*

  • iki ayri konuyu, ve karakteri bir noktada kesistirmis, berlinale 2017 de yarisma kapsaminda favori gosterilen film.
    avrupanin gundeminde olan multeci krizi gibi bir konuyu, avrupali bir bireyin yalnizligi ve degisim istegi ile birlestirmis ve bunu oldukca akilli bicimde yapmis. acitasyon, savas anilari, posttravma gibi konulara girmemis. kara mizahta ustune cabasi.

    ustune ilk izlenimler icin indiewire: http://www.indiewire.com/…smaki-finland-1201782984/
  • tıpkı diğer kaurismaki filmleri gibi insanlığın durumuna dair çok ama çok tatlı bir film. kendisine dair neyi biliyorsanız hepsi var. sayesinde sinemada 30 yıldır insanlık komedyasının(yapısal ve oyuncu devamlılığı da göz önünde bulundurulduğunda) dökümünü izleyebiliyoruz. öykündüğü ozu'dan işçilik ve yol açısından çok daha net her zaman. ozu belki neredeyse claude monet ise, kaurismaki marc chagall'dır.
  • fin sinemasının en aykırı ve ilginç yönetmenlerinden aki kaurismäki imzalı 2017 yılı yapımı film. kara mizah tarzındaki filmimiz, suriye'den kaçıp yolu finlandiya'ya kadar uzanan mülteci bir gençle, karısını ve işini bırakıp restoran devralan bir adamın keşişen hikayesi. yönetmenimiz yine her zaman yaptığı gibi dünyanın imrendiği refah ülkesi ülkesini yerin dibine batırmayı başarmış.aşırıya kaçan sigara yasağını protesto etmek için neredeyse tüm oyuncuların fosur fosur sigara tüttürmesi, eski püskü binalar, ayakta, uyuyan aşçının örümcek ağlarıyla örülü görüntüsü, direksiyondan vitesli araba gibi hoşluklarla dolu filmimizin soundrack'ı harika.
  • auteur yönetmen sıfatını layığıyla taşıyan aki kaurismaki 'nin kendisinden bekleneni yine fazlasıyla verdiği pek güzel film. ben bu adama sarılmak istiyorum sözlük. şöyle sırtına pıt pıt vurup iyi ki varsın aki demek istiyorum. karakterlerindeki o saflık, o samimiyet hiçbir yönetmende bu denli sevimli durmuyor. bu filmde de tıpkı diğerlerinde olduğu gibi tutunamayan, çabalayan, bazen komik duruma düşen ama ne olursa olsun hayata küsmeyip içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan çıkış yolu arayan karakterleri anlatıyor. mülteciler üzerinden batı'ya ince ince giydiren yönetmen hüznü ve çaresizliği ise gülümseten diyaloglarla pamuk şeker tadında sunuyor. şehrinizde başka sinema salonu varsa gidin seyredin, yoksa bu filmin dvd'si çıkana ya da film malum ortamlara düşene kadar yönetmenin diğer filmlerini seyredin. seveceksiniz.
  • özde değil sözde hümanist ülkelerin ikiyüzlülüğünü anlatan film.

    film, izledikten sonra insanı ister istemez birleşmiş milletler içeriğine göz atmaya zorluyor. kuruluş amacında "dünya barışı", "güvenlik", "ekonomik ve kültürel işbirliği" gibi anahtar kelimeler var. aşağı doğru iniyorsun, bakıyorsun ki üye ülkeler arasında siktir olmak istenen ve siktir olduktan sonra gitmek istenen ülkeler var. gerçi sen gitmek istersin de bakalım o seni alır mı? raporu hazırlar, kendisiyle aynı kulüpteki kardeşinin savaş suçlusu olduğunu duyurur ama senin ve raporun gerçeklerinin aksine, gözünün içine baka baka maval okur! üstelik bu kulüpte herhangi bir disiplin mekanizması namevcut olsa gerek ki savaş suçu gibi kuruluş ilkelerine aykırı tutumlara rağmen herhangi bir yaptırımı devreye sokmazlar; aynı çatı altında anlaşırlar kardeş kardeş. olay neymiş demek ki? dostlar alışverişte görsün!

    filmin başında kendine başka bir yön çizmek için deposundaki tüm malı elden çıkaran adam, kazanacağından emin, gitti bir kumar masasına oturdu. görmedik, fakat karşısındakinin hissettiği; kendisinin de bıyık altından sırıtışı ve cevabıyla kabul ettiği bir hile vardı. ve bu karakter daha sonra halid'in sıkıştığı her yerde, sanki bilgisayar oyunlarında tehlike atlamaya yarayan şifreler gibi hileleri devreye sokarak, ona illegal bir resmiyet kazandırıp kız kardeşine kavuşturdu. yalnız hileler, maalesef poker ya da bürokratik prosedürler gibi kuralları olan oyunlarla sınırlı. ırkçılığı alt edebilecek bir yöntem henüz geliştirilemedi.

