• hürriyet kitap sanat'taki tanıtım yazısı:

    https://www.hurriyet.com.tr/…ili-bir-roman-41795247
  • anlaşılan o ki herhangi bir sosyal durumda utanç kaynağı olmaktan çekinen, hayatın öylesine geçip gitmesini seyrederken 34 yaşında kütüphaneci olmaya karar veren sıradan birinin hiç kimseyi tanımadığı, gözlerden uzak bir kasabada ritüellerle dolu bir yaşam kurma çabasını okuyucuya aktaran dag solstad romanı. kitabın başlarında sabırlı olup okumaya devam edenler, hem ana karakter t. singer'ın hem de yazarın kendisinin anlatısını keyifli bulabilir. melankoli (ya da kendini sıradanlaştırma çabası) ve hoşnutluğun adeta birbirinden ayırt edilmediği bir karakterin halini okumayı ilgi çekici bulan okurlar kitabı okuma listesine alabilir.
  • dag solstad'ın yalnız karakterlerinden biri. diğer kitapların aksine jaguar yayınları tarafından yayımlanmıştır.
  • sıradan okur olarak bir kitabı eleştirmen gözüyle okumayız. yazar ne tür anlatım teknikleri kullandı, bu anlatım tekniği ile kurguyu bize nasıl verdi, ne tür yenilikler getirdi gibi şeylere takılmayız. kendini sıradan okurun ötesinde görenler, bu açılardan da kitabı beğenebilirler. benim gibi sıradan okur ise daha çok kurguya bakıp, iç dünyasına denk düşen bir yan bulursa eğer o romanı bağrına basıp sever. işte bu nedenle, bence sıradan okur bu kitabı ya çok sever ya da başlayıp bitirebilirse eğer bir daha hatırlamamak üzere bir kenarda unutur.

    ben bu kitabı çok sevdim ve sonra düşündüm.
    “keşke bu kitabı sevecek biri olmasaydım, karakterin iç dünyasını anlamaktan uzak olan mutlu kimselerden olsaydım” dedim.

    --- spoiler ---

    “singer gibi bir insan nereye gitse tehlikededir, her an uyanık olması gerekir. bir anlığına şaşırmış gözler ve kısa, sorgulayıcı, gözlem denebilecek bir bakış singer'in tümüyle yıkılmasına yeterli olabilir. böyle bir insan, ortaya çıkabilecek bu tür durumlara karşı kendisini korumak için, yalnızca bu durumun kendisinin ortaya çıkmasına karşı değil ama böyle durumların ortaya çıkacağı her türlü olasılığa karşo, tüm içgüdüsel varlığını kullanmaz mı? singer'in durumunda olduğu gibi, sıradan durumlar karşısında yıkıcı bir utanç duygusuna karşı her an uyanık olması gereken bir insan için yalnızlık temel ilke olmalı.” - sf. 21

    “singer'le iletişim kurmayı denedi ama sanki hiç yanıt alamıyordu. singer'in neye kafa yorduğunu soracak olsa merete seathre aslında bunun çok da önemli olmadığını söyleyecekti, onu böyle her şeye kafa yoran biri olarak kabul ediyordu, gerçi pnunla karşılaştığı sırada bunu “düşünceli olmak” diye adlandırıyordu ve singer'in öyle olduğunu sanıyordu ama aslında olur olmaz şeylere kafa yoran biri ve bu daha farklı; çünkü yanı başındaki yaşamın tadını çıkarmak yerine insanın kuşkular girdabına kapılıp içine kapanması demek oluyor.” -sf. 109

    “başkalarının gözünde gizemli bir singer olarak göründüğünü düşünüyordu. ve bu hoşuna gidiyordu. gizemli singer. kendisiyle başa çıkamadığı, öylesine sürüklenip durduğu, dışarıdan bütün bunlara bakmakla yetindiği için duyduğu umutsuzluk başkalarının gözünde saygılı bir şaşkınlığa dönüşmüştü.” -sf. 190

    “neredeyse elli yaşında kırılgan biri olmak, uzaya gönderilmiş bir uydudan fırlatılan bir kapsül gibi uzayda sürüklenip durma duygusu verebilir.” -sf. 200

