• akilli uslu isini yapmakta olan zatin aklini celip, isini yapamayacak konuma getirmek anlamina gelen deyim.
  • bu zurnaci kardesimiz agzinin sulanmasindan oturu, calamaz hale gelecek, ici giciklanacak ve fakat orkestranin ahengini bozmamak icin caktirmadan calmaya devam edermis gibi yapacaktir.

    kacinilmaz olarak, bir muddet sonra girnatanin kenarlarindan ve deliklerinden salyalar akmaya baslayacak ve seyircinin mevzuya uyanmasiyla, zurnaci amcam rezil olacak, limon yiyen vatandasin uzerine saldiracaktir. o saatten sonra arbedeye donusen organizasyonda taki merasimi bir baska bahara ertelenecek, evli cift gerdege girmek uzere yollanacaklardir.

    karsisinda limon yenildigi zaman sararip bayilma noktasina gelen insanlar var bu dunyada. zurnacinin ne eksigi var kardesim.
  • cogunlukla folklor ekibi uyelerinin hayvan arkadaslarinin tum sene hazirlanan gosteriyi bok etme amacli gerceklestirdigi essiz guzellikte bir lise yillari aktivitesidir. ergenligin verdigi "nasil bir hayvanlik yapariz da sinif kizlarini sirazeden cikartiriz" egilimiyle hareket eden gencler, iki ya da uc limonu ortadan kesmek suretiyle birden fazla kisiye limonlari dagitir ve kendileri de gosteri alaninda toplanan kalabaligin arasina homojen olarak dagilirlar. sonrasi iyilik, guzellik. adamcagizin agzi sulanip zurnayi calamadikca, muzigin sacma sapan aralarda kesilmesiyle mala donen ekipten illa ki adim sasiran, ritim kaciran, hadi o olmadi iki elinde iki yarim limon bir birini, bir otekini yalayan sinif arkadasini gorunce "a-aa" diyenlerin olmasi normaldir. hatta bence bu tip sasirma efektleri cikartan insanlarin haklari yenmistir ve hala dost meclislerinde yeniyor olabilir; gecmise donebilseler teessuf etmekle kalmaz, "ne var ayol, ben de bir insan evladiyim" diye kendilerini aslanlar gibi savunurlar, bu net.
  • belirli bir yaşın üzerindeki herkesin şöyle ya da böyle yaşadığı-duyduğu aktivitelerden biridir bu eylem..binaların girişaltı alanlarına düğün salonu tabelasını koyup, bütün mahallenin doluşup oyunlar oynadığı, havasızlıktan baygınlık geçiren yaşlıların sakinleştirildiği, çocukların limonata ve pasta yemek için bekleştiği bu salonların dışında nesli tükenmeye başlayan bir eğlence ve kutlama şeklide mahalle düğünleriydi ki konu başlığını taşıyan aktivite de daha çok bu durumlarda yaşanırdı..genelllikle hareketli ergen gruplarında tezgahlanan bu eylemin gelişini, kıkırdayan erkek ergenlere bakarak anlamak mümkündü..halayın ya da oyun havasının en hareketli olduğu an da zurnacının karşısında gülüşerek yalanan limonun ardından o zamanlar sıklıkla yaşanan su kesintilerine inat zurnadan şırıl şırıl sular akmaya başlar, zurnacı ağzı var dili yok insanlar gibi çalmaya ara veremediğinden kaşla gözle durun demeye çalışır ve fakat çokluk yeter, söz zurnacınındır! der gibi çalmayı bırakır ve kovalamaya başlar..düğünün doğası gereği; gülüşmeler ve tatlıya bağlanan kopukluk...işte, bir dönemde böyle geçti ve belleklere bu tür tatlı anılar yerleşti..o zamandan bu zamana, düğün salonları düğün sarayı adını alarak biraz daha insanileşmeye başladı, mahalle düğünleri seyrekleşti, zurnalardan akan sular azaldı...
  • cem yılmaz'ın bu hareketin bir benzerini orkestra şefiyken icra edip, ortalığı kırar geçirir...
  • sabah işe gelip uykulu bir halde asansöre binen ben ve eskilerden kalma bir çalışan arasında geçen diyalogla öğrendiğim deyim.. diyalog şöle
    zat-ı muhterem: elindeki limonu gösterip dark feast arkadaşım sen hiç zurnacının önünde limon yedin mi
    dark feast: buyür?? yok yemedim
    zat-ı muhterem: sen bi araştır bu sözü, eskiler bilirler

    amcam acep sübliminal mesaj mı verdi ne etti sabah sabah işin yok düşün
hesabın var mı? giriş yap