• anlaşılmayan bir şey var. abdullah bey ailesi tarafından köyde 15 yaşındaki bir kızla evlendirilen delikanlı değildir. nişanlandığı sırada kendisi 29 yaşındadır, hayrunnisa hanım da 14 yaşındadır. abdullah gül üniversitede ders veren bir akademisyendir. düşünün bakalım üniversitedeki hocanız 14 yaşındaki bir çocuğu elinden tutup okula getiriyor ve diyor ki "bu benim nişanlım" bu bana normal gelmiyor muhteremler.
  • abdullah gül'de buluşacağıma yüze yüze rodos'a giderim daha iyi.

    gerçi benden önce deniz baykal'ın yapması gerekiyor bunu, abdullah efendiyi başımıza saracağına.
  • başbakan'ın emriyle salonu terk eden tarafsız cumhurbaşkanı. yemin ediyorum yazık bu millete.
  • bu adamlar böyledir. görevlerinden ayrılınca başlarlar olması gerekeni konuşmaya. peki sen cumhurbaşkanıyken yaptığın noterliğe ne diyeceğiz?
  • 30 yaşında bir akademisyenken, türkiye'ye dönüp 15 yaşındaki lise talebesiyle evlenmesini (ve bu talebenin kendisiyle evlenebilmek için okulunu bırakmasını) eleştiremiyoruz.

    neden?

    çünkü "eskiden hep eyleymiş"
  • zihnen tayyip'ten farkı yok.
    ılımlı, anlayışlı gibi takılır. önüne antidemokratik, dayatmacı bir kanun ya da karar gelse sessizce imzayı atar ve kaybolur.
    güven olmaz.
  • bir emir cümlesi.
  • kendisine geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. umarım durumu ciddidir.
  • adam yargılanıp mahkum edilmiş tescilli hırsız, halen iyi dahası ahlaklı adam diyenler var.
    (bkz: kayıp trilyon)
    (bkz: balık hafıza)
    (bkz: denize düşen yılana sarılır)
  • en basit bir işe alırlarken bile insanın özgeçmişine bakarlar. daha önce neler yapmış, neler söylemiş, bahsi geçen işe uygun mu, referansları nedir hep incelenir.

    peki 'abd'ullah gül ne yapmış? bu makama uygun mu? geçmişte neler demiş, referansları kim?

    'abd'ullah gül bu makama çok uygun, süper birisi falan diye alkışlayanlara, onun adaylığı sonrası gönül rahatlığı ile "evet" diye el kaldıranlara soruyorum:

    dışişleri bakanlığında hangi başarısını gördünüz?
    ab konusunda hangi başarılara imza attı?
    kıbrıs konusunda neredeyiz?
    kuzey ırak'taki durum nedir? orada katledilen din kardeşleri için neler yapmıştır? bölgede kurulmaka olan uydu devlet hakkında ne düşünmektedir?
    "müttefikimiz" amerika pkk'yı desteklerken hangi girişimlerde bulunmuştur?
    ermeni soykırımı çatır çatır senatolardan, parlementolardan geçerken hangi lobi çalışmalarını yapmıştır?
    barzani gibi adamlar türkiye'ye posta üstüne posta atarken türkiye'nin onurunu bir dışişleri bakanı olarak nasıl korumuştur?

    peki ya kayıp trilyon davasında ne durumdadır? dokunulmazlığı olduğu için yargılanamamış... şimdi cumhurbaşkanı oldu. dokunulmazlığı kalktı. ancak şu meşhur "sivil" anayasa taslağında geçtiği üzere cumhurbaşkanlığına dokunulmazlık getiriyorlar. bu ne kadar samimi?

    ya da babam kendi halinde bir tornacı diyerek halkın içindeyim mesajı veren bu şahsın babasının akp'li belediyelerle milyon dolarlık işler yapan bir fabrikatör olması nasıl açıklanabilir? şimdi bu noktayı çarpıtabilecekler için bir açıklama yapayım. hani babasının fabrikatör ve zengin olması sorun değil. alınteri ile çalışmış yapmıştır. ancak babam sıradan bir tornacı diyerek halkın içindeyim mesajını vermek başkadır, babasının, yöneticisi olduğu partinin belediyelerinden büyük ihalaler alması başkadır.