    “isabella'nın yaşamına girmeyi, orada kalmayı, böylece onu biçimlendirmeyi asla istememişti, çünkü singer gibi birinin böyle bir şeye hiç hakkı yoktu. kimdi ki o? bunu bilmiyordu ama isabella'nın yaşamına girmek, onu biçimlendirmek, onda iz bırakmam için ne hakkı olduğunu kendisine sorduğunda, buna hiçbir hakkı olmadığı yanıtını verdiğini ve her zaman o yanıtlanmayan sorunun, singer'in kim olduğu sorusunun ortaya çıktığını biliyordu.” -sf. 203

    “bunun sonucunda singer, büyük olasılıkla ürkütücü, en azından düzeltilemez ölçüde kendi içinde tutsak olduğunu kesinlikle itiraf etmek zorunda kaldı.” -sf. 204

    --- spoiler ---
  • • kitap incelemesi •

    t.singer
    yazan: dag solstad
    yayınevi: jaguar

    sıradanlığı kabul etmek erdemdir

    “t. singer”in, müreffeh kuzey ülkeleri iklimini hissettiren, sıkıcı bir kitap olduğunu düşünmek gayet doğal. başkahramanlarının sıradışılıklarına tanık olduğumuz eserlere o kadar alışığız ki, adeta silik diyebileceğimiz bir sıradanlık içinde yaşayan t. singer'i yadırgayabiliriz. bizleri de içine alan milyarlarca insan ondan farklı bir hayata sahip olmasa da…

    sıradanlığı kabul etmek önemli bir erdemdir. insanı alçakgönüllü, samimi, ağırbaşlı ve mantıklı hâle getirir. ne yazık ki bunu gerçekten kabul etmek hiç kolay değildir. “bir amaç” uğruna yaratıldığını sanan, “büyük işler” başaracağına inancı tam olan, “tarihî bir görevi” yüklendiği vehmine kapılan; fakat aslında acısını dindirip küçüklüğünü örtmeye çalışan bunca insanın arasında sıradanlığa içten içe rıza göstermek ise büsbütün zordur. hele ki gençlikte...

    kitaba ismini veren t. singer, işte bunu başarmış bir insan. hayatında beklenmedik bir olay meydana gelmesin diye gizli bir perdenin ardında yaşıyor. toplumun, kimin koyduğu belli olmayan sınırlarını aşmıyor. durgun bir su gibi, hiç kımıldamıyor. böylelikle ne utanç ne kızgınlık ne mutluluk, hiçbir taşkın duyguyu barındırmıyor. hayır, psikolojik bir sorunu yok. yalnızlığını artırsa da, o, tüm bunlardan zevk duyuyor. neden olmasın? üstelik yine dikkat çekmemek için, herkesten farklı olarak, sıradan görünmeye değil, tam tersi biri gibi görünmeye çalışıyor.

    sıradanlığı, sıradanlık için, sıradan şekilde anlatan bir kitap. meraklısına...

    kitaptan bazı alıntılar

    ellisine iyice yaklaşmıştı, onun kadar yalnızlığa gömülmüş, her şeye uzak duran bir adam olarak görkemli olmasa da sürekli yineleyen seremonilerin gündelik yaşama verdiği saygınlığı yitirirse yaşamı yakalamakta ya da ona dayanmakta zorlanacağının gayet farkındaydı.

    bir insan nedir cidden? ölümün karşısına konulduğunda.

    "ölüm çok berbat bir şey," dedi sonra... bizi yalancı durumuna düşürüyor. ölümün karşısına konulduğunda söylediğimiz ve gerçek olduğunu bildiğimiz her şey anlamsızlaşıyor...

    ...hepimizi toplumun biçimlendirdiğinden kuşkusu yoktu singer'in. ama bunun kendisi için de geçerli olduğunu göremiyordu. toplumsal sonuçlar onun en derinlerine ulaşmazdı. yine de nadiren ulaşacak olurlarsa onlara karşı kayıtsız kalarak susturabiliyordu seslerini.

    bu yüzden, neredeyse otuz bir yaşına geldiğinde yaşamında hiçbir gizli karar olmadığını kendisine itiraf etmek zorunda kaldı.

    "edilgen genç adam" itici bir manzaradır ve öyle kalır...

    hem kendisini hem de başkalarını, kendi yerinin tam bir sıradanlık olduğuna inandırmıştı, orada rahat ediyordu ve orada başkalarıyla eşit düzlemde buluşabiliyordu.

    kendi zaaflarını sakince, üzerinde çok durmadan, yani kendi varlığını duygusallaştırmadan kabulleniyordu.

    şans olmazsa en güçlü finans imparatorlukları bile yıkılır.
hesabın var mı? giriş yap