• sabitfikir dergisinde genellikle psikoloji/psikanaliz kitapları hakkında inceleme yazıları yazan aile ve çift terapisti. psikeart dergisindeki yazılarıyla dikkatimi çekmişti. özellikle fikriye teyzeyle yaz monoloğu serisi okunmaya değer.
    tezer özlü'ye armağan kitabının son baskısında da 2 tane yazısı çıkmış yazar. moda'da bir kültür-sanat atölyesinde "psikanalitik edebiyat okumaları" diye bir ders verdiğini de duydum. edebiyatla psikolojiyi sentezlemesi açısından merak uyandıran, kitap yazsa da daha çok kişi tanısa...
  • yasam koçlarina ve kişisel gelişim kitaplarına kafayı takmış ve bunlara dair şöyle yazılar yazmış bianet yazarı, psikoterapist.

    "yaşam koçları, iyi saatte olsun terapistleri ve türlü tuhaflıklar üzerine"
    http://bit.ly/2c08ljv

    "kişisel gelişim mi, kişisel gerilim mi?"
    http://bit.ly/2bqmrpi
  • son yaşanan iki olay çıkışlı yazısı:
    ruh sağlığımızı kimlere emanet ediyoruz
    bu yazısını paylaştığında altta yorum olarak şunu gördüm:
    "terbiyesizce haddinizi aşarak yazdığınız bu yazının cevabını yinew kendiniz özür yazısıyla düzelteceksiniz. sayın tuğçe ısıyel. size sprituel camiyaya dil uzattırtmayız aşırı negatif enerjiye maruz kalmadan düzeltmenizi yapmanızı tavsiye ederiz..."

    kızcağızı negatif enerji ile havaya uçurmasalar bari! ahahahaha

    not: ilgili yazıyı "ölen bir insandan nemalanmak olarak" algılamak da büyük bir başarı. trafik kazası olunca "trafik kazalarını engellemek" ile ilgili çalışılınca "ölen kişilerden nemalanılıyor" denilebilir mi? yanlış bir konu varsa ve bu konuyu inceleyen bir bilim zaten varsa "neden böyle oluyor" diye sorgulamak nasıl yanlış olabilir ki?
  • ölen kadın üzerinden korku hegomonyası kurmaya çalışması, ağaçtan düşmüş bir çocuk görüp tüm çocukların ağaca çıkmalarına yasak koyan ebeveyn timsalidir. insanlar kendilerine neyin iyi geleceğini seçmekte özgürdür. bahsettiği sektör arkadaşın piyasasını vurdu herhal.
  • new age dinciler buraya da dadanmış sanırım... arkadaşın piyasası derken bahsedilen bir bilim... karşıdaki kitle de görüleceği üzere "kime neyin iyi geleceği belli olmaz" diyen, bilimin b'sinden anlamayan insanlar. bilim inanç meselesi değildir. 1+1=2 işlemini sonucu siz matematiğe "inanmayınca" değişiyor mu?
    bilim insanlarını mesleğini iyi bilmemekle suçlayabilirsiniz. ama bilimin karşısına soytarılık ile çıkarsanız gülünç olursunuz...
  • bırak demini alsın biraz
    19.03.2017 birgün pazar
    geçmişine gerekirse öfkelen, bağır, çağır ama sonra oturun 2 tek atın birlikte. anlamaya çalışın birbirinizi, sarılın ve sonra dostça ayrılın. alma geçmişinin ahını

    “şimdi o adam yine hayatıma girse bu sefer kıskanmam” diyorsun. “o ilişkiyi onu kıskanarak bu denli mahvetmezdim” diyorsun. ama kıskanmamayı o adamı kıskandın diye anlıyorsun.

    “şimdiki aklım olsa üniversite tercihlerini yaparken o bölümü yazmazdım” diyorsun, halbuki o bölümün zorluğunu o bölüme girdiğin için biliyorsun.

    “o arkadaşımın kalbini boşuna kırmışım” diyorsun. bu yalnızlığı yaşamasaydın, o arkadaşının kalbini yine kırardın biliyor musun.?

    “o kadın hayatımdayken keşke bu kadar yalan söylemeseydim” diyorsun. o kadın seni yalanların yüzünden terk etmeseydi, yalan söylememen gerektiğini asla fark etmeyecektin, bilmiyorsun.

    “kedisiz bunca yıl nasıl yaşamışım” diyorsun, kedin olduktan sonra bunu anladığını unutuyorsun. şimdiki aklınla önceki aklın savaşı bu.

    ve bu savaşın kazananı asla yok.

    o zamanın gerçekliği, o zamanki sen, o zamanki şartlar başkaydı, şimdi başka…

    şimdiki aklınla o yaşadıklarını yaşamayacaktın zaten.

    bunları önceki aklınla yaşamasaydın, şimdiki aklın diye bir şey olmayacaktı.

    “annem beni yetiştirirken ne çok hatalar yaptı” diyorsun.

    “babamdan ne çok çektim, bu adam sonradan böyle sakinleşti” diyorsun.

    çocukluğunun anne babasıyla şimdiki anne babanı karıştırıyorsun birbirine.

    tıpkı önceki senle şimdiki seni birbirine karıştırdığın gibi.

