• "türbanlı" yerine aslında "dindar" demek daha doğru olurdu.

    yakın zamanda yaşanan deniz çakır olayını "seküler kesimin, dindarların sosyal ortamlarda artmasını çekememesi" gibi yansıtarak, "dindar x seküler" çatışmasını "türbanlı mağduriyeti" algısı üzerinden sürdürmeye çalışıyorlar.

    dindar kesimin, ayasofyada çekilen bale fotoğrafını hatırlarsanız eğer, "kronik mağdur" olduğunu düşünürsek, asıl meselenin bu seçim sürecinde de safları sıklaştırmak olduğunu anlamak zor değil.

    fakat deniz çakır olayı, ayasofya gibi eskiden ibadethane olup, bugün bir müze olarak sekülerleşmiş bir ortam yerine, doğrudan seküler bir ortamda yaşanıyor.

    ben, dindar kesimin seküler yani 'toplumsallaşmanın herhangi bir dini referansa göre gerçekleşmediği" bir toplumsal alanda bulunmalarına karşı değilim. hatta bence, yaşadıkları çelişkinin vücut bulduğu yer olması bakımından o ortamda bulunmaları da gerekir ki, bazı sorgulamaları yapabilelim.

    dindar kesimin şunu anlaması lazım:
    bugün gerek mağaza-marka-sermaye sahibi olarak ve gerekse müşterisi olarak var olmaya çalıştıkları veya var oldukları o büyük alışveriş merkezleri, inandıkları “kim bir kavme benzerse, o onlardandır” hadisi uyarınca kendilerine benzememek için türbana, cübbeye, sarığa kuşandıkları batı medeniyetinin yarattığı seküler toplumsal alanlardır. batılıdır o alanlar, sekülerdir. inşa edilmelerinin islam ile zerre kadar alakası yoktur ve hatta islam ile uyumlu da değildir bu ortamlar.

    yani batı'ya benzememek ve sekülerleşmemek mücadelesi verirken, bugün en çok var olabildikleri ve ekmeğini yedikleri sosyal alan batı'nın bu seküler toplumsal alanlarıdır.

    bakın, "orada var olma hakları yok" demiyorum, böyle bir şey düşünmeye bile hakkı yok kimsenin. ancak mesele, deniz çakır gibi seküler bir insanı, kendi toplumsal alanında "suçlu" konumuna düşürme gayretine girecek kadar kendilerine yabancılaşmaları ve kendi neden oldukları bir çatışma ortamı yaratmalarıdır.

    gezi olayları sırasında "camiide içki içtiler" iftirası atılırken, hiçbir seküler çıkıp da "aman canım içmişlerse ne olmuş?" demedi. bir ateist olarak ben de camiide içki içilmesini onaylayamam. geçenlerde camiide seks yapan imam haberi vardı, aklı olan kimse onaylayamaz. çünkü camii, alkole ve zinaya hassasiyeti bulunan bir inanç sisteminin toplumsal alanıdır (evet, camiiler aynı zamanda toplumsal alanlardır). "camide içki içtiler" iftirasına karşı çıkan herkesin tek savunusu aslında şuydu: "evet, camiide içki içilmez ama zaten hiç kimse camiide içki içmedi".

    şimdi şunu demek istiyorum:
    seküler toplumsal alanlarda içki içilebilir, kadın erkek o ortamda birlikte bulunabilir. bu, o ortamın doğasında var.

    dolayısıyla bireyin kendi yaşamından başlayıp toplumla ilişkisini tümden kontrol etmeye çalışan bir dine inanmalarına rağmen, dindarların seküler bir ortamda bulunma çabaları bir çelişki değil midir?

    islam bir müslümanın, alkol içmesini bırakın, alkol alım-satımında taraf olmasını ve tüketilen ortamda bulunulmasını dahi istemez. peki dindar bir insanın içki içildiğini bildiği seküler/batılı ortamda bulunması “kim bir kavme benzerse o onlardandır” hadisine aykırı değil mi?

    ha ama "benim dinim alkole karşı, benim olduğum ortam seküler olsa da alkol içilmesin" diyorlarsa eğer, bir ateistin camiye girip "bence burası kutsal değil, namaz kılmayın, gereksiz" demesine benzemez mi bu? ikisinin de buna hakları yoktur.