    yani filme göre birleşmiş milletler oluşumu, tıpkı gösterişli parmak izi tarama sistemleri yanında kullandıkları nuh nebiden kalma daktilolarında olduğu gibi, pr çalışması olarak pompaladıkları hümanizmalarına tezat bir illüzyon. hakikatleri ise, sahtekarlık; acımasızlık ve vahşet!

    müziklerde ise halid'in yalnız başlayıp kalabalık bitirdiği macerasına paralel solo, duet ve quartet ilerlemesi inceydi. ama bana en güzel gelen, saz çaldığı kısımdı.

    konu itibariyle deşifre ettiği yalanlarla koltuğa çivileyip acı acı gülümseten bir film. yakın zamanda şahit olduklarımız, filmde az bile işlenmiş dedirtse de yüksek sesle dile getirilmesi iç soğutucu. izlenmesi tavsiye edilir.

    not: hem liberal, hem muhafazakar diye yaftalanmışım. sallamasaydınız keşke bu kadar. "kendi sinemasıyla özeleştiri yapıyor, batı'ya vurmayın!"diye canhıraş savunuculuğuna geçenler... bizim de politik sinemamız var. sade emin alper'imiz yeter be! biz de mi muassır medeniyetler seviyesiyiz şimdi?
  • akıp giden film.

    konusunun suriyeli bir mültecinin, avrupa'nın en medeni olarak bilinen ülkeleri arasında üst sıralardan olan finlandiya'ya gelişi ve orada yaşadıkları olduğunu okuduğumda ajitasyon bekliyordum bol bol ama öyle çıkmadı film. cumartesi akşamı yapacak bir şey bulamadığım için gittiğim film, cumartesi gecemi keyifli kıldı.

    minik bir grateful dead göndermesiyle de ilgimi tüm sinema süresince üstünde tutmayı başardı.
  • iki ayrı konuyu ayrı ayrı ayrı ilerletilip de filmin son yarım saatinde birbirine bağlamış yönetmen. suriye' deki savaştan kız kardeşiyle birlikte kaçan ancak yolda onu kaybeden ve şans eseri kendini finlandiya' da bulan kahled ile evliliği bitmek üzere olan wikström' ün hikayesi bir restoranda kesişir. filmin konusunu okuyunca sağlam bir dram bekleseniz de alakası yok. iyi bir kara komedi denebilir filme.

    yönetmeni tanımıyorum ama okuduğum kadarıyla bir tarzı olan, bu filmde de geçmiş filmlerine benzer karakterler yaratıp muziplikler yapan biriymiş. finlere karşı oldukça sert bir tavır takınmış diyebilirim. bu tavrı mizah ile iyi harmanlıyor ama. yönetmeni kurtarmaya çalışıyor olabilirim çünkü bir sahnede müslümanlara öyle bir çakıyor ki ''bu film yasaklansın'' diyenler dahi çıkabilir. kendi ülkesine, kültürüne bu kadar sert olan bir adamın başka bir kültüre karşı ılımlı olmasını beklemek biraz fazla olur zaten. adam kendisine göre yanlış olan bir şeyi mizah üzerinden çok sert şekilde eleştiriyor. bende uyandırdığı izlenim bu yani. bu sert tavrın yöneldiği bir iki durumu örneklemek gerekirse; ağır işeleyen bürokrasi, halden anlamayan duygusuz memurlar, ırkçılık, iletişim problemleri, farklı olanı kabullenememe, işe duyulan(daha doğrusu hiç duyulmayan) saygı...

    filmin ismi çok hoşuma gitti. tam çevirisi bu mudur bilmiyorum ama umut olarak görülen batının diğer yüzünü gösteren bir film olarak okudum ben bunu. benim çok sevdiğim bir şey var filmde. aslında oldukça hüzünlü olan bir hikaye vıcık vıcık bir drama çevrilmeden anlatılıyor. mesele bütün dünyanın bayıldığı inarritu' dan sırf bu yüzden hiç haz etmem ben. sürekli bir dram, bir hüzün yaratma peşinde adam. bu film ise hüzünlü hikayesi, kasvetli mekanları ve ülkesine rağmen bir o kadar da eğlenceli bir film olmuş.

