• yeni dismember albumu.
  • bildiğimiz boğuk dismember sound'u nedeniyle, iyi bir kulaklıkta dinlemezseniz gitar riff'lerini anlamanın oldukça zor olabileceği bir albüm. promo olduğu için mi bilmem ama davul bir hayli geri planda. rahatsız edecek kadar. umarım albüm böyle olmaz çünkü davul coşsa cidden çok iyi olacak yerler var. one kill.. dönemi the haunted'ı hatırlatan "blood for paradise", wolverine... tarzı entombed'a çok benzeyen "feel the darkness", pek damar olan "time heals nothing" ve özellikle de en sondaki muhteşem "where no ghost is holy" favorilerim. özellikle son şarkı tam 93-95 arası, hatta en eski in flames tadında, harika bir şey. ilk izlenim olarak where ironcrosses grow'dan daha iyi gibi duruyor.
  • grubun bugune dek yazdigi en muhtesem riff'lerden biriyle acilan "time heals nothing" gibi bir saheseri barindiran album.
  • eski grupların kritiklerinde genelde önce bir grubun değerinden, türe yaptığı katkılardan bahsedilir, türün detayları ve tarihçesine hafiften değinilir. ama bu grup dismember gibi bir grupsa, fazladan bir de neden günümüzde pek bilinmediğinden söz edilir, hatta gruba olan sevgiye göre yeni nesil dinleyicilere ucundan laf sokulmaya çalışılır; biz olayın özünü biliyoruz tadında.

    lakin dismember'ın veya grave'in, unleashed'in, hatta entombed'un böyle bir şeye ihtiyacı yoktur. onlar zamanında ne yapacaklarsa yapmışlardır. ve hepsi olmasa da bir kısmı günümüzde de yapacaklarını yapmaktadırlar. hem de hala aynı kalitede. okuyanlar belki hatırlarlar, "where ironcrosses grow" albümüne hafif bir eleştiri getirmiş ve cok yaratıcı olmadığından söz etmiştim. o albüm isveç grammy'lerine aday dahi olduysa da, bu fikrim hala geçerliliğini koruyor.

    peki şimdi karşımızda ne var, ona bakalım. "the god that never was", kanımca "wig"un ötesinde bir albüm. dismember'ı dismember yapan o efsane gitar sound'u her zamanki gibi yerli yerinde. günümüzün gruplarının kristal kayıtlarına alışık olanlar için dismember biraz fazla oldschool gelebilir. resmen paslı bir boru sesini andıran ve biraz daha düşürülse 7 telli gitar sanılması muhtemel bu metalik gitar sound'u, grubun underground yaklaşımını, doksanların başında yaptığı ve türün tarzını belirleyen çalışmaları gayet güzel özetler nitelikte.

    davul oldukça geri planda ve açıkcası insan bazen davulun daha güçlü olmasını arıyor. zira müziğin daha bir "groove" kazanacağı anlarda, hakimiyeti ritmin alacağı anlarda davulun daha güçlü olması gerekiyor bence. melodik bölümlerde tamam, ama özellikle vokalin de olmadığı düz riff'lerde şöyle kütür kütür giden bir davul çok daha gaza getirici olabilirdi ("trail of the dead" - 01.53). pek seksenler kokan güzel kapağıyla da dikkat çeken albumde on bir adet parça bulunmakta. dismember'la ilgili en sevdiğim şey, slayer ve vader'da da olan o uğursuz havayı barındırması. dinlerken kimi bölümlerde kıyamet görüntüleri barındıran klipler geliyor aklıma. şarkılar oldukça varyasyonlu ve pek başladıkları gibi bitmiyorlar. mesela gayet florida death metali gibi başlayan "shadows of the mutilated"ın 02.00'de giren bölümü, isveç death metali nedir sorusuna verilebilecek cevaplardan biri. yani melodi (ama kalın tellerle çalınan sert melodiler) ve florida death'inin sert yapısının çok iyi bir sentezi gibi "the god that never was". şarkılara değinecek olursam, ilerki yıllarda grubun klasikleri arasında anılma potansiyeli barındıran pek çok şarkı görüyorum. örneğin ilk şarkı "the god that never was", albümün en çok öne çıkan parçalarından, olağanüstü güzel giriş riff'iyle büyüleyen "time heals nothing", isveç death'inin 1995 dönemlerini hatırlatan muhteşem harmonik gitarlarıyla adeta iron maiden'a bir tribute niteliği taşıyan enstrumantal "phantoms (of the oath)", 00.23'te giren yavaş ama hayvan gibi sert riff'iyle "into the temple of humiliation" (işte deli gibi headbang yapılacak bir riff), dur kalkları ve dismember, hatta entombed patentli riff'leriyle oldschool death metalin ne güzel bir şey olduğu bir kez daha hatırlatan "feel the darkness" ve son sırada yer alan, iron maiden-eski in flames tadları da sunan "where no ghost is holy" kesinlikle çok başarılı parçalar. isveç grammy'sine aday olan albüm asıl bu olmalıydı. gerçekten dismember umduğumdan da iyi bir iş çıkarmış ve isveç ya da florida fark etmeksizin kaliteli death metal nasıl olmalı konusunda fikirler vermiş. sanırım yıl sonunda, bu yıl çıkan albümler arasından en beğendiğim on albüm arasına girecektir. günümüzde isveç death metali deyince çok kişi brutal ve agresif olmayan, ılıman ve uysal bir death metal anlıyor. böyle düşünüyorsanız, "the god that never was"ı öncelikle amerikan death metalini sevenlere, genel olarak da oldschool isveç death metali sevenlere öneriyorum. günümüz gruplarından bloodbath'i seviyorsanız, aynı parlak dış görünüşün ve cilanın olmadığını da düşünerek bir dinleyin derim. pişman olursanız, açıkçası yazının ilk iki cümlesini bir daha okuyun diyeceğim.
  • dismember'un 2006 da çıkarttığı the god that never was albümünde bir parça.

    awakening from ancient slumber
    shadows lingering cursing my dreams
    leaving the remains of godly-hood behind
    i made churches burn
    with congregations still inside
    lord almighty preying on mankind

    i am god i taste of blood
    in the grip of a bitter loss
    divine thing that should not be
    the god that never was

    consumed by fury
    bringer of chaos and aftermath
    laying waste to human paradise

    rising like the damned
    to passing angels
    stains upon their souls
    for eternity
    apocalyptic light
    shredding the world
    how bitter mortality must seem to be

    bitterness once buried rising
    where the dead stood waiting
    judgment absolute for ever out of reach
    cleansing fire
    reaching for heaven scorching the sky
    the god behind it sadly no longer me
hesabın var mı? giriş yap