    islam, birbirine namahrem kadın ve erkeklerin aynı ortamda bulunmalarını, hatta karşı cinslerin seslerinin bile birbirlerine haram olduğunu dikte eder. bununla ilgili açıklamaları olan ilahiyatçılarımız bile var. peki dindar birisinin bir konserde bulunması "ey kadınlar, mahreminizle konuşun, namahremle konuşmayın!" hadisi uyarınca kendi diniyle bir çelişki değil midir?

    bakın, seküler bir insan olarak bu ortamlarda bulunmaları beni rahatsız etmez, çünkü ben o ortamda herhangi bir dini gerekçe ile bulunmuyorum. kimsenin hangi gerekçe ile orada bulunduğu da beni ilgilendirmiyor. ben bir dindar ile karşılaştığımda, onun sosyal ihtiyaçları doğrultusunda o ortamda var olduğunu düşünüyorum. ve her insan bu ihtiyacı gidermek zorundadır.

    fakat islam'a göre namahrem kadın ile erkek sadece ekonomik zorunluluk olursa bu doğrultuda iletişim kurabilir. kaldı ki "hıristiyan ve yahudileri dost edinemezsin" ayeti uyarınca, gayri müslimlerle arkadaş olamazlar. hele biz ateist ve bizim gibi dinsizlerle hiç sosyalleşemezler. islam yasaklıyor bunu. yani bir müslümanın sosyal kaygıları, islamın izin verip vermediklerine göre belirlenir. standardı islamdır.

    islama göre bir müslüman, islamın emrettiği ve uygun toplumsal kaidelere ve normlara göre oluşturulmamış bir toplumsal alanda, ekonomik zorunluluklar dışında bulunamaz.

    peki, dindar birisi gerçekten de inandığı dinin kaideleri bakımından ki, tek tek sayabilirim o kaideleri, batı'lı seküler bir ortama ait midirler gerçekten?

    bakın "orada bulunmaya hakları" demiyorum. bunu demeye kimsenin hakkı yok ama islamın kendi diyor bunu.

    yani islama göre bir dindar, toplumsallaşmanın islama göre gerçekleşmediği bir ortamda bulunamaz.

    ben, bulunmak hakkında sahip olduklarını düşünüyorum.
  • popüler kültüre olan ilgidir bunun sebebi.

    isteklere, arzulara türban takamadıkları için ‘bizim neyimiz eksik’ mottosuyla hareket ediyorlar. işte bunlar hep aile zoruyla kapanmak..
  • islam'ın bilinçaltına itilmiş bir fethetme arzusu vardır. müslüman
    bulunduğu ve hatta bulunmadıgı yerlerin, islama teslim olmasını ister. bunu da islamla şereflendirmek olarak algılar.

    bir de bilinç düzeyinde, günümüzün getirdiği kültürel ortam sebebiyle, özellikle genç dindar kesimde bir var olma isteği mevcuttur. internette ve hayatın kendisinde gördüğü bu yaşamın içinde yer almak ister. fakat bilinçaltındaki bu islamlaştırma isteği nedeniyle birlikte bu durum, çeşitli çatışmalara yol açar. seküler bir ortama tam olarak uyum sağlayamaz. belki de farkında bile olmadıgı bu bilinçaltı isteği ona nedeninibilmediği bir rahatsızlık verir. bu işin sonu da olay çıkarmaya kadar gidebilir. denkleme bir de magduriyetten beslenme kültürünü eklerseniz, ortaya çıkan sonuc şaşırtıcı değildir.

    tabi bu anlattıklarım belli bir kesim için geçerlidir. islam kültürünü içselleştirmemiş, sadece aile ve mahalleden ötürü müslüman olan bazı gençler, seküler ortamlara kolay bir şekilde uyum saglayabilirler. hatta seküler bir hayat sürenlere göre daha marjinal şeyler yapabilirler.
  • güzel tespit. mantıklı bir çerçevede açıklanmış ana entry'de.