    peki ya geçmişte bu cumhuriyet ilkeleri hakkında dile getirdiklerine ne denir? cumhuriyet ömrünü doldurmuştur şeklinde açıklamalar yapması nasil açiklanabilir?

    ya da 14 yaşında nişanlanıp 15 yaşında evlendiği karısının -ki kendisinden 15 yaş küçüktür- sırf bu yüzden okuluna devam edemeyeşini görmezden gelip -ki can dündar'ın bir yazısından öğrendiğimize göre karısı okuyamayışına sebep olarak hep abdullah beyi suçlamış- yıllar sonra liseyi dışarıdan bitirmesini müteakip üniversiteyi kazandığında karımı okutmuyorlar diye türkiye'yi yabancılara şikayet etmesine ne buyrulur?

    yani bırakın halkın seçimi ayaklarını, türban kozunu kullanarak mazlumu oynamayı... hani alkışlıyorsunuz ya çıkın ve deyin ki 'abd'ullah gül şu şu sebeplerden dolayı bu makama uygundur. geçmişte şu şu başarıları vardır, şöyle dürüsttür, mahkemeden, yargıdan çekinmez, dün dediği ile bugün dediği aynıdır, vs vs... yiğitseniz, mertseniz çıkın açıklayın şunları... ama yooo... onun yerine halk seçti, halkın çocuğu, türban zulmu safsataları ile konuyu çarpıtın...

    yiğitseniz şu dediklerimi ağzıma tıkın... deyin ki yanlışsın bak şunları şunları yaptı... ben de çenemi kapar otururum.

    ***

    ekleme: yukarıda sorduğum sorulara verilen cevapları birkaç grup altında toplayabiliriz.

    görüyoruz ki birinci yol sayın gül efendi hazretlerinin başarılarını dile getirmek yerine daha öncekilerin başarısızlığını veya kötülüğünü vurgulamak... gerçi bu taktik hep oldu. sadece akp değil tüm siyasi oluşumlar bunu yapıyor. amaç şimdikinin konuşulmasının geçmiştekilerin hesabının sorulması ile önüne geçmek. işte zaten onun için şuradan buraya gidilmiyor ya. bir kez daha hatırlatalım buradaki konu daha öncekiler kötüydü bunun da kötü olmasında bir sakınca yok konusu değil. ayrıca bu tür eleştirilerin geçmiştekilerin yanlışı veya kötülükleri ile açıklanmaya kalkılması ne kadar acı ve utandırıcı... ah bunun farkına bir varsalar.

    ikinci yol ise yalan söylemek, üstüne konuşabilecekleri konularda çok laf edip diğer soruları geçiştirmek... örnek vermek açısından ab konusu hakkındaki başarılarını sormuştum. hemen süper falan denmiş. ehh gündüz vakti havai fişekler patlatıp ab'ye giriyoruz diye çığlık atılmasının çok değil bir yıl sonrasında müzakerelerin durdurulmasını, türkiye'nin ab konsey toplantısına çağrılmamasını başarı kabul ediyorsanız buyrun edin. işte ekonomideki gibi sayılarla oynayıp çarpıtmaya benzer bir durum var ortada... ki bakın dikkat ettiyseniz 10 yıl önce ab için emperyalizmin başıdır diyen bir adamın 5 yıl sonra o klübe girebilmek için her şeye evet demesi çelişkisinden bahsetmiyorum. ya da abd'nin pkk'yı açık açık desteklediği ortadayken bizi süpürmeyin kullanın diye ortada gezen insanların olduğu yerde uluslararası itibardan bahsedecek kadar itibarsızsanız ona da diyecek bir şeyim yok.

    üçüncü yol ise susmak, görmezden gelmek...

    işte böyle. klasik ve bilinen taktikler. ama işe yarıyor. baksanıza her iki kişiden biri... açıklayamasalar da, bilmeseler de her iki kişiden biri.
hesabın var mı? giriş yap