    suriye' den kaçan khaled hiç bilmediği bir ülkede doğal olarak büyük bir yabancılık çekmekte ve kendine yeni bir hayat kurmaya çalışmakta, artık ne kadar mümkünse. wikström de bildiği bir ülkede en az khalid kadar yabancılık ve yalnızlık çekiyor. hatta khalid' in kendisine kıyasla çok daha yabancı olduğu bu ülkede kendisini sevenler ya da sevdikleri sayesinde kendisinden daha az yalnız olduğunu görüp belki de kendini sorguluyor bir yerde ve filmin sonlarında gördüğümüz tavrı sergiliyor.

    filmdeki absürdlükler, absürd karakterler benim çok sevdiğim şeyler değil normalde ama bu filmde sevdim. izlerken aslında biraz burun kıvırmıştım ancak sonrasında baya ısındım bu durumlara. güzel bir mizah yaratılmış onlar sayesinde. bu tarz filmlerde dış mekan çekimlerini kendi adıma çok arıyorum ben. o ülkeyi, o şehri tanımak istiyorum bu sayede ancak bu film fazlasıyla kasvetli ve kapalı mekanlarda geçiyor, hatta düpedüz çirkin mekanlar. yani restoran mesela, grotesk diye tanımlanabilecek kadar kötü. kuzey avrupa genel olarak soğuk bir iklime ve soğuk diye tabir edilen insanlara sahiptir diye anlatılır. artık bunu mu göstermek istemiş yönetmen, yoksa buna bir gönderme de mi bulunmak istemiş -o muzip tavır var çünkü adamda belli- bilemem ama gerçekten de nefret ettirdi ülkesinden. üçüncü bir ihtimal var ki o en kötüsü; o restoran gerçek, o mekanlar gerçek, o ülke böyle bir yer.

    filmle ilgili üç güzel detay var;

    1- restoranın duvarındaki jimi hendrix tablosu(arkada görülebilir; http://cdn5.thr.com/…2017/02/201719257_1-h_2017.jpg)

    2- enfes müzikler ve barda, sokakta çalan güzel gruplar.

    3- bir bağlama sahnesi ve meraklıları için 2 ya da 3 defa türkiye isminin geçmesi. ilgili umut sarıkaya karikatürü;
    http://3.bp.blogspot.com/…y/s1600/umut_sarikaya.jpg
  • harika bir kara komedi.
    konu mülteciler olunca ağlak ve iki yüzlü bir avrupa filmi beklentisiyle girip çokça eğlendiğimiz, yer yer gerçeklerle burulduğumuz film. böyle ağır bir konu ancak bu kadar güzel ve abartısız anlatılabilirdi.
  • hani herkesin suratının bir karış asık olduğu, mimik hareketleri bile olmayan donuk bakışlı insanların birbirine mal mal baktığı filmler olur ya, işte bu da onlardan biri.

    bazı şeyleri çok yadırgıyorum. şöyle ki;

    -spooiler-
    suriyeli kahramanımızın ailesi katledilmiş ve sadece kız kardeşi hayatta kalmış üstelik onu da kaçarken kaybetmiş. onu arıyor ve mücadelesini izliyoruz. en sonunda kızımız tırın gizli bölmesinden çıkıyor. karşısında abisi var. o abisine bakıyor abisi ona bakıyor. sonra kız sakince ve yavaşça tırdan çıkıyor. sen mi geldin? evet ben geldim. hoş geldin. muhabbet bu. lan olm mi sarılın birbirinize. kardeşsiniz aileniz öldürülmüş bi ikiniz kalmışsınız. dünyanın öbür ucunda birbirinizi bulmuşsunuz, bi sarılın... öpün kokusunu içinize çekin. yani açık söylüyorum çok saçma geliyor bana.

    -spoiler-

    ayriyetten bu iskandinav milleti böyle asık suratlı hepsi mal gibi bakıyor. her filmde böyle. gerçekten bu adamlar böyle mi çok merak ediyorum. eğer normalde de bu filmlerdeki gibilerse bunlar insan değil. ayrı bir tür. çok netim.
  • --- spoiler ---

    bağlama sahnesinde duygulandığım film. yine limanları gezmek çok güzeldi, 2017'nin şu ana kadar izlediğim en iyi filmi oldu.

    --- spoiler ---

    2017'de bir ken loach filmi göremedik ama onun kadar sevdiğim, saygı duyduğum ve aynı kulvarda gördüğüm ustalardan aki kaurismaki, bu senenin i daniel blake ihtiyacını bu filmiyle karşılamış oldu. bir de haneke'nin happy end filmini izledikten sonra onla karşılaştıracağım bu filmi, o da göçmen sorunlarına değiniyor diye duyduk. ama haneke'nin söyleyeceği şeyler daha önemli bile olsa bir aki kaurismaki samimiyetini yakalaması mümkün değil tabii.
hesabın var mı? giriş yap