saat süren oldukça uzun bir mahkeme filmi. amerikan sinemasında izlemeye alışık olduğumuz mahkeme filmlerine benzer bir çizgide film ilerliyor. dükkanları haksız yere ingiliz polisi tarafından dağıtılan ve her fırsatta polisler tarafından acımasızca dövülen siyahilerin haklı isyanına şahit oluyoruz. elbette isyanın sonu mahkemede bitiyor. ve bu sayede film, ikinci yarısından itibaren izlemesi zevkli bir mahkeme filmine evrilmiş oluyor. diğer filmlere göre oldukça uzun olan süresi sebebiyle sıkıcı gelebilir ama bu tarz filmleri sevenler için de bulunmaz bir nimet olduğunu belirtmekte fayda var.

    (bkz: lovers rock) antolojide en çok beğendiğim film bu oldu. garip bir şekilde, siyahi ayrımcılıktan en az bahseden film de buydu. diğer filmlere kıyasla az politik; ama daha sanatsaldı. hatta ucundan azıcık romantik bir film olduğunu bile söyleyebilirim. fakat romantizme kayar gibi olduğu her an kendini oradan hızla çekmesini de iyi biliyor. karayipler'den londra'ya göçen siyahilerin beraberinde getirdikleri dans ve şarkılarına da bu filmde fazlasıyla denk geliyoruz. özellikle sonlarına doğru film iyice kendini dansa bırakıyor. bu arada, bu ve bundan sonraki tüm filmlerin süresi bir ile bir buçuk saat arasında değişiyor. yani süreleri, ilk filme göre oldukça kısa.

    (bkz: red, white and blue) hikaye açısından ise en çok bu filmi beğendim. siyahilerin kendi içlerinde yaşadıkları ikilemlere çok güzel değinilmiş. film, polis olmak isteyen siyahi bir gencin etrafında ilerliyor. aslında doktorası olan oldukça zeki bir bilim insanıyken polis olmaya karar veren siyahi bir gencin gelgitlerini izliyoruz. çünkü verdiği bu karar, ne ingilizler ne de kendi ailesi ya da diğer siyahiler tarafından pek hoş karşılanmıyor. toplumsal uzlaşma nasıl sağlanır sorusuna bence çok yerinde cevaplar vermiş bir film.

    (bkz: alex wheatle) antolojinin sanırım en zayıf halkasıydı. aslında hikayesi bana göre içlerinde en ilgi çekici olanı iken nedense hikayenin filme aktarılmasında sıkıntılar yaşanmış. film, alex wheatle isimli gerçekten yaşamış siyahi bir yazarın gençlik dönemini anlatıyor. sistem tarafından sürekli dışlanan ve kendi toplumuna da bir türlü adapte olmayı başaramayan bu genç yazarın nasıl yazar olmaya karar verdiğine şahit oluyoruz. fakat film, arka planda dönen olaylara daha çok odaklanmış sanki. zira filmi izlerken alex wheatle'i bazen unuttuğumuz bile oluyor. yazarlık sürecini izlesek film daha heyecan verici olabilirdi.

    (bkz: education) serinin diğer beğendiğim filmi de bu oldu. içlerinde evrensel olmaya en yakın hikaye de buydu aslında. yönetmen, siyahiler üzerinden harika bir "eğitim sistemi" eleştirisi de yapmış. sınıf arkadaşlarına göre başarısız olduğu için devlet tarafından sözde özel bir okula zorla transfer edilen siyahi bir çocuğu izliyoruz bu sefer. çocuğun ailesine özel diye yutturulan okul aslında tabiri caizse aptallar okulu. içinde sadece siyahi öğrenciler yok. eğitim sistemine adapte olamayan her çocuğu buraya tıkmışlar resmen. amaçları da sanırım diğer çocukların bunlardan etkilenmesinin önüne geçmek. fakat biliyoruz ki cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşenir. buraya gönderilen çocuklar içlerinde azıcık bir potansiyel varsa bile bu okul yüzünden onu da kaybediyorlar; çünkü bu sözde özel okulda eğitim filan verildiği yok. çocuklar tek başlarına sınıfta öylece bırakılıyor. anlatmaya çalıştıkları itibarıyla kesinlikle her eğitimcinin izlemesi gereken bir film. her anlamda çok başarılı...
  • (bkz: çöp)

    steve mcqueen gibi tırash bir yönetmene antoloji yaptırırsan olacağı bu. golden globeları(zaten golden globe'u siksinler, leş dizilere ödül veriyorlar artık) almasının nedeni de klasik zenci hakları zırvası olması. bbc zaten böyle çöplükler üretmeyi kafaya koymuş iyice, hulu'ya normal people, hbo'ya i may destroy you, netflix'e sekiz yüz tane crime dizisi derken amazon amerika'ya da bunu postalamış. neyse ki amazon sadece amerika'da yayınlamış da diğer ülkelerde ve bizim ülkede bbc'de yayınlanıyor. yoksa birçok kişi sırf kolay ulaşılıyor ve ödüllü diye bu zırvayla vakit kaybedecekti.
  • hikayeler ortalama seviyede olsa da steve mcqueen in yarattığı atmosfer ile oyuncu seçimleriyle muazzam bir iş olmuş.
hesabın var mı? giriş yap