    çocukluğunun anne-babasıyla olan kavganı, şimdiye sürüklüyorsun.

    annen baban da o uzun yıllar önce bıraktığın insanlar değil, bilmiyorsun.

    geçmişine gerekirse öfkelen, bağır, çağır ama sonra oturun 2 tek atın birlikte. anlamaya çalışın birbirinizi, sarılın ve sonra dostça ayrılın. alma geçmişinin ahını. o ahı lanete çevirme. velev ki çevirdin, o lanetin hayatına bağdaş kurmasına izin verme. canım john berger’in şu lafını da yaz bir yere; “geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir. eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur.”

    günler bile hep cumartesi değil, sen nasıl aynı sen olarak kalabilirsin ki…

    düşüncen değişiyor, hayat değişiyor, önceliklerin, duyguların değişiyor.

    ya hiç bir şey değişmeseydi. işte o zaman hapı yutmaz mıydık bir düşün.

    evet yıllarını geçirdin o adamla. nasıl da arkasına dönüp bakmadan gitti.

    evet o kadınla çocukluk arkadaşıydınız siz, yediğiniz içtiğiniz ayrı gitmezdi. ve şimdi yanında yok, üstelik nasıl da eften püften bir sebeple yok.

    evet canın ciğerindi o senin ve nasıl da kırdı kalbini, en zayıf yerinden vurdu seni.

    o marketten aldığın süt var ya hani üzerinde son kullanma tarihi yazan. hah işte ilişkilerin de son kullanma tarihleri var, ne yazık ki üzerlerinde yazmıyor, zamanla anlaşılıyor.

    eğer bu son kullanma tarihini es geçersen sütten zehirlendiğin gibi o ilişkiden de zehirlenirsin, bunu biliyorsun değil mi?

    hırpalama kendini, yorma kalbini.

    öp o hatalarını, deneyimlerini, geçmişindeki her şeyi..

    seni şimdiki sana taşımış diye teşekkür et onlara. şimdiki seni de sev bi zahmet.

    kendinden başka neyin var ki… bir sürü şeyinin var olduğunu düşünüyorsun belki ama onlar sen olmadan çok anlamsız değiller mi?

    bak önüne. devam et. bekleme yapma geçmişinde.

    geçmişinin bir bekçiye ihtiyacı yok.

    bazen hayatın duruyormuş gibi geliyor ya.

    sanki hayatında hiçbir şey olmuyormuş gibi. söyleyecek sözün bitmiş gibi. bakacak gökyüzü tükenmiş gibi.

    beklediğin o iş teklifi bir türlü gelmiyor, o kadın ya da o adam hayatına bir türlü girmiyor, sen sanki hep yerinde sayıyormuşsun gibi geliyor ya.

    hayat durmuyor aslında. deri değiştirmen, kabuk değiştirmen için alan yaratıyor sana.

    demlenmen için fırsat tanıyor. biraz sessizlik sunuyor. az sabretsene.

    sallama çay gibi olsaydın daha mı iyiydi?

    demini çekmeden sırf o çayı içmiş olmak için içseydin.

    demlendir deneyimlerini, zamanını, kendini.

    demini al. bak o zaman kendine doyamayacaksın.

    öyle kendini iyi hisset diye değil bu lafım, kafiye olsun diye hiç değil.

    kaynak:http://www.birgun.net/…mini-alsin-biraz-151584.html

    hayatının rehavetini alacak o demlenmiş halin göreceksin.
  • "tek başına olabilmeyi başarabildiğimiz oranda başkalarıyla da olabilmek mümkün olacaktır.

    kendimizle kurduğumuz yakınlık, başkalarıyla kuracağımız bir yakınlığa da götürecektir bizi.

    tek başınalığı başaramadığımız ölçüde yalnızlık kaçınılmaz olacaktır ."

    diyerek düşüncelerime tercüman olmuştur şu yazısında.
  • istanbul'un sakinleri isminde harika bir kitaba imza attı. kendisi edebiyat ve psikoloji alanında çarpıcı ve nitelikli yazıları, psikanalitik edebiyat okumaları başlığında sürdürdüğü atölye çalışmalarından tanıdığımız yazar ve terapist. “kedilerin, köpeklerin pati izleri, istanbul’un mührüdür.” dediği keyifli bir önsözle başlatıyor kitabı, kısacık bir önsözden sonra sözü yazarlara bırakıyor. on sekiz yazar kendi pencerelerinden kendi üslupları ile, siz isteseniz de istemeseniz de, yaşamımızın bir parçası olmuş bu canlıları anlatıyorlar bize.
  • son dönemde hiçbir yazısını kaçırmadığım, özellikle ilişkiler ve insanlık halleri üzerine zihnimi şimşek hızıyla harekete geçiren cümlelerin sahibi yazar.

    dikkat ediyorum da hep alışık olduğumuzun dışında bir bakış açısı getiriyor. misal son yazılarından biri...

    malum, günümüzde insanların en büyük dertlerinden biri yalnızlık. yalnızlığı aşmak için sürekli bir arayış halinden muzdaripiz. işte tuğçe ısıyel bu noktada bir sorun olduğunu düşünmüş olmalı ki bir yazı yazmış. bir sakin olun diyor yazısında. kovaladıkça elimizden kaçırdığımız ihtimalleri hatırlatıyor. durma eyleminin yaratıcılığa açılan kapısını hatırlatıyor:

    "bazen aktif bir durma hali, ruhsallığımıza vereceğimiz bir vitamin görevi görebilir.
    doğa da bunu söyler bize.
    ağaçlar, dağlar, kayalar, denizler…
    dururlar.
    orada. öylece.
    ama hamarat bir durma halidir bu ve nice dönüşümlere gebedir."

    yazının tamamı için:

    https://www.gazeteduvar.com.tr/…e-cabasizliga-ovgu/
  • kendisini bugün tanıdığım psikoterapist. köşeyazıları hoşuma gitti. edebi dili akıcı ama bilimselleştiği vakit yazılar yavaşlayabiliyor. ama bu yine de cümlelerinin haksız olduğunu inkar edemez.
hesabın var mı? giriş yap