• geçen şu binceğiz yıla bakıp varılan sonuçtur. klişe kesin: "bilim dili arapça; şiir dili farsça". batılı yazın eleştirmenleri türklerin entelektüel sahnede hüsn-i kabul görmeleri için divan gibi bir takım teşebbüslerde bulunduklarını yazarlar.

    15. yy'a kadar orta asyanın hırçın sesleri türkçenin doğasında vardı. divan gibi uzun soluklu bir tornadan geçtiği halde türkçe ıslah edilmeyi kabul etmeyen huysuz bir at gibi ta bugüne kadar gelmiştir.

    eklemeli diller şiir söylemeğe müsait değildir; sadece günlük dilin ihtiyaçlarını karşılarlar. şurası var ki türkçe fiil yönünden hakikatte farsça ile boy ölçüşebilir. hatta renkler vs konusunda fena değildir. gel gör ki şiir başka bir şeydir.

    türkçe anlatılan aşk eksik ve sahipsiz bir aşktır. sahipsizdir çünkü to have fiilini karşılayacak bir kelimesi yoktur.
  • saçmadır; her dil gibi türkçe de şiir yazmaya, roman yazmaya, yazıyla yapılabilecek her şeyi yapmaya uygun bir dildir. ulan önceden sadece türkçe rock yapılır mı sorunumuz vardı şimdi her şey sorun oldu.
  • fena sayılmaz şiirleriyle tanınan cemal süreya'nın da zımnen desteklediği vakıadır. kendisi bir şiirinde şöyle der:

    yazmam daha aşk şiiri

    oydu bir bakışta tanıdım onu
    kuşlar bakımından uçarı
    çocuk tutumuyla beklenmedik
    uzatmış ay aydınlık karanlığıma
    nerden uzatmışsa tenha boynunu

    .....

    şiirin ismine dikkat ediniz! cemal diyor ki "yazmam daha aşk şiiri". esasında şair zımnen türkçenin aşk şiiri yazma müsait olmadığını dillendirmektedir. ardından gelen mısralar heyhat! çarpık çurpuk imgeleşmenin en bayağı örnekleri:
    *kuşlar bakımından: kuşlar bakımından ne demek? saçma
    *tenha boynu: boynun tenhası mı olurmuş? herze

    tezimizin ikinci faslında ece ayhan çıksın sahneye. duymuşunuzdur yort savullu bir kitabı var. herhangi bir sayfasını açın okuyun tez kendi kendini çatır çatır ispat edecektir.
  • (bkz: ölü taklidi)
  • (bkz: kim demis ki)
  • türkçe'nin binlerce yıldır sözlü ve yazılı edebiyatta kullanılıyor olmasından kaynaklanan kelime zenginliği ve eklemeli bir dil olmasının doğurduğu anlatım zenginliği göz önünde bulundurulduğunda, çürümeye mahkum tespittir. ha çürüdü bile.

    türkçe, ne mutlu ki, yapısı itibariyle yazan kişiyi (roman, öykü, şiir diye genişletelim aslında) öyle bir seçenekler diyarı içine atar ki, yazamama nedeni olsa olsa kişidir. düşüncelerini ya da duygularını ifade edecek doğru kelimelere henüz rastlamamıştır.

    düşünün ki bir restorana gittiniz ve içindeki tüm yemeklerin adını öğrenmeye ömrünüz yetmez. ne yapardınız?

    ben o restoranın yemek seçenekleri hakkında ileri geri konuşmazdım en azından.
  • (bkz: yunus emre)
  • doğruluğu türkçe'nin küfür etmeye müsait bir dil olması ile ters orantılıdır. bir kaç çarpıcı örnekle açıklanabilir aslında ama malum format, göte giren şemsiye gibi engeller var.
  • şiirin dille değil, duyguyla yazıldığını anlayamayan insan serzenişidir tamamiyle.
hesabın var mı? giriş yap