    ama ben baş örtme olayının dini olduğu kadar sosyal bir sahiplenilme boyutu olduğunu da düşünenlerdenim. yani böyle bir insan gördüğünüzde bunu dini bir hassasiyetten ötürü de yapıyor olabilir veya ait olmaya çalıştığı modus vivendi'nin şablonuna uyma hedefi de güdebilir.
    doksanlı yıllarda sümüklü hocanın tezgahından geçenler üniformayı andıran giyimleriyle resmi geçit yapardı. şehirlerin genelde seküler semtlerinde evler tutularak abla-abi kolonileri oluşturulup o semtlerde dini peysaj çalışmaları yönetilirdi. o koloniler dağıtıldıktan sonra dindar imajlı kesimlerde kaotik bir görüntü hakim; benim gözlemim bu. kimin neyi neden yaptığı belli değil. insanlar, özellikle kadınlar gezdiği, para harcadığı yerler ile seküler kesime, örtünmeleriyle de dindar kesime yakın durmaya çalışıyorlar. sonuçta böyle çatışmalar meydana geliyor. biz seküler dünyayla çatışmalarını izleyebiliyoruz. eminim ki bu çatışmaların fazlasını kendi duvarlarının arkasında yaşıyorlardır.

    almanca biliyorsanız thomas meyer "wolkenbruchs wunderliche reise in die arme einer schickse" okuyunuz. söylediğim bölünmeyi bundan daha iyi anlatan bir kitap yoktur herhalde.
  • ateist yazar arkadaşa bazı açılardan hak vermek isterim. doğrudur, alışveriş merkezleri, konser salonları, barlar, eğlence yerleri esas itibarıyla dindar insanlar için bulunulmasının hoş karşılanmadığı yerler. buralarda zaman harcamak dini açıdan tasvip edilmez genellikle.

    ancak arkadaşın kaçırdığı bazı noktalar var. öncelikle şu “çelişki” kelimesi bence doğru seçilmemiş. zira dindar insanlar her ne kadar dindar olsalar da nihayetinde insanlar. arzuları, ihtiyaçları, eğlenme istekleri esas itibarıyla bir ateistten farklı değil ki. yalnızca, dini açıdan hoş görülmeyen, yasak olan bu arzularına mümkün olduğunca direnmeye çalışıyorlar. direnebildikleri kadar direniyorlar, bazen nefisleriyle olan bu savaşı kazanıyorlar, bazen de kaybediyorlar. bazen de bir süre sonra yaşadıkları hayatın dine uygun olduğunu düşünmeye başlıyorlar. bu konuda insanların kendini nasıl “hissettikleri” bizim ilgi alanımız olmamalı.

    diğer taraftan dindarlığı da iyi tanımlamak gerekir ki mantıklı sonuçlara ulaşılabilsin. fakat yazar arkadaş başörtüsü takmayı tek başına bir dindarlık ölçütü olarak almış sanırım. oysa bu doğru değil, namaz kılmayan, oruç tutmayan pek çok baş örtülü kadın var. ya da başı açık olup namaz kılan, oruç tutan pek çok kadın da var. aynı şekilde namaz kılıp, faiz alanlar, kumar oynayanlar da mevcut. bu durumda kimi dindar olarak niteleyeceğiz? örneğin dini pratikleri tümüyle yerine getiren, ancak ahlaken kötü insanları da dindar kabul edecek miyiz?

    esasına bakarsanız son 20 senede türkiye dindarlaşmadı, tam tersine sekülerleşti. ekonomik gelişme ile birlikte artan tüketim talebinin bu sekülerleşmeyi de beraberinde getirmesi kaçınılmazdı zaten. ancak türk toplumu imparatorluktan cumhuriyete geçerken bu süreci çok sancılı yaşadı ve neredeyse 100 senedir bunun sıkıntısını çekiyor. toplumun büyük bir kesimi türkiye cumhuriyetinin kurucu değerleriyle barışamadı ve toplumsal katmanlar ortak bir zeminde buluşamadı.

    osmanlı’nın yıkılışından sonra cumhuriyete geçiş süreci, son derece radikal ve belli toplum katmanları için travmatik sonuçlar doğuran devrimlerle değil de ekonomik büyümeyle evrimsel olarak ilerleyen bir süreç olsaydı belki her şey farklı olabilirdi. örneğin geçmişte baş örtülü kadınları balolara, konserlere götürmeye çalışmak “dindar” kesimde büyük bir tepkiyle karşılanacakken şimdi bu tür ortamlarda bulunmayı dindar kesim kendinde bir hak olarak görüyor. umarım ne demek istediğimi doğru bir biçimde anlatabilmişimdir. çünkü bu konular son derece hassas aslında. yine geçmişte kızlarını okula göndermekten imtina eden dindar çevreler düne kadar baş örtüyle üniversiteye gidebilme mücadelesi veriyorlardı.

