• büyük kırmızı bir: birinci piyade taburunun kuzey afrika ve avrupa'daki maceralarını konu alan 1980 yapımı sıkı bir ikinci dünya savaşı filmi. mark hamill, lee marvin, robert carradine oyanıydı
  • yönetmenliğini samuel fuller yapmıştır.
  • kendisi en güzel savas filmidir. lee marvin karizmatik komutan rolünde bir komutan gibi karizmatiktir. karakterler arasi iliskiler, diyaloglar, filmin herseyi hafife alir havasi insana truffaut'nun la nuit americaine'nini hatirlatmakla beraber, daha ziyade kendisi de the big red one'da savasmis samuel fuller, askerlerin savasta yasanan pislige duyarsizlasmasini aktarmaktadir. hakkaten de kara mizahin dorugunda, gülsek mi aglasak mi bilemedigimiz durumlar yasanir film boyunca: film boyunca takip ettigimiz dörtlüye katilan herkesin sirayla ölmesi bir espri unsuruna dönüsür, veya bir timarhaneye yapilan baskin yapilir, alabildigine absürd olaylar yasanir. buna karsilik tüm zamanlarin en hüzünlü, en tüyleri diken diken eden finallerinden birisine de sahiptir bu basyapit.
  • bu filmi 25 yıl önce küçücük bir velet iken ankara cebeci'de uzay sineması'nda izlemiştim. aklımda belçika'daki akıl hastanesindeki gerçeküstü sahneler kalmış. bugün bir kez daha seyrettim ve lee marvin'e yine hayran kadım. tam bir aktör. artık öylesi gelmiyor. kendisi de 2. dünya savaşında cephede bulunup yaralandığı için, savaş sahnelerinde rol yapmıyor yaşıyor.

    bir de 25 yıl geriye bakınca bu uzun filmin (167 dk), saving private ryan ve band of brothers gibi 2. dünya savaşı filmlerinin babası olduğunu görüyoruz.
  • lee marvin'in döktürdüğü 1980 yapımı 113 dakikalık kara savaş filmi.

    http://www.imdb.com/…itle/tt0080437/?ref_=nm_knf_i4
  • amerikalıların girdiği her yerde hasretle kucaklandığı, asla zalimlik yapmadığı, çok duygusal ve insancıl oldukları bir film...
  • ismini yanlış anladığım için çok garip hissettirdi.

    büyük kırmızı olan olarak anlamıştım. öne 1 çıkınca şaşırdım açıkçası.

    filmde yine laubali amerikan askerlerinin komutanla muhabbetleri söz konusu. her amerikan savaş filminde aynısı görünür.

    tankta çocuk doğurtmak, nasıl bir fikirdir ulen? iyilik meleği amerikan askerleri. gerçekte tecavüz etmişlerdir büyük ihtimalle.

    amerikan palavrası sahne dolu.
  • alman tanklarının amerikan sherman modeli olduğu ww2 filmdir. bununla vakit kaybedeceğinize cross of iron u izleyin daha iyi.
  • "we don't murder the enemy, we kill them"

    1980 yapımı film. savaşta ideolojik kaygılardan ziyade zorunlu sebeplerle düşman öldüren askerleri anlatır. amerikan bakış açısını fazla irdelemeye gerek yok, yazar arkadaşlar zaten gerekli eleştiriyi yapmış. fury, american sniper tarzında bir yapım. nadir de olsa alman bakış açısına yer verilmiş: kabiliyetli, soğukkanlı ve gaddar çavuş schröder üzerinden. filmin başlarında bir sahne vardır ki, herifi kötü gösterelim derken anti kahraman haline getirmişler.

    --- spoiler ---

    tunus'ta çölün ortasında bir gramofonda horst wessel lied çalıyordur. kadraja, ağzına ekmek tıkıştıran alman askeri schröder girer. çöl rengi üniforma, mp40, çizmede el bombası ile tam bir cephe muharibidir. kumlara bata çıka gelir, gerd'e yeni bir harekat* başladığını söyler. toparlanıp tabura katılmaları gerekmektedir. gerd ise - muhtemelen 4 senedir - harp etmekten yılmış, artık isyan havasındadır. horst wessel lied marşına adını veren - ve naziler için çok önemli biri sayılan - adamın aslında kim olduğunu ifşa eder. hem de mangadaki yeni yetme askerlerin önünde. schröder sesini çıkarmaz, talimatı tekrar eder. gerd, nazi olmadığını, artık hitler için daha fazla hizmet etmeyeceğini alaycı bir diller söyler. schröder'in sadece yüzü görülür ve mp40'ın sesi duyulur. gerd vurularak kum tepelerinden yuvarlanır... schröder arkadaşını politik sebeple değil, savaştan kaçtığı için infaz etmiştir. (bu konuda pek tavizi yok anlaşılan, libya'da aynı nedenle bir subayı temizlemiş.)

    --- spoiler ---

    ikinci dünya savaşı külliyatına bir sayfa daha eklemek isteyenlere tavsiye edebileceğim bir film.
  • gerçek savaşı bizzat yaşayan samuel fuller'in yönettiği ve yine gerçek savaşta yaralanmış lee marvinin başrol oynadığı, günümüz saving private ryan gibi baştan sona savaşı yaşayan filmlerin öncüsü filmlerdendir.

    birinci dünya savaşı gazisi çavuş possum, keskin nişancı müfrezesi ile kuzey afrikadan başlatıp sicilya, normandiya, almanya'nın içlerine kadar ilerlerken bir sürü arbsurd olayı adeta seyircisine dürterek izletir. belçika'daki tımarhane de delinin biri otomatik silahı eline geçirince ben akıllıyım diye bağırıp, etrafındaki her şeyi havaya uçururken attığı kahkahalar, o dehşetin içinde seyirciyide güldürür ve her gün böyle delillerle sokakları paylaştığınızı düşünürsünüz.

    her filmin kendine özgü anlatmak istedikleri var, o yüzden eleştirilerimi yazmayacağım fakat, çavuş steyner'in (lee marvin) yüzbaşı stransky'i, cesetlerin havaya uçtuğu siperlerdeki madalya tarlalarına davet ettiği (cros of iron) zafer madalyası (1977) filminin gölgesinde kalır.
hesabın var mı? giriş yap