    bu biraz da sermayenin el değiştirmesiyle ilgili, zenginleşen dindar kesim eskiden kapıcı, temizlikçi olarak görünür olabildiği belli çevrelerde artık marka çantalarla, lüks ayakkabılarla ve kıyafetlerle boy gösteriyor. bazı insanlar düne kadar yoksul olan bu insanların zenginliğini, gösterişini kabullenemiyor. bu bana bulunduğu çevrede horlanan, aşağılanan köylü kızın masalımsı bir şekilde zengin olup zamanında kendisini aşağılayan insanlara kabul ettirmeye çalıştığı türk filmlerini hatırlatıyor. aynı türk filmlerinde bu insanlar, kadınlar her ne kadar diğerleri kadar zengin olsalar, iyi giyinseler ve dans ve diksiyon dersleri alarak onlara benzemeye çalışsalar da bu zengin çevre tarafından tepki görürler ve köylülükleri yüzlerine vurularak aşağılanırlar. bu bir klişedir aslında. günümüzdeki benzer çatışmaların temelinde de bu benzer tepkiler ve hazımsızlık yatıyor. bu dindar çevreler için akp elinde sihirli değneği olan bir peri gibi. o nedenle akp’yi ve erdoğan’ı bu kadar çok seviyorlar.

    nerede kalmıştık? evet, sermayenin el değiştirmesi o kadar hızlı oldu ki zengin dindarların eğitim seviyesi, şehir hayatına alışmaları maalesef zenginlikleri kadar hızlı olamadı. o nedenle olaylara, insanlara verdikleri tepkiler, tutum ve davranışlar son derece nobran ve biraz da acımasız. ama bence yine de bir umut var, zira zenginleşen bu dindar çevrenin torunları çok daha medeni, insan haklarına saygılı, empati ve vizyon sahibi bir nesil olacaktır bana göre.

    ancak şunu da unutmamak gerekir ki seküler kesimin şimdiki tepkileri de bana göre son derece ilkel ve yakışıksız ve medeniyet dışı. ancak dindar çevrenin giderek sekülerleşmesi bir süre sonra bu çatışmayı ortadan kaldıracak diye düşünüyorum. işte o zaman bu kadar anti propagandaya rağmen bir sosyal deney sırasında otobüs durağında horlanan, itilip kakılan çarşaflı bir kadına sahip çıkan kanadalılar gibi medeni olabiliriz.
  • toplumsal düzeni islami kurallara göre düzenleme yönündeki toplum dinamikleri eninde sonunda şeriat polisini sokaklarda gezdirmeyi zorunlu kılar, çünkü modernlikle gelenekçiliği karşı karşıya bırakıp devlet desteği ile bile gelenekçi muhafazakarlığı pompalasanız, biri serbest öbürü kurallara göre yaşamaya çalışırsa, bir süre sonra kuralcılar serbestliğe kayacaktır, çünkü dini muhafazakarlığın bu dünyada görünür bir müfakatı yoktur. bir kez geliyoruz bu dünyaya düşüncesi özellikle genç kuşakların taraf seçimini net şekilde belirler.

    bu sebeple seküler alanda varolma çabası demeyelim, üzerlerindeki baskıdan mervelerdeyiz psikolojisi ile kaçmak diyelim. türkiye olarak yaşadığımız sosyolojik deney suyun doğal olarak aktığı yöne doğru götürüyor bizi
  • ''iradeden murad'' nickname'li aktroll'ün karşısında sadece çok uzun bu ne aq ya özet geç diyebildiği yerden göğe kadar doğru tespittir.
  • benim türbanlı bacılarımın seküler alanda varolma çabaları ile uğraşmayın. çünkü devir onların devri artık.
  • şu tartışmaları gördükçe bu ülkenin niye bu halde olduğu çok iyi anlaşılıyor.

    insanlara sadece 'insan' gözüyle bakmadıkça hiçbir düşünceyi aşamazsınız. o kadar açıklama yapmaya ve uzatmaya gerek yok
hesabın var mı? giriş yap